İMAN CEVHERİ BELA VE MUSİBETLERE SABIRLA AÇIĞA ÇIKAR.

Sırrı teklif ve imtihan gereği başımıza gelen ve gelecek olan hadisatların musibetlerin vücudunu bir nebze anlayıp kadermiş deyip teselli bulsak ta hakikat de bu hadisatların mahiyetlerini tam olarak bilemiyoruz, çünkü mahiyeti olan iç yüzü bir nevi rabbimizin kader ilmine taalluk ediyor.İlmi ilahinin bir nevi olan kaderi ilahiye ise ilmi olarak bilinmekten ziyade hali ve vicdani olarak bilinebiliyor.Yani olayların mahiyeti bize münhasır değil….Çünkü ilmi mutlak olan rabbimizin ilmini ihata edecek ilme sahip değiliz..Onu ihata edecek ne ilmimiz ve fehmimiz ne kudretimiz ne idrakimiz ne zekamız nede irademiz vardır...Rabbimin isimleri kainatta her şeyde tecelli ederken o tecellileri biz hakkıyla idrak edemiyoruz.İlim sıfatını bütün mevcudatta bilemiyoruz.En küçük bir mikrobu ve atomu bile anlamaktan keşfetmekten aciz olan insan birçok şeyin varlıklarını bilse de mahiyetlerini bilemiyor.Mutlak olan hikmet, mutlak olan şafi isminin, mutlak alim isminin, mutlak olan kerem isminin,mutlak olan rahim isminin tecellilerini göremiyoruz.Başımıza bir musibet geldiği zaman o musibetteki hikmetleri, adaleti, keyfiyeti bilemiyor ve hakkıyla idrak edemiyoruz.Başa gelen olaydaki trilyonlarca şartlara bağlı olan hakikat ve hikmetleri çözemiyoruz.Olay ve hadisatlar karşısında sabrederek neleri kazanacağımızı ve kaybedeceğimizi tam olarak bilemiyoruz.Mesela üzerimizde rabbin her gün tecelli eden şafi , kerem,rahman,rahim,hay,kuddüs,vb gibi isimlerin tecellisi ne kadar bilemiyoruz.Hakkımızdaki hayır bildiğimiz şeylerin neticeleri itibariyle şer olup olmayacağını tam olarak bilmiyoruz.Yada hakkımızda şer olarak gördüğümüz şeylere ne kadar hayır takıldığını bilmiyoruz.

Sırır imtihan gereği ;Cenabı Hak her kulunu farklı bir kulvarda, farklı bir hayatla, farklı bir zaman-mekan-ortam-şekil-renk-desen-kalp- duygularla zeminde imtihan ediyor..mesela kulun iman edeceğini bildiği için onu mümin yapar.Mümin bir memlekette doğurur.Ona kaldıracağı şeyleri yükler. Ama kul bazen kaldıramayacağı şeylerin kendisine yüklendiğini zanneder. Halbuki o kırılma noktasına Cenabı Hak bir terakiyat vermiş yada koymuştur.Kul bu karar kavşaklarında kaybeder yada kazanır yada biraz kazanır biraz kaybeder.Hepimizin kaybetme ve kazanma kuşaklarıyla dolu bir hayatımız vardır.İnsan bazen kimin evladı olacağına kendi karar veremez.Hangi milletten nerede doğacağına karar veremez.Kimisi nimetlere boğulur,kimisi nimetlerden kısıtlanır,kimisi fazlalıklarıyla kimisi eksiklikleriyle imtihan edilir.Kimisi severek, kimisi sevmeden, kimisi isteyerek, kimisi istemeyerek, bazı şeyleri alır veya kabul eder.Kimisi ümitle kabul eder, kimisi korkudan, kimisi çekinerek,bu kabul ve icaplar neticesi kimisi mutluluk bulur, kimisi mutluluğu arar kimisi mutluluk için çırpınır, kimisi mutluluk ile isyan eder, kimisi mutluluk ile şükreder,kimisi felaketlere isyan eder, kimisi şükreder,kimisi yoklukla azar, kimisi varlıkla,kimisi görerek, bilerek, anlayarak yaşar, kimisi görmeden bilmeden yaşar.yani imtihan sırrı 7 