2006 yılı Kasim ayı konuları

İnsan bazen vermeli, almak için...

  • Nisan Yagmuru

Bir yürek vermeli önce, bir gönül

O yüreğe sevgi vermeli, dostluk vermeli
Umut ekmeli o sevgi, dostluğu büyütmek için
Bir hayat olmalı; iki kişinin paylaşacağı bir ömür çin
Zaman vermeli, anlayış vermeli
İsteklerine gem vermeli...
Bir ömrü paylaşmak için, iki kişilik sevgi vermeli
Dürüstlük vermeli saygılarını vermeli
Bazen ödün vermeli prensiplerinden...
Bazen sıkılmalı başkası için,
İstemediği şeyleri yapmalı paylaşmak adına hayatı
Biraz da cesur olmalı adım atmak için
Verdikten sonra beklemeli, almak için
Sabırla, umutları soldurmadan beklemeli
Bekleyişin hazzını tatmalı
Vuslatı arzulayarak, özlemlere umut ekmeli
İnsan vermeli önce kendisinden
Sonradan almak için...


Ama Bazen De İnsan Bazenlere Kalmamalı....

Aile nedir? Ailenin işlevi nelerdir...

  • Nalan

“Aile; anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal birim.” Daha ilkokul yıllarında öğretilir bu şekliyle ailenin tanımı bizlere. Hepimiz bu tanıma uyan ya da uymayan bir ailenin içine doğarız. Çoğumuzun günlük yaşamın koşturmacasında aklımıza gelmez aile tanımın içeriği, bizler için anlamı; ailemizin ve aile içinde bizlerin ne kadar değiştiği… “iyi” yada “kötü” deriz içine doğduğumuz ve sonradan kurduğumuz aileye. Nedir aslında ailemizin “iyi/sağlıklı” ya da “kötü/sağlıksız” olması? Aile, bireyler için hangi işlevleri görür ve sağlıklı ailelerin özellikleri nelerdir?

EVLİLİKTE İLİŞKİ..

  • Nalan

Evlilik sosyolojik, biyolojik, antropolojik, dinsel perspektiflerden incelenebilecek kompleks bir yapı bir ilişki biçimidir. Yetişkinlerin yaklaşık % 80’i bir kez evlilik ilişkisi yaşamışlardır. İnsanlar evliliği, toplumsal gerçekliğin bir parçası olarak algılayıp yorumlasalar da evlilik ilişkisi içinde bir yanıyla kişilerin fantezileri de yer alır.


Evlilik ne taraftan bakılırsa bakılsın bir kontrattır. Bu kontratın maddeleri iki kategoride incelenebilir;


1- Evlilik kurumundan beklentilerimizin (bir aile kurmak, neslin devamını sağlamak, yalnızlığa karşı güvence vb.) evlilik ilişkisine yansıması,

KAŞLARI ALDIRMA:

  • Deniz

Peygamberimiz (s.a.s.) kaşını incelttiren kadına ve bu işi yapana da lânet etmiştir (Örnek olarak bk. Buhârî, teFsir sûre 59/4; Müslim, libas 120.). Fakat bazı Islâm âlimleri kadının yüzünde anormal olarak (çeşitli hormon bozukluklarından ötürü) biten kılları kadın koparabilir. Çünkü bu fıtratı değiştirmek değil, çeşitli hastalıklardan ötürü bozulan kadınlık fıtratını düzeltmek anlamını taşır. Kadın böylece kocasını süslenme arzusunu da karşılamış olur. Ibn Âbidîn, bu maksatla yapılırsa müstehaptır der. Ayaklardaki, anormal kılları yolmak için de aynı şey söylenir(Ibn Âbidin VI/373.). Fakat Imam Taberi yüz kıllarını yolmanın da, yasaklanan ve lânet edilen kaş yolma çeşidine girdiğini söylemiştir. (bk. Nevevi, Serhu Müslim XIV/354; Ibn Hacer, Fethu'l-BârîX/378.) Ama doğru olan önceki görüştür.

ÖFKE İLE BOŞAMAK

  • Deniz

Bir Müslüman karısına kızdığında "babanın evine git!" dese ve kalbinden bir şey düşünmeden bu sözü değişik zamanlarda üç defa tekrarlamış olsa durum ne olur?

Bize boşamanın Islâm Hukukundaki durumu sorulduğu için ona göre anlatmaya çalışacak ve başkalarının da bilgilenebileceği mülâhazasi ile meseleyi özetlemeyi deneyecegiz.

