M Ü N A C A Â T... (Yakarış)

MÜNACAÂT…

Ey; yüceler yücesi!
Ey; canlar padişahı.. Güzeller güzeli…
Ey; Bütün âlemlerin yaratıcısı, tek sahibi Kadîr’i mutlak Cenab-ı Zül-Celâl Ekremel Ekremin ve ya Erhamerrahimin YÜCE DOST…
Ey; Bütün varlıkların sebebi Rahman ve Rahîm olan Allah’ım!
Ya Hayy, ya Kayyûm;
Yoktan var, vardan yok eden sensin.
Hem, zerre dahil her şeyde olan; hem, kâinat dahil hiçbir şeyde olmayan nûr Allah’ım.
Bir zerreye kemik, kemiğe et, ete ruh giydiren kudretli Rab’bim!
Bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün evrenlerin yaratıcısı,
Eşi, ortağı, benzeri olmayan, misli ve dengi bulunmayan,
Sanki hiç yokmuş gibi gizli, sanki her şeyde imiş gibi aşikâr,
Sırlarına Peygamberlerin bile vâkıf olamadığı, uğruna sonsuz kere sonsuz kurban olduğum Çalab’ım…
Müslüman, kâfir, İnsan. hayvan, bitki diye ayırmayıp her şeyin rızkını yaratan, veren güzel Allah’ım..
Sen; “OL!” Dedin, olduk… Sen; “HAY!” Dedin, dirildik… Yine sen; “ÖL!” dediğinde düğüne gider gibi ölmeye hazır olduğumuz sultanların sultanı nur Allah’ım.
Rahmetinden, merhametinden, şefkatinden, ve rızandan uzak tutma bizi ne olur!
Senin rızana nail olan sâlih kullarını ilettiğin sırat-ı mûstakîm denilen o dosdoğru yola bizi de ilet.
Salih kulların sana nasıl ibadet etmiş ve sana nasıl kulluk yapmışlarsa bize de o şekilde ibadet ettir, onlara nasıl bir hayat vermişsen bize de öyle güzel bir hayat ver Allah’ım.
Maksudumuz sensin, rızana nail olmaktan bizi mahrum etme.
Sevdiklerini, bana ve aileme de sevdir.. Sevmediklerini bana ve aileme de sevdirme…
Sana yakın olanlara beni ve ailemi de yakın et, senden uzak olanlardan beni ve ailemi de uzak et.
Senin rızâna yakın olan her şeye bizi de yakın et, senin rızândan uzak olan her şeyden bizi de uzak et. Dostuna dost, düşmanına düşman et Yüce Allah’ım..
Bize, sabr-ı cemilin sırrını öğret,
Çilenin sana götüren gücüne vakıf kıl bizi.
Fakrın ve hiçliğin içine gizlediğin sultanlığı… Hiçliğin ne yüce bir hikmet olduğunu, hikmetin sana olan yakınlığını, sana yakınlığın da her şey demek olduğunu öğret bize..
Bin dünya fethinin bir gönül fethi kadar bile ehemmiyeti olmayışının sırrına vakıf kıl bizi.
Mülkün sahibi değil şahidi olduğumuz gerçeğini anlamamıza yardım et.
Sana kul olmanın şerefi ile şereflendir nefsimizi…
Emrettiklerini Cennet için değil, huri, ğılman için değil, zümrütten saraylar, sütten, baldan ırmaklar, dereler, tepeler için değil, sadece sen öyle istedin diye yapabilmeyi, sadece senin rızan olsun diye yapabilmeyi nasip et bizlere ey; Yüceler Yücesi..
Ben de YUNUS EMRE Hazretleri gibi: “İsteyene ver sen onu. Bana seni gerek seni” diye yalvarıyorum sana güzel Allah’ım.
Senin rızanı kazanmaktan daha yüce bir makam, senin aşkını tatmaktan daha büyük bir hediye yok ..
Ey; Yüceler Yücesi! Ey bu âlemlerin ilk, tek ve son Padişahı!
Rızanı kazanmak için İbrahim gibi ateşe koşmayı öğret bize.
Senin aşkın için sana can veren Mansur gibi dâr’a yürümeyi,
Musa olup firavun nefsimle savaşmayı,
İsa olup kelimetullahın sırrını ,
Can Muhammed Mustafa gibi senin HABİBİN olabilmeyi öğret.
Pirî Sultan Mevlânâ Celaleddîn gibi aşkına yanmayı,
Râbia'tül ADEVİYYE gibi, sadece sen yarattın diye cennetinle cehenneminini bir bilebilmeyi öğret.
Kalbimden cennet sevgisini de al, cehennem korkusunu da!..
Orada senden başka hiç kimseye, hiçbir şeye yer olmasın ALLAH’IM…
KENDİM DE DAHİL, KÂİNATTA NE VARSA HEPSİNİ UNUTABİLMEYİ, AKLIMDA SADECE SENİ TUTABİLMEYİ ÖĞRET..
………
Kendimizi olduğumuzdan farklı göstermenin ne büyük bir günâh olduğunu öğret bize.
Şu satırlarımı okuyanlar benim “Ne mü’min bir kul” olduğumu düşünür de bana imrenirler!
Sanki hiç günah işlememişim sanırlar beni!
Belki de ne günahkâr bir insan olduğumuzu bilselerdi: sokağa tükürdükleri tükürüklerini bile yüzümüzden esirgerlerdi bizim.