milyar insana 7 trilyon hakikatlerle tatbik edilir.kimi aldatır, kimi aldanır,kimi ağlar, kimi güler,kimisi ağlamayacağına güler, kimisi güleceğine ağlar,kimisi mutluluk adına zillete düşer,illetlere girer,kimi olmayanlar için isyan ederken, kimisi olanlar için isyan eder,kimisi çocuğum yok diye isyan eder, kimisi çocuğum olmaz olaydı der isyan eder.kimisi eşinin aldatmasıyla yıkılır.kimisi eşinin sadakatiyle kudurur.imtihanlar mizaçlara, imkanlara,varlıklara,yokluklara,acılara ,tatlılıklara göre değişir.Herkesin imtihanın bin bir türlüsüyle mücadele eder. Herkesin başına farklı şeyler çöreklenmiştir. Bunların hepsi mahiyet itibariyle musibettir. Ama her musibet ve bela her ne olursa olsun tevekkül istiyor, sabır istiyor. sabırsızlık ise cezayı, belayı, kederi, elemi ve feryadı istihkak ediyor.Yani kar yok zarar var. Sabır mükâfatın karşılığıdır. Bizler bulduğumuz bela ve musibetleri dua ,tevbe ve istiaze ile def etmeye çalışmak yanında;o musibetlerin rengini belki bir nevi siyahtan griye çevirebiliriz.Yani acıları sıkıntıları kederleri salavat.zikir fikir şükür haplarıyla aza indirebiliriz.Unutulmamalı ki sırrı teklif ve imtihan ile dünyaya gönderilen insanı Rabbimiz farklı kulvarlarda, farklı olaylarla, farklı kişilerle, farklı zamanlarla, farklı tarzlarda imtihan ediyor.Kimine diyanet sahibi baba veya eş düşerken kimisine düşmüyor.kimisine İslam düşerken, kimisine düşmüyor,rabbim kullarının mutluluk ve saadetini isterken bazen kullar hem kendi mutluluklarını hem de başkalarının mutluluklarını engelleyebiliyor.ibadetle kazanma istidatı olmayan kulların terakiyatını sabır ile verebiliyor.kimisi müşrik babasıyla savaşma imtihanına maruz kalırken ,kimisi mümin olan babasının zulmüne maruz kalıyor.müşriklerin etmediği zulme maruz kalabiliyor.En büyük hakikat olan imtihan gerçeğini bize farklı şekillerde gösteriyor.Hayra ve şerre gidecek nice yollarda bizi imtihan ediyor.Bu karar kavşaklarında dikkatli hareket etmek zorundayız.Rabbimiz bu çok seçenekli imtihanda bizi kaldırabileceğimiz şeylerle imhtihan etmektedir.Bir peygamberin tahammül edebileceği bir imtihana bizi tabi tutmuyor.Bizim imanımız, inancımız, itikadımız ölçüsünde bizi imtihana tabi tutuyor.Bir ağacın imtihanı ile bir ince otun imtihanı rüzgar karşısında nasıl bir değilse,birinci sınıf öğrencisine lise soruları nasıl sorulmuyorsa öylede Rabbimiz bizi ilmimiz ,imanımız ve sabrımız nisbetinde imtihan ediyor.Sabır ve iman cevherimizi bela musibet ateşiyle ölçüyor,biçiyor,işliyor ve safileştiriyor kıymetini ve değerini artırıyor .Sabır ile bizleri ayrıştırma sürecine tabi tutuyor.Sabır neticeleri ağır hastalık gibidir.Ağır geçse de hastalık neticesinde şifa ve rahatı bırakıp gidiyor..Rabbimiz bu bela ve musibetlere sabrın neticesi ve mükafatı olarak cenneti hazırlamıştır.Sonsuz rahmeti karşısında mükafatı karşısında dünyadan lezzet dilenmek keyif dilenmek karı akıl değildir.Yaşadığımız hayat eğer neticesi olmayan bir hayat olsaydı insan elem, keder ve musibetleri için kahr perişan olmaya hakkı vardı.Ama neticesi şirin nimetler saadetler olacak