Ariflerin Makamı

Hikmet ehli ariflerin sözlerini dinleyince/okuyunca, insani erdemleri tevlit etmenin öncüleri oldukları boşuna değilmiş diyor insan! Az ve öz konuşmalarının hangi tecrübelerden süzülerek kendilerinde esaslı bir duruş haline geldiğini kavrıyoruz. Bakışlarına yansıyan dinginlik, geçmişlerinde yaşanmış iyi/kötü günlerin tecrübeye dönüştüğünün işareti olarak insana huzur veriyor. Çok sözü az kelimeyle veya susarak aktarmaları insanın kalbine derin bir bilgelik olarak işliyor. Oturuşlarındaki kalkışlarındaki edeb, Peygamber ahlakının en güzel şekilde tecessüm etmiş halini ortaya koyuyor. “Allah’a çağıran ve ışık saçan bir kandil olarak” 33/Ahzâb;46 nitelenen Resul’ün ayak izlerini takip ettikleri her hallerinden belli oluyor.











Hayatın bizi sevince boğduğu şeylerin, neden onları kederlendirdiğini/ürküttüğünü düşünmek gerek! Makamdan, şehvetten, şöhretten akrepten kaçar gibi kaçmaları, bütün bunların süslenerek insanın aldatılmasına dönük iç yüzlerini bilmeleri sebebiyledir. Onların kaçtıkları şeylere bizlerin dört elle sarılmamız kabuğun dışını görerek çabuk aldanmamızdan kaynaklanıyor. Gözlerimiz keskin olmadığı için, içe nüfuz edemiyoruz. Küçük hazların hemencecik tuzağına düşebiliyoruz. Onların tam bir doymuşluk hali kendilerini tuzaklara karşı dirençli hale getirirken, bizlerin arzuyla dolu acemilikleri tehlikelere davetiye çıkarıyor. Onlar Allah’ın eserlerine latif bakışlar atarak çirkini bile güzelleştirirken, bizler kendini beğenmişlik çukurunda debelenerek âlemi çirkin hale getiriyoruz. Onlar Eyyub’un sabrını kuşanarak sınanmanın sırrına ererken, bizler iniltilerimizle ne kadar zayıf olduğumuzu ispatlıyoruz.










Meleklerin, semanın kapılarını altın anahtarla açtıkları makam ariflerin makamıdır. O makamlar öyle kolay elde edilebilecek makamlar değildir şüphesiz. O makam sahiplerinin âlemlerin Rabbiyle kurdukları bağ, kelimelerin izahtan aciz kalacağı bir bağdır. Rahmet yağmurları nasıl ki toprağı yeşertiyorsa, onlardan sadır olan güzellikler de çoraklaşan insan kalbini öyle yeşertiyor. Mücella çehrelerine bakınca engin bir okyanusta yüzüyorsunuz. Kendi fukaralığınızın nasıl bir zenginlikle ikrama dönüştüğünü görüyorsunuz. Hikmetli sözlerinden yayılan ışıltılı dalgalarda derin bir sükûnet hali yaşıyorsunuz. Yıldırım çaktığında nasıl ki taş parçalara ayrılıyorsa, gözleri gözlerinize değdiğinde de kalbiniz öylesine parçalara ayrılıyor. Memeleriyle çocuğunu besleyen annenin sütü gibi şifa emiyorsunuz irfan pınarlarında.











Bizim gıybetle kirlenen dilimiz onlarda zikirle süslenir. Biz küçük bir acı karşısında inlerken, onlar Eyyub sabrı kuşanır. Bizim, sağaltan nasihatler karşısında kulaklarımız uğuldarken, onların kulakları teyakkuza geçer. Bizim gözlerimiz bir adım önünü görmezken, onlar metafizik âlemde seyr u süluk ederler. Bizler bilgi kırıntılarıyla entelektüel hazlar yaşarken, onlar asıl bilginin marifet ehli olmak olduğunu yaşayarak öğretirler. Göremediğimiz için anlamıyoruz, anlamadığımız için de cehaletimizi cesursa ortaya koyabiliyoruz. Evleviyetle yapmamız gereken, cehaletin bizi esir aldığı kalın duvarların esaretinden kurtulmaya çalışmak olmalıdır. Ariflerin makamı nasıl bir makamdır ki, orada hem neşe var, huzur var, aşk var, dostluk var; hem de ilim ve hikmet var! Cennet saraylarından bir saray gibi esenlikle donanmış ve sahiplerini huzura boğmuştur. Halleri insanı Allah’a yönelten Allah dostlarının pak meclislerinden istifade etmek ne büyük bahtiyarlıktır!