İnsanlar bile tükürüklerini yüzümüze layık görmezken sen bizi sevginle şereflendirdin EY; YÂR.. EY; CANLARIN CÂNI..
Ama ben sana bir gün bile lâyığı ile kulluk edememenin ezikliği içerisinde yalvarıyorum sana Allah’ım!
Ömrümde bir gün bile olsa sana kul olmanın yollarını öğret bana Ey Halık-ı Zül Celâl.
Ey; şu toza, toprağa hayat veren, yeryüzü ve gökyüzü ordusunu ve ikisi arasındakileri doyuran, bütün ihtiyaçlarını karşılayan sonsuz kudret ve kerem sahibi olan sevgili, güzel Allah’ım!
Bin defa dünyaya gelsem izninle, birinde bile varlığından şüpheye düşmem senin..
Bin defa dünyaya gelsem izninle, birinde bile senin düşmanlarının safında yer almam..
Sana ortak koşmam…
Şeytan gibi seninle savaşmam!
Varlığının sebebine “Niçin ve Nasıl?” sorularına aslâ yer vermem.
Sana giden her yolda akıl atını terk edip, aşk atına biner de sana gelmeye çalışırım.
Dostlarına dost olurum,
Düşmanlarına düşman olurum..
DİL İLE BİLE OLSA, BİNLERCE DEFA SANA KURBAN OLURUM YÜCE SULTANIM…
Sana: “GİZLİ!” diyorlar!.
Her şeyde bir tecellîn,
Her zerrede mührün var.
Bu nasıl gizleniştir ey ALLAH’IM?
Bu âlemde hiçbir şey senin kadar göz önünde olmadı…
Oğlumuz, kızımız.. Annemiz, babamız.. Eşimiz, dostumuz, kardeşimiz bile üç – beş hatamızı görünce defterimizi dürerken;
Binlerce hata da yapsak,
İsyan da etsek,
Günâhlar da işlesek, ölünceye kadar defterimizi dürmeyen, kapatmayan, kulluktan silmeyen merhametlilerin en merhametlisi, şefkatlilerin en şefkatlisi Allah’ım!
Şefkatine, merhametine ve sonsuz keremine sonsuz kere kurban olduğum Nur Allah’ım..
Peygamberlerin bile seni, senâ etmekten aciz iken ben sana nasıl teşekkür edebilirim Ey; Canlar cân’ı?
İlâhi aşk denizinden bir zerre düşürdün kalbime..
İşte o zerredir seni bana söyleten..
İşte o zerredir seni bana anlatan..
İşte o zerredir boğazıma düğüm düğüm takılıp, ağlamaklı olmaklığım.
Binlerce yıl ömrüm olsa…
Sana Musa gibi,
Sana İsa gibi,
Sana Can Muhammed Mustafa gibi kulluk da etsem:
Verdiğin bir nefesin hakkını bile vermiş olamam Ey; Halık’ı Zül Celal…
Peygamberlerin bile huzuruna tir tir titreyerek çıkacağı o zorlu günün dehşetinden rahmetine ve merhametine sığınırım YÜCE SULTANIM.
O gün, bütün insanlar canlar Padişahının huzuruna irili ufaklı birer hediyeyle gelirler.
Kimi, Hac’cını, kimi, namazını getirir.
Kimi, orucunu..
Kimi de hayır ve hasenatıyla çıkar karşına..
Benimse bir yığın günahımın dışında senin o mübârek huzuruna getirecek bir şeyim yok Ey; Cenab-ı Zül Celâl, Ulu Rabbim.
İçlerini riyâ ve samimiyetsizliklerle doldurduğum ibadetlerimle nasıl ve hangi yüzle çıkarım karşına senin?
Yılan gibi sürüne sürüne de olsa, diğer kulların gibi: “Ben de sana şunu getirdim” diyecek hiç bir şeyim yok!..
Ben sana, senin için bin defa vurulası şu günahkâr boynumu getirdim Allah'ım...
Vursan da, sevsen de ben senin merhametine sığındım..
Hiç kimsenin zerre kadar haksızlık görmeyeceği o yüce katında bizi ibadetlerimizle değil,
Merhametinle yargıla güzel Allah’ım…
Şefkatinle yargıla.
Lütfu kereminle yargıla.
Salih kullarına gösterdiğin sevginle, affınla, mağfiretinle, hoşgörünle yargıla...
CAN MUHAMMED MUSTAFA’YA (s.a.v) OLAN MUHABBETİNLE YARGILA.
Ve.. Acziyetimle yargıla beni... Zayıflığım, noksanlığım ve cehaletimle yargıla.. Sana olan sevgimle yargıla beni.. Ve…. Ailemi, Müslümanları ve hatta bütün insanları bağışla.
Bilirim ki sen asla eksik, noksan ve yanlış yapmazsın, zerre kadar kimseye haksızlık da etmezsin.
Dilediğin gibi yargıla.. Zaten öyle de yaparsın sen nur ALLAH’IM..
Ey; BİLDİĞİMİZ ve BİLMEDİĞİMİZ BÜTÜN ALEMLERİN RAB'Bİ OLAN, DİN ve DÜNYA GÜNÜNÜN TEK ve YEGÂNE SAHİBİ: KADİR'İ MUTLAK SÜBHANALLÂH'İ, VELHAMDÜLİLLÂHİ RAB'BİL ÂLEMÎN VE YÂ ERHAMERRAHİMÎN…
Amin…
(Şeref YÜCEL)


Konular