bir hayatın için ise her şeye karşı sabır ve tevekkül ile katlanmak gerekir. Rabbimizin rahmeti hikmeti keremi bizim nakıs aklımızın sığışmayacağı kadar büyüktür.O büyük rahmet ki,en büyükten tut ta en küçüğü bile unutmuyor.O rahmet ki, yerin altındakilerini,yerin üstündekilerini,suyun içindekilerini ,ateşin içindekilerini,uzayın derinliklerindekini, dahi unutmuyor.Rızıklarını yolluyor.Acziyetleri artıkça rızkın ulaşması hızlanıyor.Koca bir arslanı yavrusuna hizmetkar ediyor.Küçücük bebeğe validesin hizmetkar ediyor.Validesini o aciz bebeğin ağlaması karşısında el pençe durduruyor.Musibet ve belaya giriftar olmuş çocuk hükmündeki büyükler ve mazlumlar eğer rabbin merhametini şefkatini celp eden ızdırarı dualarla ve acz ve fakr ile rablerine dua etseler o ızdırarı dualar rabbin merhamet ve şefkatini çoşturacaktır.Aciz ve fakrını ilan ederek nice kullar rablerinin sırlarına mazhar olurlar..Acz ve fakirlerini bilerek o lisan ile münacat eden nice yaralı ruhlar ve kalpler tiryak bulurlar..Aczini ve fakrını bilerek Rabbini bilen nice kullar rablerinin gizli rahmetlerine ve iltifatlarına mazhar olmuşlar.Evet musibetlerin büyüğü küçüğü olduğu gibi o musibetlere karşı dayanma gücüde kişiye zamana mekana ortama göre değişir.musibet sabrı ve tevekkülü gerektirir.musibet neticesiz ve boş değildir.”Sabredenlere cenneti müjdele” ayeti kerime bu müşkülatlı zaman ve ömre tahammül edenler içindir.. Musibetin güzeli olanı insanın hataları ve kusurları ile değil cenabı hakkın onun makamını yükseltmek için verdiği musibettir.Hz Hüseyinin şehadeti gibi.Maalesef bu zamanda ki musibetlerin çoğunluğu insanın imanı zaifliği,tevekkülsüzlüğü,isyanı ve gafilliği neticesinde vücuda geliyor.Bu musibet rüzgarları insanı bazen bir yaprak gibi rüzgarın önünde oyuncak eder.Bazen insanı bir zalime ram eder,bazen insanı isyankar eder.Bazen insanı yatağına mahkum eder.Bazen insanı,dünyaya bakmaya haram eder.bazen koşmayı oynamaya haram eder.Bazen nefes bile aldırmadan dünyadan göçtürür.Bu kadar olumsuzlukları olsa da yine mükafatı vardır.İltifatı rabbani olur,İhtarı rahmani olur ve Günahlara kefaret olur.

Demek Rabbimiz kullarının maddi ve manevi makamlarını,iman cevherlerini yükseltmek için onlara bela ve musibet vererek bu bela musibetlere sabır ile onların kemalatlarını derecelerini yükseltir.o kulunun yalvarış ve yakarışlarını duymak için onu bela ve musibete sevk eder.o hastalıklı yada sıkıntılı ömrü semeredar revnektar ve meyvedar yapar.bu bereketli pazarda kulun ücreti sabırdır.Rahmeti mutlak olan zat başkalarının yüz sene ibadetle kazanamadığı manevi makam ve sevapları ona o hastalık ve musibet sebebiyle verir.Zahirde insana eza,cefa ve sıkıntı veren bu hallerin nasıl bir bereket ve rahmet suretine girdiğini insan yarın yevmi mahşerde görecek o zaman rabbinin mükafatlarını görenler ah vah edecekler . Kimisi daha çok çekip sabretseydim,birisi daha çok verseydim de çok kazansaydım.Ötekisi daha çok hastalansaydım veya belaya düşseydim ,başka birisi yüz kere rabbim yolunda öldürülseydim daha çok mükafat kazansaydım diyecek.