Islâmda karı ile kocanın birbirlerine üç itibarî bağla bağlıdırlar ve bu bağları koparma (boşama) yetkisi -bunu kendi isteği ile karısına vermemişse- erkeğe aittir. Her nasılsa boşanma gerektiğinde erkek bu bağları sözle de koparabilir ve aslolan (sünnî) bunları, cinsel ilişkide bulunulmamış üç ayrı temizlik içerisinde koparmak (boşamak) olmakla beraber, bid'at ve günah olsa dahî bir defada koparabilir. (Bunların niçini ve felsefesi sorulmadığından ona temas etmiyoruz.) Imdi erkek bu boşama yetkisini "sarıh" (açık) ve "kinaye" (üstü kapalı) olmak üzere iki tür beyanla kullanabilir. Arapça'daki "talâk" kelimesi ve Türkçe'deki "boşama" kelimesi bu konudaki açık ifadedir. Buna göre birisi karısına "sen boşsun"; "boş ol" "seni boşadım" gibi bu kökten türemiş bir irade beyanı kullanırsa, bununla neye niyyet etmiş olursa olsun, dış anlamı ile bu boşamadır, kocaya niyyeti sorulmaz. Ama aslında o, "sen boşsun" derken, aklın yoktur, hamile,değilsin, midende bir şey yok gibi birşeyi kastetmiş de olabilir. Bu durumda karısı kendisinden gerçekte (diyaneten, Allah indinde) boş değildir. Ama iş mahkemeye intikal ederse mahkeme açık bir beyanın bulunduğu böyle bir olayda kapalı olan niyyete itibar etmez. Ve ispatlanması halinde boşanmalarına karar verir. Buna da meselenin kazâî yönü (kazaen) denir.

MESKEN MASÛNİYETİ VE BAŞKASININ EVİNE GİRMEDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

  • Nalan

Edep ve nezaket dini bulunan İslâm, her hususu bir esasa bağla-mış bir insana yaraşır tarzda yaşamanın ölçülerini tesbit etmiş bulun-maktadır. Bu cümleden olarak içinde oturanlardan izin almadan evlere ve mesken hükmünde bulunan otel odalarına girilemiyeceğini haber vermiştir. İman ve irfan sahibi bulunan her insanın bu hükümlere saygı ve dikkat göstermesi dinî bir terbiye gereğidir.
Mesken, iptidaîlikten uzak insan topluluklarının gece ve gündüz, fert veya aile olarak barındıkları ve her türlü medenî ihtiyaçlarını gör-dükleri ev, oda ve obadır.
Buralarda oturan kimseler, her türlü tecavüzden uzak olarak yaşa-ma hürriyetine ve mesken masuniyetine sahip bulunmaktadırlar. Bu hürriyet, Allah Teâlâ'nın her insana eşit olarak bahşettiği bir hak oldu-ğundan, hiçbir şahıs tarafından kısıtlamaya tâbi tutulamaz.

DİN ADAMI VE ÖĞRETMENİN MEMLEKET HİZMETİNDEKİ YERİ

  • Nalan

Fertlerin meydana getirdiği bir topluluk, gövdeye benzetilecek olursa ilim adamlarının o gövdenin başına teşbihi yerinde bir benzetme olur.

Din adamı ve öğretmen, toplumların yükselmesine matuf çalışmalarda önderliğini yapacak olursa, gövdenin ızdırabı huzur ve saadete dönüşecektir.
Öğretmen, küçükleri memleket yararına eğitmekle; din adamı da yetişkinleri iyiye ve güzel işlere teşvikle vazifelidir.

Din adamı, -ekseriyette- metafizik hadiseleri tedkik ve tahlil ile uğraşır. Dinî bahisler bir laboratuar mevzuu olamıyacağına göre, bu sa-hanın görevlileri kendilerini ilgilendiren mevzuları, nakle (âyet ve hadislere) dayanarak izah mecburiyetindedirler.

HÜRRİYET NEDİR VE NE DEĞİLDİR?

  • Nalan

Yeryüzünün halifesi olarak yaratılmış bulunan insanoğluna bazı haklar ve hususiyetler eşit olarak verilmiştir. Yaşama hakkı, ilim öğrenme ve hürriyet gibi. Hiçbir kimse diğer bir şahsın bu gibi haklarını kısıtlayamaz, ne kendisinin ne de bir zümrenin inhisarında tutamaz. Çünkü bu haklar, fıtrîdir, yaratılışı ile birlikte Allah tarafından ihsan olunmaktadır.

İnsan ruhu hürriyete âşıktır. Vatanında esarete katlanamaz, ölümü tutsaklığa tercih eder. Hâl ve hareketlerinde serbest olmayı, düşüncelerinde kayıtsız hareket etmeyi arzu eder. İlmî araştırmalar için bu yol açık bulunmaktadır. Mefkuresi hataya saplanırsa dönüş yapması da vazifesidir. Aksi hâlde kendi düşüncelerinin girdabında esarete düşmüş olur.

Her hayale giden bir yol vardır

  • Nisan Yagmuru

Bir dağın tepesinde yere düşmek üzere olan bir yaprak içindeki hayalini haykırmış.

