Günaha İşlemede Hissiyatın Rolü.

Müminlerin günah vartalarına ve dalalet çukurlarına çok çabuk düşmelerinin sebeplerinden birisi de yaptığı fiil ve hareketlerinde hüküm verirken aklın muhakeme ve mukayesesi ile değil hissiyatların tahakkümü ile hareket etmesidir..
Aklın din ve imandan aldığı aydınlıklı,ferasetli,hikmetli ve tutarlı nasihatlarini ve sözlerini devre dışı bırakıp; şeytan ve nefisten dersini alan hissiyatların ve duyguların kör, sağır, topal ve akibeti görmeyen ve bazen de zaif küçük geçici hazır lezzetlerini ileride binler batman safi lezzetlere değiştirebilen rehberliğini tercih eden insan;bu rehberi yüzünden ileride pişman olup ,feryat edeceği hataları ,kusur ve günahları işler.Küçük gayri meşru lezzetlerin neticesinde vereceği büyük pişmanlıkların,vicdanını boğan feryatlarını, ruhunu ve kalbini tırmalayıp mahv edecek sesini dinlemeye kendini mahkum eder..Küçük ve gayri meşru lezzetler uğruna girdiği günahların pişmanlığını, manevi cehennemini,ruhuna ve kalbine yaşatır.

Aklın muhakemesini terk edip hissiyatların sesini dinleyen insanlar haram ve günahlara öyle bir düşerler ki kendileri dahi o günahlara nasıl ve ne şekilde girdiklerini bilemezler.

Nasıl ki küçük bir öfke ve gadabın etkisiyle bir insan bir saniye de katil olur, o gadabı gidince yaptığı işi akıl ile tartınca pişmanlık feryatları eder. Aynen öylede şeytanın telkiniyle ve hissiyatlarını okşamasıyla aklın mukayese ve muhakemesini devre dışı bırakan insan; aşkın, gadabın, arzuların, şehvetin ve hırsın tahakkümü ve baskısı ile gayri meşru ilişkilere ve haramlara düşer, Bu düşüşün hızıyla gözünü günahın ve haramın delhizlerinde açar. Ve nasıl böyle bir sürece geldiğini kendisi de anlayamaz.

Eğer aklın muhakemesi o insanlarda hüküm etseydi, o günahlara ve haramlara girilmeyecek veya düşülmeyecekti. İnsan o günaha düşmeden onun pişmanlığını yaşayacaktı. gadaptan, öfkeden, şiddetten, şehvetten, arzulardan, aşktan bir saniye kendini tecrit edip “Ben şu adamın davetini kabul edip birlikte olsam”, “ben şu kadının davetine icabet etsem”, “ben şu haramı işlesem ya da ben şu suçu işlesem” “şu adamı öldürsem” “iffetimi, şerefimi dinimi, imanımı, ailemi ve sevdiklerimi kaybetme tehlikesi var, ama yapmazsam aklın hikmet mertebesini, gadabın şecaat mertebesini, şehvetin iffet mertebesini dinlesem sabır edip günaha ve harama girmezsem ebedi lezzetler, saadetler, sürurlar kazanacağım, belki küçük lezzetler gidecek,küçük şeyleri kaybedeceğim, ama ebedi, sermedi, sevimli, baki bir lezzet ve sürur gelecek”. Diyerek zarardan kurtulup ziyana düşülmeyecekti.

Bediüzzaman Hazretleri bu asırda özellikle gençlerin günah ve haram çukurlarında sukut edip dinin, imanın ve islamın kaydından çıkarak helaketlere ve felaketlere düçar olmalarının en mühim sebebinin o gençliğin akıldan ziyade hissiyatlarının esiri olmalarından kaynaklandığını söyle ifade etmektedir. “Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden,o insanda akıldan ziyade hissiyatlar söz sahibi olur,kör olan ve akibeti görmeyen hissiyatlar. Ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçaları hükmünde olan dünyevi geçici lezzetleri zevkleri tercih eder.Bir dakikalık lezzeti dünyevi için dinsizliği,kabul eder.

Ama Peygamber Efendimizden hikmet ve hakikat dersini alan Hz Ali Efendimiz en küçük etvar,efal ve ahvallerinde dahi hissiyatları ile hareket etmemeye özen göstermiştir..Bir mücadelede yere attığı düşmanını tam öldürmek üzereyken kendisine tükürmesi neticesi o adamı öldürmekten vazgeçmiş, Adam şaşkınlıkla beni öldürmekten niye vazgeçtin deyince.Hz Ali adama “Seni Allah için öldürecektim ama içine nefsim ve hissiyatım karıştı onun için öldürmedim” demesi gösteriyor ki , akıl ve vicdan ile hareket etmek ne kadar müsbet ve hikmetli bir hareket tarzı , nefis ve hissiyatlarla hareket etmek ise ne kadar gafil ve ahmakça bir hareket terzidir.
Aklın ferasetli ve basiretli rehberliğini bırakıp hissiyatların kör ve şaşı rehberliğinde hayatını devam ettiren ve günahlara giden insanlığın feci akibetlerini ve hallerini görmek isteyenlere hastaneler, hapishaneler ve kabristanlar yeter.

Eğer insanlık bu yerlerin kapılarına gidip kulak verseler duyacakları tek ses günahların pişmanlığından gelen ah ve vahların sesleri olacaktır.. Bir saniyelik, bir anlık hissiyatına mağlup olup suç işlemenin,günaha girmenin ve haramlarla iştigal etmenin bedelini hapishanelerde hapsedilmekle, hastanelerde acı çekmekle ve kabristanlarda azap çekmekle onlarca,yüzlerce veya milyonlarca saat pişmanlık ve gözyaşıyla, şekavet ve feryatlarla ödeyen insanların seslerini duyacaklardır.

Demek terbiye nefis dersini almayan ve hissiyatların hayra ve şerre bakan yönlerini bilmeyenler, aklın tılsımlı bir anahtar olduğunu idrak edemeyip onunla haram kapılarını açan insanlar daima günahların koruluğunda gezecekler, sefahetin mülevves çamurlarını miski anber zannedip yüzlerine bedenlerine kalplerine akıllarına sürerek kirletecekler. Aklın yolunu bırakıp hissiyatların miyop ve şaşı liderliğinde akibetini bilmediği maceralara, hayatlara, oyunlara dalacaklardır. Sonrasında gelsin oluk oluk gözyaşı sağnakları, ümitsizliğin kara bulutları, pişmanlıkların ahları, vahları ve feryatları, gitsin namuslar, şerefler ve iffetler, bitip tükensin imanlar, ahlaklar, sabırlar.Vesselam.

Cenabı hak bizleri hissiyatların tahakkümü ve baskısından koruyup aklın imanlı dostluğuna vasıl eylesin.


1 yorum

amin.. Allah razi olsun

amin.. Allah razi olsun .Guzel bir yazi..

10.05.2009 - Sebnem

Konular