HARAM VE GÜNAHLARA GİRMEMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ

SUAL: HARAM VE GÜNAHLARA GİRMEMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ.

CEVAP: Hayat dağdağalı, çalkantılı, fırtınalı bir deniz gibidir.bu çalkantılı deniz üzerinde hayat gemisinde giden insan hadisatlardan etkilenmemesi elde değildir.Bi karar hayatında elem keder fırtınalarına da tutulacak,küfür şirk şimşeklerine de maruz kalacaktır.Hiç bir şeyin kararında kalmadığı bu hayat denizinde insan kah korkacak, kah kaçacak, kah gülecek, kah ağlayacak, kah endişelere düşecek ,kah yeise girecek, kah günaha girecek.Önemli olan bu düşmeler sonrası çıkmayı bilmesidir.kainatın her tarafına ihtiyaçları yayılan insan; üzerindeki acz ve fakr damgası olması cihetiyle her şeyin elemini ,kederini ve hüznünü çekecektir. Fani hayatı sabit olmadığı gibi kendiside sabit olmayacaktır.Tebeddül ve teğayür kanunlarına mahkum olacaktır..Sırrı imtihan gereği;Varlık ile yokluk hayat ile memat ölüm ile yaşam mutluluk ile hüzün beraber olacaktır.Bu başkalaşmalar ve değişmeler karşısında imanı, dini, islamı, ahlakı, sadakati zamanla erozyona uğrayacaktır.Nefis ve şeytandan aldığı darbeler ile bir nevi bozulacaktır.Ama bu bozulmalar ve darbeler karşısında Kudreti Mutlak olan rabbine dayanacak.Rabbine istinad edecek.Rabbinden istimdat isteyecektir.Zevale uğrayan ve kararında kalmayan imanını tecdid edecektir.Rabbinin şefkatli zikir, dua ve salavat merhemlerini kullanacaktır.Muzdarip olduğu halden hale geçme, şekilden şekle geçme, değişme ve bozulma hallerini sadece kendisi değil sahabi efendilerimiz dahi yaşamıştır.Onlar dahi huzuru nebevi de bulundukları zaman kendilerini cennete tasavvur ederken huzuru nebeviden çıkıp evlerine dağıldıkları zaman çoluk çocuk ve dünyaya dalıyorlardı.Bu haleti ruhiye için muzdarip olup “bizler münafık olduk” dedikleri zaman Peygamber efendimiz onları teskin ederek bu halin normal olduğun söyleyerek onları teselli etmiştir.

Evet insan değişen başkalaşan maddeler gibidir.renklerin,desenlerin,ısıların şekillerin halden hale geçtiği gibi, halden hale geçer başkalaşır ve farklılaşır.Her anı bir değildir.Yüzlerce binlerce hissiyatların duyguların arzuların nefsin ölçüsüz, sınırsız, kuralsız, arzu ve isteklerinin tahakkümüne girip sıkıntı çeker.Hem bu noktada sıkıntı çeker hem de vicdanı yaptığı ibadeti beğenmez eksik gördüğü için sıkıntı çeker.Bu konuda muzdarip olmamak gerekir.Bediüzzaman Hazretlerinin sadık ve ihlaslı talebesi ve Tevafuklu Kuranın Katibi Ahmet Hüsrev Hazretlerini ziyaretleri sırasında talebeleri demişler

“Efendim sizin yanınızda iken sanki bu dünyada yokuz.Başka bir alemdeyiz.

O zat talebelerine demiş

“Benim yanımda dünya olmadığı için böyle hissediyorsunuz” demiş.

O zat 40 yıl evinden pek dışarı çıkmadığı için dünyaya hiç girmemiş.

