Yüce Pîr Hz. Mevlânâ’da aşk.

Yüce Pîr Hz. Mevlânâ’da aşk.



Bir insanda Allah aşkı bu kadar mı çoşkun ve aşkın bir hal alır?

Bir insan Allah’ı ve Allah’ın yarattıklarını bu kadar mı sever?

Bir insan “Allah” diye diye, bu kadar mı yanar?



Her ateş ancak düştüğü yeri yakarken, gönül yangınının alevleri bu alemi yakacak kadar güçlü mü olur?

Aşık olan; Leyla’sına “sen” olmalı...

Leyla varken, “Ben” diyene bırakın aşık demeyi, adam bile denilmez belki.



Bir insan ki; sokak köpeklerine atılan taşları sanki kendisine atılıyormuş gibi üzülür de: “Allah’ım, elimde olsa bu hayvanlardan ısırma duygularını yok eder onların taşlanmalarına engel olurdum” diyecek kadar her mahlukata merhamet ve şefkatli bir gözle bakar ya;

İşte o insanlardan biridir Hz. Mevlânâ. “Gözünü açıpta baktığında Allah’tan gayrı ne görüyorsan bil ki; O, put’tur.” Diyen ve Allah aşkı ile dolu dolu olan, nereye bakarsa Rabb’isini orada gören bu insan gözünü açıp ta baktığında O’ndan başka bir şey görememektedir.

Nitekim Hz. Mevlânâ bir siirinde: "Ene'l-Hak dediği ve gerçeğe isaret ettiği için halk anlamadı da Hallac'ı dar ağacına çekti. Hallaç sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü o da beni dar ağacına çekerdi," diyerek içindeki manevi sırların derinliğine işaret etmektedir. Eğer bir veli sırlarını gönlüne mezar yapmazsa, yapamazsa zaten Allah-u Tealâ o kula hidayet kapılarını sonsuza kadar kapatır.

“Aşka uçarsan aşk, güneş gibidir, kanadın yanar” diyen bir İran’lı şaire: “Aşka uçmayan kanat neye yarar” diye cevap veren Hz. Mevlânâ’nın her zerresi aşk ile dolu doludur ve bu aşkta daima ezelin ve ebedin tek sahibi olan Kadir-i Mutlak Cenab-ı Allah'tır .

“Hepimiz tek kanatlı melekleriz, birbirimize sarılmadan uçamayız.” diyerek birliği, beraberliği, hoşgörüyü, dayanışmayı ve sevgiyi iki kelimede özetlemiştir.

Ne kadar güzel bir söz… Ne kadar güzel bir söz… Hikmet sahibi insanların ağızları bal peteklerine benzer. Ne zaman açılsa oradan hep bal damlar.



Hz. Mevlânâ aşkın dilidir, dudağıdır.

Hz. Mevlânâ başlı başına aşkın kendisidir ve varlıkların içinde aşık olunmaya en layık olana aşık olmuştur o...

İşte onun tek Leyla'sı tek olan ALLAH'TIR.

“Dünya bağını kopar, maddeye olan bağımlılıktan kendini kurtar da, hür ol ey oğul! Daha ne zamana kadar altının, gümüşün esiri olacaksın?”



“Halbuki, ilahî aşk yüzünden nefsaniyyetten kurtulan, benlik elbisesi yırtılan kimse hırstan da, ayıptan da, kötülükten de tamamiyle temizlenir.”



“Âşıklık derdi, gönül iniltisinden belli olur. Hiç bir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.”

“Âşıkın hastalığı, derdi, diğer bütün hastalıklardan ayrıdır. Âşık, Allah'ın sırlarını belli eden bir vâsıtasıdır”.



“Aşıklık deyip de geçme! Aşıklık ister nefsani olsun, ister rûhânî olsun, sonunda bizi ötelere götürecek bir rehber, bir kılavuzdur.”

İnsanoğlunun bilme ile değil, anlama ile sorunu vardır. Biz insanlar, birbirimizin dilini anlamamıza, konuşmamıza rağmen konuşmayı, anlaşmayı bırakırız da binlerce yıldır savaşırız ve hala bizlerde bir yorgunluk izi göremez kimse! “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır” diyen bu Yüce veli durumumuzu ne kadar da güzel özetlemiş.

Hz. Mevlana'nın bakış açısı evrenseldir. Hz. Peygamberimizin: “Bir saatlik adalet bin yıllık ibadetten efdaldir” hadisi ile örtüşen şu dizeleri ne kadar manidar;

“Göğsünün içindekini hakiki gönül sanan kimse, Hak yolunda iki üç adım attı da her şey oldu bitti sandı. Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk, günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır. Hak yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı” beyitin manalarına bir kitap yazılır.

"Tapımızda (yolumuzda) riyazat yok; burada hep lütuf var, bağış var. Hep sevgi, hep gönül alış, hep aşk, hep huzur var burada."



