Bir Peygamber Ahlakı: Kötülüğe İyilikle Karşılık Vermek

Adamın biri Hz. Ebu Bekir’e gelip sürekli hakaret etti, o hakaret ettikçe Hz. Ebu Bekir dinledi. Cevap vermedi. Orada bulunan Peygamber Efendimiz tebessüm ediyordu. Nihayet Hz. Ebu Bekir dayanamayıp sert bir karşılık verince Hz. Peygamberin çehresi değişip oradan ayrıldı. Hz. Ebu Bekir peşinden koşup ayrılmasının sebebini sorunca:’’Sen sükut ettikçe bir melek senin yerine ona cevap veriyordu fakat sen ağzını açınca yanına Şeytan geldi. Ben Şeytan’ın olduğu yerde bulunmam’’ dedi. Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, Peygamberimizi ve melekleri hoşnut etmezken Şeytanı sevindirmiştir.
Evet, günlük hayatta insanlarla olan iletişimimizde zaman zaman problemler yaşadığımız bir gerçek. Hiç olmadık yerde bağırıp çağıranlar, alay etmekten zevk alanlar, hakareti marifet sayanlar, etrafına küfürler savuranlar, sert ve kırıcı konuşanlar, kaba kuvvete başvuranlar hemen hemen hepimizin karşısına çıkmıştır. Bazen hiç tanımadığımız kişiler, bazen iş –okul arkadaşlarımız ya da en yakınlarımız tarafından bu hoş olmayan muamelelere muhatap olmuşuzdur.

Acaba bu durumlarda tepkimiz ne olmalı?
Kalbimizi kıran, bize hakaret eden can ciğer arkadaşımıza nasıl davranmalıyız?
Bağlarımızı koparmalı mıyız onunla?
İntikam alacağımız anı mı beklemeliyiz?
Hatasını hatırlatmalı mıyız durmadan?
Yoksa affedip kusuruna bakmamalı mıyız?
Ne yapmalıyız acaba?
Veya hiç tanımadığımız birinin kabalığıyla karşılaşınca tavrımız ne olmalı?
Otobüste, minibüste, markette...
Hemen kolları sıvayıp kozumuzu paylaşmalı mıyız?
Onun yaptığı yanlışın aynısıyla mı karşılık vermeliyiz?
Yahut vakarla ‘selam’ deyip geçip gitmeli miyiz?
Evet, bu tür durumlar karşısında en insani ve en İslami tutum nedir?
K.Kerim’de ve Efendimiz(sav)’in sünnetinde bizlere nasıl bir yol gösterilmektedir?

K.Kerim’de;’’İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın seninle arasında düşmanlık olan kişi candan sıcak bir dost oluvermiş. Amma kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin karıdır faziletten yana nasibi bol olanların karıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allaha sığın çünkü O her şeyi işitir her şeyi mükemmel tarzda bilir’’(Fussilet 34-36)buyuruyor Yüce Allah. Peygamberimiz de:’’Kötülüğe iyilikle mukabele etmekle kötülüğü yok et ve insanlara güzel ahlakla muamele et.’’ ’’Allah kötülüğü kötülükle yok etmez ancak iyilikle yok eder.’’ buyurarak insanlara izlemeleri gereken yolu göstermektedir. Bu yol; af yoludur, iyilik yoludur, kardeşlik yoludur, peygamber yoludur. Ancak;

‘’Bu yol uzundur
Menzili çoktur
Geçidi yoktur
Derin sular var.’’

Kötülüğe karşı 3 tür mukabelede bulunulabilinir:

1-Misliyle karşılık verilir
2-Affedilir
3-İyilikle karşılık verilir yani taş atana gül atılır.