Şimdi bizler sosyal ve içtimai hayatın içerisine girdiğimiz için o huzur sükunet halini koruyamıyoruz.Günahlar ve haramlar maneviyatımıza ilişiyor. Özellikle kadınların fitnesi karşısında, ahir zaman fitneleri karşısında imanları,takvayı ve ihlası muhafaza edemiyoruz.Kolay bir şey değil imanı çalmaya parçalamaya çalışan şeytanın yanında birde onun avanaleri olan kadınlar sehif hayatlar,sistemler , tvler vb gibi o kadar unsur karşısında maneviyatı muhafaza etmek çok zorlaşmış. Etrafımızda bu fasık,münafık ve ifsatçılar dışında birde “Ey iman edenler iman ediniz” ayetinden haberi olmayan ve sadece yüzeysel olarak iman edip hakiki manada iman etmeyip günahı ve haramı yaymaya çalışan Müslüman kimliği taşıyan insanlar var , Bu unsur,insan ve şerler karşısında imanımızı kuvvetlendirip harama düşmemek için kuran ve sünnetten teşekkül olan şu düsturları hayatımıza tatbik etmemiz iktiza eder.Taa küfrün ve dalaletin bataklığından kurtulup imanın sahili selametine çıkalım.Şu düsturları hayatımıza tatbik ettiğimiz ve kurallara uyduğumuz taktirde haram ve günahlardan korumuş oluruz.Bu düsturlar ve rehberler sayesinde imanımızı muhafaza ederiz.Bunları yapmıyorsak yada hayatımıza tatbik etmiyorsak günah ve haramlara çabuk düşeriz.Dinimize gelen musibetler yüzünden ahretimizi mahvederiz.

GÜNAH VE HARAMDAN KORUNMA REHBERLERİNİZ.

SÜNNETİ SENİYYE İTTİBA:

Huzuru daimiyi kazandıran ve bütün adetlerimizi ibadet hükmüne geçirip semereli bir hayatı kazandıracak olan sünneti seniyyenin bütün adaplarına riayet etmeliyiz.. Mü'minin manevî yaralarına tiryak ve merhem, Sünnet-i Seniyedir. Sünnet-i Seniye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemalâtın madeni ve menbaıdır.Sünneti seniyyesiz hayatların mutluluğu yalanca ,vehimi ve farazidir.

HAK BİR CEMAATE TABİ OLMA.

Günahın haramın yırtıcılığından kaçıp cemaat yada tarikatın içerisine girmeliyiz..cemaatin nuruyla boyanıp.renk alacağız.hisse alacağız.yalnız kalarak şeytana yem olmayacağız.insan imanı ne kadar kuvvetli olursa olsun o imanı muhafaza etmek için bir cemaate muhtaçtır.cemaatteki sadakate, kemalata, nura, hikmete, ihlaslı kardeşlere muhtaçtır.Küfrün,ve fıskın kitleler topluluklar halinde üzerimize hücum ettiği bu zamanda bizlerde iman kuran topluluklarının bir ferdi olup onlarla savaşacağız baskılarına karşı cemaatle bir olup dayanacağız inşallah.

İBADETLERİ YAPMAK.

Akaidî ve imanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir. Evet Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale, âlem-i İslâmın hal-i hazırdaki vaziyeti şahiddir. Ve keza ibadet, dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maâde, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebebdir ve şahsî ve nev'î kemalâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir rabıtadır.

ZİKİR,EVRAD VE TESBİHLERİ YAPMAK.

Eğer zikirleri ,şükürleri ,virdleri ,salevatları hakkıyla yapmıyorsak ibadetlerden lezzet kaçar, kalbin ruhun kirleri temizlenmez. Huzur kalbe gelmez. Kalpleri mutmain eden zikirleri ihmal etmeyeceğiz. Hayatın ruhun kalbin aklın ve çevrenin etkisiyle değişen halden hale geçen eskiyen pörsüyen bozulan imanlarımızı korumak için bol bol “La havle vela kuvvete zikrini çekeceğiz. Kelime-i Tevhidin tekrarla zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırar. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtir...

HELAL,HARAM VE ŞÜPHELİLERE DİKKAT ETMEK.

İmana hayır ve şer noktasında tesir eden şeylerin başında insanın yedikleri ve içtikleri gelir.Eğer yediğiniz ve içtiklerinize dikkat etmiyorsanız manevi dinamikleriniz bozulmuş demektir.Müminlerin harama düşmesinin sebeplerinden birisi helal ve haram arasında bulunan şüpheli şeyleri terk etmemesi büyük etkendir.mesela margarin ve kolalar şüpheli gurubundadır. Nasıl ki yılana dokunulmazsa büyüyüp ejderha olur artık onunla başa çıkılmaz.İşte öylede yedikleriniz içtikleriniz ile ya meleki duygular yada hayvani duyguları gelişecek,hayvani duygular gelişirse insan ejderha olan nefsini zapt edemeyecek ve onun elinde maskara köle olacaktır.Helal ile meleki duygular gelişirse o insan meleki hallere bürünecek nuraniyet kesp edecektir.