“Güzel üslupla söz söyleyenleriz; Mesih'in talebesiyiz; nice ölülere tuttuk da can üfürdük biz.” diyerek sağlığında o güzel hikmetli sözleri ile, vefatından sonra da başta Mesnevi olmak üzere diğer eserleri ile binlerce ölü kalpleri diriltmiş, aşk yolunun sırat-ı müstakim’ine iletmiştir insanları.

“İnsaf et, aşk güzel bir iştir! Onun bozulması, güzelliğini kaybetmesi, (insanlardaki) tabiatın kötü niyetli oluşundandır. Sen, kendi şehvetine ve arzularına aşk adını takmışsın; Halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok uzundur.”



“Ey Tanrı kitabının nüshası insanoğlu!

Sen, kainatı yaratan Hakk'ın güzelliğinin bir aynasısın!

Her şey sensin. Alemde ne varsa, senden dışarıda değil.

Her ne ararsan, onu kendinden iste, kendinde ara.”



“Yetmiş iki millet kendi sırrını bizden dinler. Biz, bir perde ile yüzlerce ses çıkaran bir ney gibiyiz” sözünü haşâ o’nu “Kâfir” likle itham eden sofuların şimdi ne ismini bilen var, ne de duyan. Müslümanlığı, Müslümanlardan başka kimseyi sevmeme ile özdeşleştirenlerin, düşmanlık tohumları ekmenin adını "Din" koyanların ne adı var, na sanı..

Oysa Yüce PÎr Hz. Mevlânâ 750 yıldır yıldız gibi müslümana, kâfire, Hristiyan’a, ateşe tapana, paraya tapana eserleri ve maneviyatı ile halen yol göstermektedir. O, sofulara Hz. Pîr yine kendi üslubu ile çok güzel bir cevap verir: “Sufi, yukarıdan aşağıya sakalını sıvazlayıncaya kadar Arif, aşağıdan yukarı ALLAH’A ulaşır.” Şu güzel söze yorum yazmaya gerek var mı?

Hayatı boyunca hiç bir olumsuzluk karşısında yeise düşmemiş, Rab'bisinden ümidi kesmemiş, başına ne gelirse gelsin "Hak'tan gelir. Hak'tan gelen dert bile olsa devlet kuşudur." diye alıp başının üzerine koymuş olan Yüce Pîr, "Üzülme” der ve devam eder; "Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun..., Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz....... Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır.."

Defineleri mamur yerlerde değil viraneye dönmüş yerlerde ararlar. Kalbindeki defineyi ortaya çıkarmak isteyen önce orayı viran eder, sonra da mamur. Diyerek virane olmuş, üzülmüş, kırılmış, cam gibi parçalanmış kalplere hitap ederek hazineyi viraneye döndürülmüş gönüllerinde aramalarını önerir. Çünkü bela her zaman ceza anlamına gelmez. Hatta ceza bile olsa kul onu bir nimet bilmeli çünkü bela Cenab’ı Hakk’ın kuluna: “Bana gel ey kulum!” diye onu kendisine, dolayısı ile o kulu şereflendirmek için sevgisine çağırmasıdır.

“Üzülme” der yine Hz. Mevlânâ ..! “İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur. . . !”



“Yorulacaksan,

Zorlanacaksan ,

Dayanamayacaksan ,

Keskelere sığınacaksan ,

Söze hep ama ile başlayacaksan girme aşk yoluna.



Ask yolunda u dönüşüyoktur. Aşk der ki sana, yolumdaysan canım feda yoluna ama bilki seninde canını isterim yolumda senden gelecek her cefaya amenna ama ayağına diken batarsa yolumda ah edip vahlanma aşk bilek işi değil yürek işidir yüreğin yetmiyorsa çıkma aşk yoluna” der Yüce Pîr. Aşk zaten hasret demektir, çile demektir. Aşkın bir adı da “Hüzün” dür, "Çile" dir. Hüznünüz devam ettiği yere kadar aşıksınızdır, yoksa vuslata erdiğinizde aşk gider, yerini meşk’e bırakır.

Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk'tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O'ndan

sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...

- O'nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykırı işler; O'ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...

- Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.

- Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan “Allah” dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O'dur.

- İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O'nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?

- 0, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Muhammed Mustafa'yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.

- Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.

- Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye'se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtulus sesleri gelsin. İsrafil’in nefesi seni bir daha, bir daha diriltsin…
(Divan-ı Kebîr)

Noktayı koyarken son olarak söylemek istediğim şey o dur ki;

Aşk kılıç olsaydı, dünyadaki bütün insanlar başsız gezerdi. Ve biz insanlar başsız gezmeyi göze alırdık da, aşksız gezmeyi göze alamazdık…

Herkese iyi tatiller, iyi bayramlar efendim.

Kurban Bayramınızı Kutlar, 21 yüzyılın sevgi ve hoşgörü yılı olmasını dilerim.


Şeref Yücel

Konular