Allah dilediğine hakikatin yollarını mümkün kılar. Kalbin ışığı ile bu yolda ilerlemeyi nasip eder. “Onlar ki, bir arınmışlık hali içindeyken melekler, ‘Size selam olsun’ derler.” 16/Nahl;32. Hararetten çatlayan toprağa suyun ikramı neyse, ruh yüceliğine sahip Allah dostlarının simalarından yansıyan enerjinin de kalbimize nüfuz etmesi odur. ‘Ak süt içinde ak kılı’ fark ederek ayıklayan gözlere sahip marifet ehlinin dostluğunu küçük görenlerin gafleti bizi şaşırtmamalıdır. Onlar denizin derinliklerinde saklı inciye ulaşacaklarını iddia ederler ancak, timsahların ve yılanların dudaklarında hazır bekleyen zehirden habersizdirler. Kılı kırk yararak ince meseleler üzerinde tefekkür ettiğini düşünen kelam cambazının uyanıklığı aklın iktidarını ilan etse de, kalpsiz aklın sahibini selamete çıkaramayacağını hikmetsiz geçen gecenin şahitliği ortaya çıkaracaktır. Akademik kibrin kendisini tanınmaz hale getirdiği malumatfuruşun eklektik çabaları, hafif bir rüzgârla yerle bir olan çocuğun çamurdan yaptığı piramit oyununa benziyor.












Gözlüğünün üzerinden merhametsiz bakışlarıyla kalplere kin ve nefret tohumları eken zavallı insan! Neyin peşindesin sen! Allah dostlarının bakışlarıyla eriyen taş kalplerden haberin var mı? Ömer’in koca yüreğini buz gibi eriten güneşin hararetini hangi termometre ölçebilir? Zengin ve itibarlı bir aileye mensup, genç kızların yüreklerini yerinden oynatan genç Mus’ab’ın öldüğünde üzerini örtecek elbisesinin bulunmadığını düşünebiliyor musun? Evliliğinin ilk gecesinin sabahında yıkanma fırsatı bulamadan Uhud’a koşan ve şehid olan Hanzala’nın imanını tasavvur edebiliyor musun? Aslanları ürküten cesaret abidesi Hamza’yı arkadan vuran köle Vahşi’nin seçkin sahabelerle aynı safta birleştiğini hayal edebiliyor musun? Müslümanlara her zaman sıkıntı yaşatan, kıvrak aklın ve her türlü desisenin mimarı Ebu Süfyan’ın bütün yaşanmış tecrübeleri bir kenara bırakarak İslam’la nasıl şereflendiğini anlayabiliyor musun?










Arifler, başta sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ve onun seçkin sahabelerinden istihsal ettikleri irfanla yücelmişlerdir. Onlar, şeytanın tuzaklarına karşı teyakkuzda olma bilincini temsil eden ender şahsiyetlerdir. Şeytan, ister bilgi yoluyla, ister direnilmesi güç bir arzu olarak yaklaşsın Allah’ın yardımıyla kendilerini koruyacak kalkana sahiptirler. Hayatı pozitivizm paradigmasıyla anlamaya çalışanların bunu kavramaları mümkün değildir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Hakikati inkâra şartlanmış olanlar kalplerinde küstahça bir büyüklük duygusu -cahiliyye ürünü bir duygu- taşırken Allah [da] Elçisi'ne ve müminlere iç huzuru [nimetini] ihsan etmiş ve onlara Allah'a karşı sorumluluk duygusu aşılamıştır: çünkü onlar bu [ilahî armağana] en çok layık olanlardı ve onu pekâlâ hak etmişlerdi. Ve Allah her şeyi tam bilendir.” 48/Fetih;26).









İnsanı Allah’a götüren salih insanların dostluğu her şeyin ötesindedir.





Vedat Aydın


Konular