HİSLERİ DEĞİL AKLIDİNLEMEK.

Eğer biz duyguları yönetmezsek onlar bizi yönetir. Biz duyu ve hislerin kontrolünde değil onlar bizim kontrolümüzde olmalıdır..hep hatalar yanlışlar insanın hislerin kontrolüne girmesinden çıkar. insan duygularının seyrine,kontrolüne girdiği zaman duygularını kontrol edemez.kendini kör sağır topal duygularına bırakır.nasıl kör adam elinden tutup yol gösteren olmazsa gider oraya buraya çarpar,başını kırar ayağa kayar düşer,taşa çarpar,işte öylede insan kör sağır olan duygularının kontrolüne girip kontrolü hislerin eline verdiği zaman o hisler insanı hüzne, kedere, felakete, zinaya harama götürüp çarpar,başını kırar.Biz duygu ve hislerin kontrolünde olmayacağız. Duyguları vicdanın imanın sünnetin kontrolüne vereceğiz ki,istikameti doğru olsun,yanlışlara gidip çarpmasın.akıbetimizi ve istikbalimizi karartmasın.nice insanlar hep duyguların ve hislerinin kontrolünde gittikleri için gelecekleri kararıyor.aklın ve vicdanın hikmetini devre dışı bırakılması sonucu felaketlere tepe taklak gidiyor. akıl ve vicdan rehber tutup onun sözünü dinleyenler felaketlere düşmez..malumdur ki nice insanlar günaha harama hep hissiyatlarının baskısı ile girip mahvolmuşlardır.hapishaneleri hastaneleri ve kabristanları dolduranların çoğunluğunu öfkelerine ve hislerine kapılanlar oluşturmaktadır.

GÜNAHA GİRMEMEK İÇİN SABIR GÖSTERMEK.

Eğer kul günahın cazibesi karşısında sabır göstermezse o sabırsızlığı neticesi küçük bir gayri meşru lezzet kazansa da büyük ebedi saadetleri kaçıracaktır. Sabır üçtür: masiyete karşı sabır,musibete karşı sabır ve taat üzere sabırdır..masiyete karşı sabır kendini günahlardan ve haramlardan çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır; ahseni takvim sırrına mazhar edip cennete layık bir hale getirir sahibini..sabrın sırrına eremeyenler ise esfeli safilin denen aşağıların aşağısına düşüp cehenneme liyakat kesp ederler.küçük lezzetler için büyük sonsuz daimi mükafatlardan vazgeçerler.Sabır kuvvetini rabbimizin verdiği yolda kullandığımız müddetçe sorun olmayacaktır.ama sabrımızı sağa sola dağıtırsak o zaman elimizde isyan günah haram kalır.bu düşmanlar gelip bizi kuşatır.bizi ümitsizliğe atar mahveder.Allah sabredenlerle beraberdir ayeti der ki sizinle olan Allahtır.o zaman noktayı istimdadı ve noktayı istinadı Allah olanlar her hadisatın tazyikine karşı dayanırlar.isterse günahın ve haramın cazibesi koca dağlar vari olsun.

GÜNAHKARLARIN ÇOKLUĞUNA ALDANMAMAK.

Eğer mümin günaha girerken günahtaki olanların çokluğuna aldanırsa kendiside aldananlardan olur.O çokluğuna güvendiği insanların kendisine ancak kabir kapısına kadar eşlik edip ötesine geçemeyeceklerini bilmesi gerekir.kabrin zulumatına, haşrin zulumatına, ve sıratın zulumatına yalnız gidecektir.bütün dostlar ahbablar eşler kocalar babalar analar ancak ona kabir kapısına kadar eşlik edecektir.günah ve harama dalan insanların aldandığı en mühim nokta burasıdır.nasıl olsa herkes benim gibi günahta gidiyor diyerek onlardan cesaret alır.bu aldanışı yüzünden isyana ve dalalete düşer.bu noktada günahkarların çokluğuna değil rabbimizin kudretine ve azabına bakacağız.insanlar ve zaman değişse de ölümün değişmediğine,gençliğin ihtiyarlık zevaline ve gidenlerin geri gelmediğine insanın acz ve fakrının değişmediğine bakacağız. bütün kainatı kün feyekün emriyle yaratan zata karşı günahkarların çokluğuna aldanıp isyan etmeyeceğiz.

