Çıplak Gezen Kadınların Mesuliyeti....

Allahın kadına rahmetinin en büyük göstergesi olan tesettüre riayet ettikleri zaman Allah katında değer, insanlar katında saygı ve hürmet gördüğü halde Allahın emrine itaat etmeyip, beş on tane namahreme güzel görünmek, modaya uymak, kozmetiğe bağlanmak, manken ya da sanatçı olmak uğrunda tesettüre uymayıp çıplak gezdiği zaman ise maddi ve manevi olarak çok şeyler kaybettiğini bu zaman hakkıyla gösterdi. Tesettürün kadını zilletten, aşağılanmadan, sömürülmeden ne kadar çok koruduğu hakikati, bu asırda daha çok ortaya çıktığı gibi tesettürsüz kadının ise her yerde, ortamda, düzende tepe tepe sömürülüp, porno yıldızı, ahlaksızlık abidesi, moda ve kozmetik kölesi yapıldığı, şiddete, değersizliğe itildiği de ortaya çıktı.

Kuranı ve Peygamberi dinlediği zaman her şekilde korunan ve değer bulan ve kıymet kazanan kadın, sefih medeniyetin telkinlerini dinleyip açılıp saçılıp ahlakını ve hayasını bozduğu zaman ise her cihetle zarar ediyor. Bu toplum, eşi ve Allah katında uğradığı zararları ve çıplaklığı yüzünden topluma verdiği zararı ve mesuliyetini Bediüzzaman Hazretleri Hanımlar Rehberi adlı eserinde şöyle beyan ediyor.

Çıplak Gezen kadının eşine karşı mesuliyeti: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adedden altı-yedisi ya ihtiyardır, ya çirkindir ki; ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar, taarruza maruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler.

Kadın ve erkek ortasında gâyet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehâsinine celbetmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imânâ binaen onun ile alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet değil; belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.

Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki açık-saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gâyet çirkin ve gâyet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki: İnsan, hemşire misillü mahremlerine karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünki mahremlerin sîmâları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle; nefsî, şehevanî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer’an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık-saçık bırakmak, süflî nefislere göre gâyet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir.

Çünki mahremin sîmâsı mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!..

Çıplak gezen kadının topluma karşı ve uhrevi noktada ki mesuliyeti.
“Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivâyetlerinden anlaşılıyor. Evet nasıl ki tarihlerde, eski zamanda (Amazonlar) namında gâyet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir taife-i askeriye hârika harbler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu zamanda zındıka dalaletinin(küfrün), İslâmiyete karşı yaptığı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, Şeytanın kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; açık bacak kadınlarla yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacaklarıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya ve fuhuşhane yolunu genişlendirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebairle(büyük günahlarla) yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını (o günahlar sebebiyle küfre gidenlerin kalblerini) öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem’in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için, hılkaten çok istediği ve fıtraten muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamazlar. Bulsalar da başlarına bela bulurlar.

Hattâ bu hâlin neticesi olarak o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik yüzünden, [kırk kadına bir erkek nezaret edecek] derecede kadınların ehemmiyetsiz, sahibsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivâyetinden anlaşılıyor.

Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse manen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette güzelin aklı varsa, hüsün ve cemalini günahları kazanmak ve kazandırmakdan ve çirkin ve zehirli yapmaktan ve o nimeti küfran(nankörlük) ile medar-ı azab bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş-on senelik cemali bâkileştirmek için, meşru’ bir tarzda istimal ile, o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, me’yusane ağlayacak. Ve kabrinde çok günahları kazanan ve kazandıran o çıplak bacakları yılan suretinde görünecek. Ve cehennemde o çirkinleşmiş güzel a’zalarının yanmalarının azablarını çekecek.
Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur’âniye zînetiyle o cemal güzelleştirilse; o fâni hüsün, manen bâki kalacağı ve Cennet’te hûrilerin cemalinden daha şirin daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat’iyetle sabittir.(bkz. Ettergıb vetterhib cild4,sh 536) Eğer o güzelin zerre mikdar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak…” (24. Lem’a 209-210)

Demek kadın, tesettürü terk ettiği zaman her cihetle zarar ediyor. Toplumu tesettürsüzlüğü ile bozduğu gibi evini, eşini, ailesini, ahretini dahi mahvediyor. Tesettürsüzlüğüyle değerini düşürüp, kıymetini hiçe atıyor. Beş on senelik gayri meşru iltifata, övülmeye, bakılmaya ve sevilmeye bir çok değerlerini feda ediyor. Allaha karşı asi ve isyankar ve günahkar olurken, eşine karşı sadakatsizlik ithamına, aile içinde sapkınlığa, neslin zafiyetine, göz zinasına ve uhrevi noktada ise azabına sebep oluyor. Bu kadar manevi zararlar uğramamak isteyen hakiki tesettüre riayet etsin. Başkalarının günahlarını ve mesuliyetlerini yüklenmesin. Yükleneceği mesuliyetin vebalini ahrette ödemek kolay olmaz. Vesselam. Tahkik.Org


Konular