Birincisi; bazı durumlarda kısas istemek mağdurun hakkıdır ancak hakaret edene hakaretle karşılık vermek, alay edenle alay etmek, küfür edene küfür etmek vs. kısas değildir .Olsa olsa aynı fenalığı irtikap etmektir. Kötülüğü cezalandırmak ayrı bir şeydir, kötülükle mukabele etmek ayrı bir şey. Bu yüzden Bediüzzaman hazretleri;’’mukabele-i bi’lmisil zalimane bir kaidedir’’demiştir. Bu durumda kınadığımız hale düşmüş oluruz. Hz. Ebu Bekir olayına Efendimizin tepkisi buna örnektir.

Lakin, ortada açıkça bir haksızlık varsa,hak gasp ediliyorsa; K. Kerim müntesiplerine şu tavsiyelerde bulunur:’’Onlar o kimselerdir ki zulme maruz kaldıklarında yardımlaşıp haklarını alırlar. Ama unutmayın ki haksızlığın karşılığı yapılan haksızlık kadar olabilir, fazlası helal olmaz. Bununla beraber kim affeder, haksızlık edenle arasını düzeltirse onun da mükafatı artık Allaha yaraşan tarzda olur. Şu kesindir ki Allah zalimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, bunlara hiçbir sorumluluk yoktur.(....) Her kim dişini sıkarak sabreder ve kusurları affederse, işte onun bu hareketi, ancak büyüklere yaraşan örnek alınacak davranışlardandır.’’(Şura 39-41,43)Ayet-i kerimelerden anlaşıldığı üzere haksızlığa uğrayanlar haklarını arayabilirler ancak Allah, affedip kusurları bağışlayanları mükafatlandıracağını ve bunun örnek alınacak bir davranış olduğunu bildiriyor.

İkincisi; yapılan çirkinliği affedip unutmak, meselenin üzerinde durmamak, ondan dolayı kin tutmamak, intikam peşinde olmamaktır. Bununla ilgili olarak K.Kerim’de;’’Rahmanın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa ‘selametle!’ derler’’(Furkan 63) buyrularak cahilce sataşmalara karşı takınılacak tavır belirlenir. Peygamber efendimizin siyeri şahsına karşı yapılan fenalıkları affetme örnekleriyle doludur ;

Rasulullah efendimiz Mekke’de dinini anlatacak sineler bulamayınca bir umut diye Taif’e gider ama onlar Rahmet Peygamberiyle alay edip onu hafife alırlar, taşa tutarlar, her tarafı yara bere olur, üstü başı kan revan içinde kalır, zar zor şehirden çıkabilir. Bir bağda dinlendiği esnada Hz.Cebrail gelir ; ’’Ya Rasulallah! Allahın selamı var eğer istersen şu dağları Taif'in üzerine indireyim.’’. ’’Hayır’’ der Fahr-i kainat; ’’İçlerinden iman edecek bir tek zat bile olsa helak etme. ’’Daha az önce kendisine taş atan, onunla alay eden insanların azaba uğramasını istemez, anında affeder onları.

Efendimizin eşi Aişe Validemiz’e iftira atılmıştı. Daha sonra bizzat Allah tarafından olayın çok çirkin bir iftira, annemizin tertemiz olduğu vahiyle bildirildi. Buna rağmen Allah Rasulü ifk hadisesinin faillerini affetti, onların peşlerine düşmedi. Hatta onları cezalandırmak isteyen sahabe-i kirama da izin vermedi.

Efendimiz yapılan küstahlıklar karşısında da tavrını değiştirmezdi.Yanına dünyalık peşinde koşan bir bedevi geldi, cübbesini arkadan çekip son derece nezaketsizce; ’’Ya Muhammed! Bana hakkımı ver. İki devemi de yükle. Zira sen ne kendi malından ne de babanın malından veriyor değilsin’’ dedi, Fahr-i Kainat’a, alemlerin efendisine, rahmet peygamberine...Sahabe kükredi, Hz Ömer: ’’Bırak şunun başını koparayım Ya Rasulallah! diye atıldı. Yalnızca acı bir tebessüm belirdi Rasulüllahın dudağında; ’’Verin buna istediğini’’ buyurdu.