Onun için bu noktada imtihanımız büyük olmakla beraber küçüktür. Çünkü bizler eski ümmetlerin kaldığı belalara maruz kalmadık.Bir Bilal olmadık çöllerde sırtımızda taşlar pişirmedik,başımızda bir baş ağrısı pişse hemen feryada başlıyoruz.Bizler sıcak döşeklerimizde ehat ehat diyemezken o mübarek zat koca taşların altında güneşler içerisinde iken ehat ehat diyordu.Şu küçücük musibetlerimiz karşısında ne anlam ifade ediyor o imtihan.Biz eski ümmetler gibi ateşlere atılmadık.Derilerimiz demir taraklarla taranmadı.Etlerimiz kemiklerinden ayrılmadı.Küçücük bela ,hastalık ve korku ile imtihan edilmeye bile tahammül edemeyen şu zalim nefsimiz acaba o kutlu insanların yerinde olsaydı kaç kere kaybetmişti imtihanı.

Rahmetler rahmeti ilahiyeden sağnak sağnak geldiği halde affın mağfiretin güzelliğini hikmetini görmeyen bilmeyen nice kör sağır dilsiz kalpler akıllar ruhlar rahmetin bela ve musibet şeklindeki küçük ezası ve cefası karşısında mukavemetsizlik göstererek o rahmet sağanaklarından kaçmışlar. Rahmetlerden eza ve cefa duymuşlar.ilimle marifetle ahireti kazanamayacak nice insanlara kemalat manevi mevki makam yolu hastalıkla musibetle bela keder ile açıldığı halde bilememişler.Sabır ibadetini kazanamamışlar.Ne sabırla ve ibadetle bir sermaye toplayamamışlar.Sabrın büyük devasa sevabından mahrum kalmışlar.
Sabır menfi ibadetler kısmına girdiği için rabbim insanı masiyet,musibet ve taat üzere sabırla mesul tutmuştur..Bu üç sabrı güzel bir şekilde gösterenler ücret ve mükafatlarını kat kat alacaklardır.Bu dünyada bela ve musibetlere karşı sabır eken bela biçmez,bu dünyada sıkıntılara karşı tevekkül ve teslimiyet eken ahrette azap biçmez.Allah sevdiği kulların içerisine sabredenleri de almıştır.“Allah sabredenleri sever.Ayeti ile de bunu ilan etmiştir.Bütün hayatın neticesi sabırdır. Rabbimizi tanıttıran yolların içerisinde sabır,hastalık,bela ve musibetlerde vardır.Rabbimize giden yolların içerisinde çile,meşaket ve zahmet de vardır. Rabbimize giden yollar binlerdir.Bazen tevekkül ile bazen dua ile bazen zikir ile bazen ibadet ile bazen kulluk ile bazen öfkeye hakim olmak ile bazen musibete dayanmak ile bazen gönülden yürekten içten içe bir Nasuh tövbe ile kul rabbine ulaşır.Ama sabrederek rabbe ulaşmak onun rızasını kazanmak daha tatlıdır..Hak ve hakikat kulvarlarında sabır vasıtasıyla gitmek daha makbuldür.sabır ve tevekkül ile imtihan edilen sadece kendimiz değiliz.Milyarlarca insan bu imtihana tabidir.Bu sabır imtihanında kaybedenler kuşağında olmamak için kuran ve imanın şifreleriyle hayatın mahiyetini ve hakikatini çözmeye çalışmalıyız.İlmimiz,kudretimiz ve fikrimiz kısa olsa da esmai ilahiyenin numuneleriyle anlamaya çalışacağız.Kaderin cilvelerini ve sırlarını anlamaktan bütün bütün aciz olsak da hali ve vicdan olarak teslimiyet gösterip kederden emin olabiliriz.Bela ve musibeti nimet bildiğimiz gibi bela ve musibet sonrası gelen sıhhat ve afiyeti dahi nimet biliriz.


Konular