SEDDİ ZERAİ DÜSTURUNA UYMAK.

Eğer kul günah ve haramdan kendini koruyamıyorsa demek ki bulunduğu ortamın rengine boyanmıştır. bulunduğu yerin şartlarına kendini adapte edip bulunduğu ortama tabi olmuştur.günah ve haramın kapısı açıktır.o halde yapılacak şey o kapıyı kapatmakla olur.yani o günahlarla araya sed çekmekle olur.Bu sedde islamda Seddi zerai deniliyor.eğer .göz günaha götürecekse göz kapısını harama kapatacak,ayak götürüyorsa ayak kapısını kapatacak.dili götürüyorsa dil kapısını vs öteki azaları kapatacak.bunları kapatmazsa günahtan kurtulamaz.yani bir nevi günaha götürecek yollara yordamlara sed çekecek.zina haram ise zinaya götürecek yollardan haram olduğunu bilecek.harama düşme ihtimali olan ortamlardan kaçacak.kalbini bozacak görüntülerden uzaklaşacak.hevasatını uyandıracak yer ve ortamları terk edecek.günah ve harama götürecek bütün köprüleri ortadan kaldıracak atacak.harama bakış köprüdür.haramla muhabbet köprüdür.haramla tenhalaşmak köprüdür.haram ortamda bulunmak bir köprüdür.bu köprüleri kaldırılınca birleşmeler buluşmalar yakınlaşmalar tenhalaşmalar olmaz.

GENÇLİĞİN HEVESATINA ALDANMAMAK.

Eğer kul gençliğine perestij edip onu nefis ve hevasının emrinde gayri meşru bir hayat için kullanıyorsa bilmelidir ki, kabristanlar hapishaneler hastaneler hep gençlerle doludur.hep nefislerinin azgınlıklarının cezasını çekiyorlar.hayırda ibadette kullukta geçirilmesi gereken gençlik sermayesi haramda kullanılırsa ebedi gençlik kaybedilecektir.işte gençlik hep aldanıyor.

halbuki en hayırlı genç ihtiyarlara benzeyendir.en şerli insan ise gençlere benzeyendir. Deniliyor bir hadisi şerifte..ihtiyarlara benzeyerek yaşamaya çalışılan gençlik şükür taat ve ibadetle geçer.ebedi gençlik kazanır.Risalei nurda : En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi olur denilmektedir.

MERAK DUYGUSUNU MEŞRU YOLDA KULLANMAK.

Eğer mümin merak duygusunu helal olan yollarda ilim öğrenmek için değilde haramlar günahlar abesiyet ve fuzuliyat ile geçiriyorsa o merak duygusu yüzünden imanını iffetini şerefini kaybedebilir.nice merak ile başlayan ilişkiler cinayet ile pişmanlık ile bitmiştir.merak duygusunu rabbini bulmak için değil başka yollarda kullananların elinde ahlar vahlar vardır.ilme hocalık etmesi için verilen merak duygusu dünyevi basit adi şeylerin kapılarını açsın diye verilmemiştir.akıl anahtarı ile kainatın sırlarını esmai ilahiyenin sırları ölüm ötesinin sırları gidilecek olan ebedi memleketimizin sırları öğrenilsin ve araştırılsın diye verilmiştir.kabri cenneti cehennemi sıratı peygamberi merak etmek varken gidip haramı günahı isyanı sefaheti merak etmemek gerekir.haram ve günah ve isyana götüren yer ve yolların merakı başa akla ruha kalbe kötü işler açar.boş ve batıl faidesiz yollarda harcanan azaların ve latifelerin hayatın değeri hiçe iner kıymeti düşer. HAYATINDA TAKVAYI ESAS TUTMAK.