[b]"ben denizlere ulaşmak istiyorum.Bir gün denize ulaşacağım ve hayalimi yaşayacağım."[/b]

Yaprağın üzerinde bulunduğu ağacın hemen dibinde yatıveren bir kütük boğukbir sesle;
[b]"ben de "[/b] demiş.Ben de denize ulaşmak istiyorum.

Fakat yaprak ona küçümseyen ve alaycı bir ifade ile

[b]"sen asla denize ulaşamazsın.Çünkü beni denize ulaştıracak rüzgar şimdi çıkar gelir. Bir çırpıda orada olurum. Ancak sen ağır ve hantalsın.Sonsuza dek burada kalacaksın." [/b]

Gerçekten de bir rüzgar çıkmış.

Kuzeyden güneye doğru esen rüzgar bir süre sonra güneyden batıya doğru esmiş.

Tam doğru istikamette iken birden güneyde olan denizin tersine doğru havalanmış.

Bir tepeden diğer tepeye, bir vadiden diğer vadiye sürüklenip durmuş.

En son bir çamura saplanıp kalmış.

Kütük ise yakınındaki akarsuyun denize gittiğini biliyormuş.

Kendini suların kollarına bırakmış ve gitmiş.

Akarsuyun kenarında bir çamura saplanıp kalmış yaprağı görünce ona şunu demiş;

iSLAMDA EVLiLiK ve AİLE HAYATI

  • imdat sezer

İSLAMDA EVLENMENİN HÜKMÜ

İslamda evlenmenin hükmü üç kısımdır: Vacip, sünnet ve mübahtır.



1- Bir kimsenin şehveti galebe çalıp günaha girmekten endişe ederse evlenmesi vaciptir.

2- Bir kimse şehvet hissine sahip olur, fakat iradesi kuvvetli olduğundan günaha girmesi söz konusu olmazsa maddi durumu müsaid olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Ey gençler cemaatı! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan en çok çevirici ve ırzı en ziyade koruyucudur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvet kırıcıdır" (Buhari, Müslim). İmam-ı Şafii (ra) şöyle diyor: "İradesi kuvvetli olduğundan harama girmekten endişesi olmayan kimsenin evlenmeyip ibadetle meşgul olması daha iyidir. Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yahya'yı "Hasun" –kadınlara karışmayan- kelimesiyle meth ve sena ediyor."

Takdim

  • imdat sezer

Cenâb-ı Hakk, kadını duygu bakımından erkeğe göre daha zengin yaratmıştır. Bu duygu ve his zenginliği, kadına Allâh’ın yüklediği bir temel vazîfenin îcâbıdır.

Kadına, duygu derinliği, incelik, şefkat, merhamet, hayâ, fedâkârlık, çocuk bakımı ve neslin muhâfazası gibi meziyetler ihsân edilmiştir. Bu sebeple neslin muhâfazası ve temâdîsi kadına verilmiştir.

Kadınlığın kemâli, Allâh’ın verdiği güzel kâbiliyetleri muhâfaza ile tahakkuk eder. Şâyet kadın, ilâhî tâyinle olan husûsiyetlerine ters sûrette yönlendirilir ve kendi mümtaz vasıflarına vedâ ederse, kıymetini ayaklar altına alır. Âile hayatını kurutur. Toplum hayatını çoraklaştırır. Annelik husûsiyet ve fazîletini kaybeder. Dişiliğin maskara bir âleti olur.

Ö N S Ö Z

  • imdat sezer

Aile cemiyetin temel taşıdır. Aileler ne kadar sağlam olursa, onlardan meydana gelen toplumlar da o derece sağlam olur. Güçlü toplumlar, güçlü âilelerden oluşur. Güçlü âileler de, daha ziyâde mânevî eğitim görmüş hanımların eseridir.

Aile fertlerinin mes’ud olabilmeleri, ancak birbirlerine karşı olan vazifelerini bilmeleri ve yapmaları ile mümkündür. Karşılıklı vazifelerini bilmeyen ve yapmayan âileler, mutlu olamazlar.

Aile ocağının iki ana esâsından biri olan kadının, cemiyet çatısını kurmakta erkek kadar, hattâ erkekten daha büyük payı vardır. İslâm târihinde bunun ilk örneğini, Hz. Hatîce (r.anhâ) vâlidemiz vermiştir. En zor ve en ağır şartlar altında Peygamber (s.a.v.)’e maddesi ve mânâsı ile yardımda ve tesellîde bulunmuş; gâyesine erişmesi için O’na yakın destek olmuştur. Ve bu ikili ocaktan İslâm dünyâsı doğmuştur.

1. İSLAM’DA KADININ DEĞERİ

  • durusu

İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:

"... Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz!" (1) buyurur.