SOLCUYDU VE CEMAATE KARŞIYDI AMA CEMAAT ELİYLE DUALARLA GÖMÜLDÜ.

Solcu bir akrabam vardı .Emekli olmuştu biraz rahat edecekti; ama kanser de olmuştu.Kanser olduğunu duyduğumda geçmiş olsun ziyaretine giderken yanımda bir hastalar risalesi götürmüştüm.Okursa belki hakikatlere karşı uyanır diye düşünmüştüm.Okudu mu okumadı mı bilmiyorum.Ama bu akrabam cemaatlere, tarikatlere ,sohbetlere ve örtünmeye çok karşı çıkardı ve karısı ve kızının örtünmesine müsaade etmezdi.Karısı da kendisi gibi emekli olmuştu.bu akrabam alkolü çok fazla alırdı.Bu müptelalalığı yüzünden ailesi huzur yüzü görmedi.Kızı küçük yaşında kurtulmak için bir vefasız adama kaçtı ve kendini yaktı.Bu zavallı kız eşinin isteğiyle gelenek usulü örtünmüştü ama babasının evine gelince asansörde örtüsünü çıkarırdı.Babası onu öyle görüp gerici demesin diye başını açardı.Allah bu akrabama belki acımıştı da kanser etmiş ona tövbe ve hakka dönüş için bir fırsat vermişti.Belki tövbe ile sabır ile semereli bir ömür kazanacaktı.Ama o kendisine gelen bu hastalık ve sıkıntının kaynağını bilmediği için hala örtünen insanlara acıyor,insanların cemaatlere giderek beyinlerinin yıkandığına inanıyordu.Bu hali ziyaretine gidince bana da yansıtmıştı.Ona demiştim :Bakın maça gidenler kahveye gidenler yada kahveye gidenlerde orada bir cemaat oluşturur.Yada iki üç kadın bir araya gelince bir cemaat olur.Mesela bu cemaatlerden maç cemaatlerine bakın orada insanların ağızlarından küfür,hakaret,gıybet,hallerinden hiddet,öfke,düşmanlık,kin ve adavetten başka bir şey yoktur. Bir oyun uğrunda nelerini kaybediyorlar. Bu örnekleri öteki yerlere de kıyas edebilirsiniz. Ama Allah için kardeşlik için bir araya gelen cemaatlere baktığımızda ise orada gereceğiz ki dillerde hikmet. Rahmet, zikir hallerde muhabbet, sükûnet ve muhabbet var. O cemaatte mübarek nurani ve temiz simalardan oluşan insanlar var. Acaba iki cemaati kıyas edersek hangisinde rahmet var hangisinde vahşet ve öfke var. İnsaflı olan her insan bilir ki Allah için bir araya gelenlerde rahmet vardır. Hiç duyulmuş mudur ki, cemaat ehli insanların kadın sattığını, uyuşturucu kaçakçılığı yaptıklarını, devleti hortumladıkları, insanların mallarını gasp ettiklerini, para için mal için ana babasını yada yakınlarını katlettiklerini, zikir yaparken kendilerini kaybedip arkadaşlarını öldürdüklerini, yada terör ürettiklerini ve bombalama eylemleri yaptıklarını bu ve benzeri şeyleri asla duyamazsınız. Çünkü cemaat ehli insanlar asayişin bekçiliğini yaparlar. Suça karışmazlar, adam öldürmezler, hırsızlık yapmazlar, bırak katliamı gıybeti bile haram bilirler. Kendilerini imana, islama ve hakka adamışlardır. Bu kadar kemalatlar ve faziletler olardan sudur ettiği halde ve muhabbet fedailiği yapıp husumete düşmanlığa vakitleri olmadığı halde, emniyet e selamet için çabaladıkları halde üç beş hain, dinsiz medya ve zihniyetlerin propagandası yüzünden insanlar cemaatler hakkında önyargı sahibi olmuşlar, onlara karşı düşmanca tavırlar içerisine girmişler. Ahlak, iffet, hayâ, muhabbet ve emniyetten ibaret olan dini öcü olarak göstermeye başlamışlar. İnsanların kalplerine gereksiz ve vehmi korkular salmışlar. Din ve islamın güzelliklerini kötü ve zararlı göstermeye çalışmışlar. Beyinlerinizi yıkarlar diyerek endişe vermişler. Halbu ki, din insanın beynini, aklını ve kalbini medeniyetin pisliklerinden yıkar ve temizler. Allahsızlık ve imansızlık fikrini kalplerden silmeye çalışır. Herkesin ırzını, namusunu ve şerefini mukaddes görür ve herkesin elinden dilinden emin toplum meydana getirmeye çalışır. Böyle bir dinin kurumları olan cemaatlere ve sohbetlere gidenlere acımak değil onlara gıpta ile bakmak gerekir. Bütün suçların tavan yaptığı ülkemizde acaba bu halin sorumlusu elimizden hayatımızdan kalbimizden sökülüp alınan dinimiz midir? Yoksa hayatımızdan kalbimizden memleketimize çağdaşlık kılıfıyla sokulmaya çalışılan dinsizlik ve ahlaksızlık mıdır? Soygunların, hırsızlıkların, kötülüklerin başı dinsizlik ve ahlaksızlık olduğun kör, sağır ve akılsız olan herkes bilir. O zaman bizim korkumuz ve endişemiz niye. Elektrikten, ışıktan sıcaktan ve nurdan korkulur mu? Sefih medeniyet insanları özgürlük adı altında nefsinin ve hevasanın kulu ve kölesi yaparken İslamiyet ise nefsinin kölesi olmaktan kurtarıp o insanları Allahın kulu ve kölesi yapar. Hangi kölelik iyidir. Ahmak, divane, rezil, zelil, gafil ve kâfir nefsin kölesi olmak mı iyidir yoksa hakikat ve hikmet sahibi bir zatın kölesi olmak mı iyidir. Hangi insan vardır ki inanmaktan dolayı pişmanlık çeken. Hangi insan vardır i inandığı için kaybeden. İnanan insanın ebedi gençlik umudu, ebedi saadet umudu, ebedi huzur umudu vardır. Onun için hastalığın, kederin, sıkıntının bir manası ve mükâfatı vardır. Ölümle gelen ayrılığın bir geçiciliği vardır. Ayrılıkların ahrette kavuşması vardır. İnanmayan insanın elinde koca bir hiçten başka neyi vardır. İnanan bir şey kaybetmezken inanmayan ne anacaktır. Diyerek sözümü bitirdim.