Eğer kul haramlara girmemek için azami gayret göstermiyorsa onda takva eksikliği vardır. takva 3 kısımdır:1-şirkten takva (avamın takvası) 2-günahlardan takva (havassın takvası) 3-masiva-ullahtan takva hassül-havassın takvası.(işarat-üli'caz)insan takvayı esas almadığı zaman.manevi hayatını ve maddi hayatını batırır.küçük şeylerden bir şey olmaz der takvayı esas tutmaz.dünyasını iffetini edebini hayasını imanını bir kelimede bir öpmede bir bir bakmada bir tutmada batırır.kuran tezgahında dokunan takva zırhını giymediği için.küçük bir günah ve haram mermisi bile onu deler geçer.halbuki büyük insanlar hayallerini ve düşüncelerini bile günah ve haram manzaralarından korumuşlardır.yeme içme giyinme konuşma vb.gibi beşeri noktalarda hep takvayı esas almışlar.nefis ,şeytan ve hevanın kalp akıl ve ruha girebiliceği göz, kulak, hayal, düşünce, boğaz kapılarını takva ile kapatmışlardır.küçük bir su damlası nasıl içinde koca güneşi hapsedip yutar, öylede küçük denilen bir haram hayal fikir lokma vb gibi şeyler öyle koca imanı ve ahireti yutabilirler.

NEFİS VE ŞEYTANA UYMAMAK.

Eğer kul günah ve haramlardan kurtulamıyorsa demek ki nefis heva ve şeytan onu esir almıştır.insandaki akıl ,kalp ,ruh ve vicdanın kontrolü bunların eline geçmişse insan hayra yönelemez.o insana söylenen hayır nasihatleri tesir etmez.kalp ruh akıl nefsin elinde olduğu için bütün bedeni nefis hesabına yönetir.Nefisin eline geçen beden ve şuur kör ,deli ve çocuk mantığına mahkum olur.çocuğa uyan çocukca işler yapar,deliye uyan delice işlere girer,kör insana uyan uçuruma gider.öylede çocuk ,deli ve kör hükmünde olan nefse de uyan zarar eder.ziyana düşer.binbir desisesi olan şeytana uyanda kendisini isyandan ve dalaletten kurtaramaz.çünkü insanın en büyük düşmanı olan şeytandan insana hayır değil şer gelir.

İMANI TAHKİKİ HALE GETİRMEK.

Eğer kul imanını akaid ,kelam ve sünnet ile sağlam hale getirmezse ve yüzeysel olarak bırakırsa küçük şüpheler ve arzular ve haramlara karşı boyun eğer onlara karşı duramaz.sadece iman akılda kalacağı için şeytan oraya şüpheler atarak o insanı çabuk yoldan çıkarabilir.iman taklitten tahkike geçtiği zaman akılda kalmayıp iman bütün hasselere ,kuvvelere ve hislere sirayet edeceği için şeytanın emli oralara yetişemeyecek ve o insanı haram ve günahlara kolay kolay sevk edemeyecektir.İmanı taklitte olanlarla imanı tahkike çıkanların arasında arştan ferşe kadar mesafe ve mertebe vardır.İmanı taklid kulaktan duyma ve yüzeysel bir inanma şekli iken imanı tahkik ise ilmel,aynel ve hakkel yakin dereceleri vardır.Tahkiki iman sahibi rabbinin inayet,ceza ve mükafatları ve kudretini gözüyle görmüş gibi inandığı için Allahın nehiy ettiklerinden sakınır.Onun rızasını kazanmak için rızası olmayan işlere yaklaşmaz.temeli sağlam olan ve yüzlerce kalemden oluşan bir bina nerede temeli çürük ve birkaç kalemden meydana gelen bir baraka nerede.işte tahkik iman ile taklit imanı arasındaki fark böyledir.İmanı sağlam olanın hayatları,tavırları ve hareketleri de sağlam ve kalıcı olur.

GÜNAHLARI KÜÇÜK GÖRMEMEK.

