TOPLANTI MAHALLERİNDE DİKKAT EDECEĞİMİZ İSLÂMÎ VE İNSANÎ ÖLÇÜLER

İnançları, edebleri ve düşünceleri ile kâinattaki varlıkların en seçkini ve şereflisi bulunan insan, kendi mefkûresine ve mizacına uygun insanlarla konuşmak ve fikir alışverişinde bulunmak ihtiyacını duyar. Bu arzu ve ihtiyaç, halkı bir araya toplayan meclislerin teşekkülüne zemin hazırlar.

Değişik ihtisas sahiplerinin toplanıp fikir teatisinde bulunduğu ilmî mahâfile veya sıradan bir toplantı mahalline gitmek isteyen kimseler, dinimizin koyduğu ölçülere uygun hareket etmek zorundadırlar. Toplantının maksat ve mahiyetine, zaman ve mekan şartlarına ters düşmeyecek davranışlardan ayrılmamamız için, içtimâî nezaket ölçülerinden bir kısmını, ıttılâınıza arz edelim:

a) Toplantıya giderken sarmısak, veya soğan ve benzeri şeyler yememeli:
Medenî bir insan, vardığı yerde hiçbir kimseyi iz'âç etmemeli; top-antı mahalline gideceğinde soğan, sarmısak ve pırasa gibi taciz edici kokusu bulunan şeyler yememeli; balık, et ve benzeri şeyler satarken giydiği iş elbiselerini çıkarmalı ve ellerini temizce yıkamalıdır. En ince muaşeret kaidelerini bize öğreten Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bu hususta bizleri uyarmakta ve "Kim şu (sarmısak denen) bitkiden yerse sakın bize yaklaşmasın ve bizimle birlikte namaz kılmasın"(1) buyurmaktadır.

b) Toplantı yerine vardığı zaman selam vermeli:
Bir meclise vardığında, konuşmaya başlamadan önce selam ver-mek, İslâmî bir edep ve insânî bir davranıştır. "Tor" hareket edenler "hor" görülürler. Selam veren kimse ile ona mukabele eden şahıs arasında kendiliğinden bir yakınlaşma ve tanışma meydana gelir, dostlukların doğup gelişmesine müsait bir vasat doğar.

c) Boş bulunan bir yere oturmalı:
Kişi, bir cemiyete vardığı zaman baş köşeye değil, boş tarafa oturmalıdır. Daha önce gelip yerleşmiş kimseleri, kendisine yer vermeye mecbur bırakmak için, ayakta beklememeli; oturmakta olan bir şahsı yerinden kaldırıp sonra oraya kendi oturmamalı (2), iki kişiyi aralayıp aralarına oturmamalı ve onlara meşakkat yüklememelidir (3).

d) Bir iş görmek için dışarı çıkan kimsenin yerine oturmamalıdır;
Toplantı mahallinde oturmakta olan kimselerden biri, dışarı çıkmak zorunda kaldığı zaman, geri dönmeyeceği kesin olarak belli olmadıkça ondan boşalan yere oturmamalıdır. Çünkü o kimse, geri geldiğinde ayakta kalmaya mecbur bırakılmış olur. Bu kabil yanlış hareket, o şahsı bu mahalle lâyık görmemek gibi bir hissin uyanmasına ve ayakta bırakılan şahsın incinip gücenmesine sebep olur.

e) Vardığı mecliste ayrı gruplar halinde oturmamalıdır:
Vardığımız mecliste dağınık bir şekilde ve ayrı ayrı oturmamalı, konuşmayı umûmî olarak sürdürmelidir. Çünkü bu tarz hareket, rahmet-i ilâhînin nüzulüne vesile olur. Ağaçlan sık olan yerlere nasıl fazla rahmet düşerse, toplu oturan ve umûmî olarak sohbet eden kimselerin üzerine daha çok feyz ve bereket nâzil olur. Câbir bin Semüre (r.a.) naklediyor: Ashâb (ayrı ayrı) oturmuş halde iken, Resûlüllah (s.a.v.) geldi. (Bu dağınıklığı görünce), "Bana ne oluyor ki sizi dağınık durumda görüyorum" (4) deyerek, çok ince bir nezaketle, tenkit ve ikazda bulundu.

f) Toplum içinde fiskos yapmamalı:
Bulunduğumuz mecliste şüpheyi mucip hareketlerden sakınmalı ve iki kişi baş başa verip gizli konuşmamalıyız. Üçüncü şahıstan gizli olarak yapılan bu konuşma, yanlarındaki şahsın sûi zanna kapılması-na ve incinmesine sebep olur.

g) Kıbleye karşı oturmalı:
Toplantı mahallinde boş ve müsait yer varsa kıbleye doğru oturmaya uygun olan tarafı tercih etmelidir. Çünkü kıble, diğer yönlerden daha şerefli bir cihet olmaktadır. Ay, nasıl güneşten ışık iktibas ederse, kıbleye müteveccih bulunan kimse de bu semtten gelen envâr-ı ilâhiye mâkes olur. Kalbine ve letâifine bu cihetin nurları yansır.

h) Hürmet maksadı ile kimsenin önünde iki büklüm olmamalıdır:
Vardığı mecliste karşılaştığı gerek yaşca gerekse makam itibarıyla saygı duyduğu bir kimsenin önünde eğilmemelidir. Namazın erkânından bulunan rukû tarzında bir kimsenin önünde eğilmek kesin-likle caiz değildir. Kulun kula hürmeti, bel bükmekle baş eğmekle şartlı değildir. Cenâb-ı Hakk'a kulluk ef'âlinden hiçbirini bilerek veya bilme-yerek, bir fâninin önünde yapmamalıdır.

i) Karşılaştığı kimseye sarılıp öpmemelidir:
Vardığımız yerde bir dostumuz ile karşılaştığımızda kucaklaşmak meşrû ise de öpüşmek asla doğru değildir. Hele karşı cinsin birbirini öpmesi kesinlikle haramdır. Bu hususta bize uyarıda bulunan bir hadisi nakletmek faydalı olacaktır: Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna gelen bir şahıs, "Ey Allah'ın Resûlü! Bizden bir adam, kardeşi veya arkadaşı ile karşılaştığı zaman, onun için eğil (ip saygı göster) ebilir mi?" dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "Hayır! (Bunu yapamaz)" buyurdu. O sahâbî, "Ona sarılıp öpebilir mi?" dedi.
Peygamberimiz (s.a.v.), "Asla (böyle bir şey yapamaz)" buyurdu. O kimse, "elini tutup musâfaha yapabilir mi?" dedi. Resûlüllah (s.a.v.) "Evet" cevabını verdi (5).

(1) Buhârî, c. 1f sh. 208.
(2) Bakınız: Müslim, c. 7, sh. 9.
(3) Bakınız: et-Tâc, c. 5, sh. 241.
(4) Şir'atü'l-İslâm, sh. 413.
(5) Tuhfetü'l-ahvezî, c. 7, sh. 514.