Akrabam beni sakin bir şekilde dinledikten sonra haklısın dedi. O günden sonra o akrabamla bir daha görüşmedik. En son bir ay önce hastalığından dolayı memleketine geldiğini öğrendim. Yine aynı kafada gittiğini öğrendim. Acıyormuş sohbetlere gidenlere. Kafalarını yıkıyorlarmış oralara gidenlerin… Dün öldüğünü duydum. Gözle görülmeyen bir kanser virüsüne mağlup olmuş. Acaba ölümden kendisi kurtarması için yardımına solcu arkadaşlarını çağırsaydı “gelin beni kurtarın daha gencim, yeni bir ev aldım, yeni emekli oldum, yeni torun sahibi oldum “.deseydi arkadaşları onu kurtarabilirler miydi. Acaba ecel arslanına karşı bütün dünyanın orduları birleşseydi onu ecelin elinden alabilirler miydi? Acaba ilanlar verip deseydi ki; ölümü öldürene 1 trilyon vereceğim. Ölümü öldürecek baba yiğitler aranıyor “deseydi kim çıkardı meydana. Ben öldüreceğim ölümü derdi. Acaba bütün ordular bütün silahlarını kuşanıp nükleer, atom ve uzun menzilli füzeleriyle gelseydiler o adamı ölümün elinden kurtarıp ölümü öldürebilirler miydi? Acaba bütün dünyanın kuvvetleri ellerindeki malzemeleri seferber etseydiler kabir kapısını kapatabilirler miydi? Hiç kimse bu sorulara evet diyemez. Çünkü herkes bilir ki, hiç kimse ölümden kaçıp kurtulamamış. Hiç kimse ölümü atlatamamış. Ona kendisini unutturamamıştır. Herkes ölüme mahkûm iken ondan kaçış niye ona karşı tedbir almamak niye!

Herkes gibi o da mutlak sona gitti ve ecelin elinde can verdi. Kendisine vaat edilenleri gördü. Kendisi için hazırlanan mükafat ya da mücazatları gördü. Belki eli boş, ameli boş, hayatı boş ve imanı boş gitti. Belki kapısını kaç defa çaldı Hızır. Ama o hep önyargılara ve şeytana aldandı. Kuran ve sünnetin hikmetli hayatını değil çağdaşlığın yalancı tesellicisi olan alkolü ve eğlenceyi tercih etti. Zannettiği vehimlerin ve hayallerin temelsizliğine kandı. Karşı çıktığı şeylerin nurundan ve rahmetinden mahrum oldu. Fıtratı ve ruhundaki ebedi yaşamak, hep genç kalmak ve hep mutlu olmak emellerini ve isteklerine kulak vermedi. Ebedi gençlik ve mutluluk ve saadet vaat eden rabbinin ilahi davetlerine hep lakayt kaldı. Belki ebedi hayatın ebedi ziyafetlerinden kendisini mahrum bıraktı. Solcuydu ve cemaate karşıydı ama cemaat eliyle dualarla gömüldü.Yinede bir ümit ve dua temennisiyle diyorum ki; Her ne kadar Allah’ı memnun edecek bir hayat tarzı yaşamadıysa da inşallah son nefeste Allahın merhameti ona erişmiştir. Ve o gafletine acımıştır.


Konular