Eğer kul Allahın haram kıldıklarını rahatça ve kolayca işliyorsa demek ki o kul o günahları küçük görüyor. Her küçük görülen şeylerin yekünü halbuki zamanla koca dağlara döner. Büyük olan insanlar hatalarını günah, günahlarını ise dalalet olarak görmüşler.Küçük günahlarını sanki başlarında duran ve başlarına düşüp ezecek dağlar olarak görmüşler.Her küçük görülen hata ve günahlar küçük kalmaz büyür.ve dağlarvari bir hale gelir.birler binlere on binlere milyonlara çıkar.bir bakış,bir tutuş bir öpüş bir söz binlere milyonlara çıkar.kul hata yada günahın küçüklüğüne değil o günahı kime karşı işlediğine bakmalıdır.nice küçük görülen şeylerin büyüyerek başa bela olduğu vakidir.küçük bir mermi koca insanı öldürür.küçük bir söz insanı dinden çıkarır.küçük bir hareket ile insanlar savaşır.müminler haram ve günahları büyük gördükleri zaman işlemezler.küçük günahların uhrevi azap neticesinde sonsuz azaba döneceğini düşündükleri zaman terk edeceklerdir.

ÖLÜMÜ HATIRLAMAMAK VE ÇOKCA ANMAK.

Eğer kul dünyanın cazibesine, çekiciliğine ve güzelliğine kendini kaptırmışsa ve lezzetleri acılaştıran ölümü hatırlamıyorsa ve sanki sırf dünya için yaratılmış gibi hareket ediyorsa demek ki, o kulda ölüm korkusu ve endişesi yoktur. Halbuki dünya sevgisi bütün kötülüklerin başı iken ölümü düşünüp kendini ölümün kucağında bilmek ve ölümü düşünmek insanı temkinli olmaya ve tedbirli davranmaya sevk ederek insanı derin bir gafletten korur.Ölüm insana eşinden,işinden ve bütün sevdiklerinden daha yakın iken insanın onu kendisinden uzak görmesi ve ölümü hep başkaları için düşünmesi onu tul-i emele sevk eder.Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi bir tevehhümle yaşar.Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama arzusuyla haktan uzaklaştırıp batıla yaklaşır.Gaflet saikasıyla günah ve haramlara dalar. Bu haram ve günahlarda boğulmamak için ölümü en büyük nasihat edici olarak karşımıza dikeceğiz.

MARİFET VE TEFEKKÜRLE MEŞGUL OLMAK.

Eğer kul kendini hak ile meşgul etmezse batıl gelip onun ruhunu kalbini ve aklını işgal eder ve kendisiyle uğraştırır. İnsanda var olan nefis ve şeytan hakka düşman batıla dosttur. İnsan nefsini hak ile meşgul etmezse batıl onu hep daima meşgul eder.Bu batıl tasavvur ve hayattan kurtulmak için insan nefsini marifeti ilahiye ile meşgul etmelidir.Allaha gidecek yollara süluk etmelidir.Allaha olan muhabbetini artıracak işlere yönelmelidir.Allah ı hatırlatıp nefsin isteklerini susturacak olan marifet ve tefekkürle akıl ve kalp ve ruhunu meşgul etmelidir.Kul manevi lezzetlerin kaynağı olan ilim ve marifet ile ancak haram ve günah leşlerine tenezzül etmekten kurtulur.

Eğer kul haramdan ve günahlardan kaçamıyorsa ve o günahlara kolayca düşüyorsa demek ki haram ve günahlardan kendisini kurtaracak bir İslami ve imani hayattan mahrumdur. İlahi ikazlar ve emirlerden uzaktır. Kuran ve sünnetten haberdar değil. İlahi emir ve yasaklara uymuyor. Kendisine verilen kutsal emanetlerden ve onların nasıl kullanılacağından haberi yok. Kendilerini haram ve günahlardan koruyacak rehber ve yöntemleri bilmiyor.

Eğer kul bu ikaz, nasihat, uyarı ve ihtarlara uyarsa kendini, hayatını ve azalarını haram ve günahlardan kurtarır. Ebedi hayatını mahvedecek olan yollara girmez. Dinsizlik, ahlaksızlık ve dalalete sapmaz. Ebedi hayatını ve saadetini yakmaz. Rızayı ilahiye yi kazanacak bir yola girer. Günahların ve haramların acısını ve pişmanlığını ahirette çekmez. İmanla kabre girer. Saadeti ebediyeyi kazınır.

Rabbim bizleri günahsız geçen her gününü bayram ilan eden kullardan eylesin.


Konular