Zü’l Huveysire adında birisi Aleyhisselatü vesselamın mal taksimi yaptığı esnada yanına gelip;’’Adil ol ya Muhammed!’’ diye Efendimizin adil olmadığını ima etti. Bu saygısızlık karşısında Hz Ömer dayanamayıp: ’’Bırak beni şu münafığın başını alıvereyim Ya Rasulallah!’’diye ileri atıldı. O ise sadece, adama dönüp; ‘’Yazık sana! Eğer ben de adil olmazsam, başka kim adil olabilir ki’’ şeklinde cevap verdi.

Bu olaylarda yapılanlar büyük saygısızlık, edepsizlik ve hayasızlıktır. Değil Allahın peygamberine, sıradan insanlara söylenmez bu sözler. Ayrıca onun elinde güç-kuvvet vardır. Yanında uğrunda canını seve seve verecek sahabeleri vardır, muzaffer ordunun komutanıdır, istese cezalandırabilir, onları yanından kovabilir. Ama öyle yapmıyor; affediyor, müsamaha gösteriyor, sabrediyor kendine yakışanı yapıyor ve bize örnek oluyor. Ümmetine de ona tabi olmak, kötülükleri affetmek, kin beslememek düşer. Zira Allah onu bize örnek olarak gösteriyor;’’Hakikaten, Allahın Rasulünde sizler için, Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel numune vardır.’’(Ahzab 21)

Üçüncüsü; Kötülüğe karşı iyilikle mukabelede bulunmak ise her kişinin güç yetirebileceği bir haslet değildir. K. Kerimde Rabbimiz, kötülükleri ‘en güzel tarzda’ uzaklaştırmamızı emrediyor. (Fussilet 34) En güzel tarz ise; Kötülüğe iyilikle mukabele etmektir. Çünkü Kuran’ın ifadesiyle, fenalık yapana iyilik yapınca, ’’..arada düşmanlık olan kişi bir de bakarsın candan bir dost oluvermiş.’’ yaptığına pişman olup utanmıştır. ‘’İnsan ihsanın kölesidir’’ denilmiş.Yapılan iyilikler bir gün unutulur gider ama fenalığa karşı yapılan iyilikler hep yad edilir. Peygamber Efendimizin ve diğer bütün Peygamberlerin hayatı kötülüklere karşı yaptıkları iyiliklerle doludur.

Hz. Yusuf’u kıskanan kardeşleri onu öldürmek kastıyla kuyuya atarlar. Hz. Yusuf Allah’ın inayetiyle kuyudan sağ-salim kurtulur, nihayetinde Mısıra aziz olur. Yıllar sonra kardeşleri kendisine muhtaç bir halde gelip onun kim olduğunu bilmeden yardım isterler ama Yusuf onları tanır. Vakti gelince kendini tanıtır. Kardeşlerinin paniğe kapılmasına hiç gerek yoktur. Evet, onda şimdi güç-kuvvet vardır, istediği gibi cezalandırabilir onları. Ama Yusuf bir peygamberdir ve kötülükleri affetmek hatta iyilikle mukabele etmek peygamber ahlakıdır. İşte o da kardeşlerini affeder, ihsanda bulunur; ’’Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! Ben hakkımı helal ettim Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi Odur. Şu gömleğimi alın babamın yanına varıp onun yüzüne sürüverin, o zaman gözü açılacaktır. Sonra da bütün çoluk çocuğunuzla buyurun,yanıma gelin.’’ (Yusuf 92-93) der.

Mekke fethedildiğinde, yıllardır kendisine ve iman edenlere yapmadık eza cefa bırakmayan, yurtlarından yuvalarından çıkaran, Medine’de dahi rahat bırakmayıp defalarca savaş için karşısına dikilen ama artık güçsüz, kuvvetsiz, silahsız ve esir Mekkelilere Peygamberimiz şöyle sordu; ’’Şimdi size ne yapmamı beklersiniz? ’’Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Ancak bize iyilik yapacağına inanırız’’ dediler.Rahmet peygamberi, af peygamberi;’’Benim halimle sizin haliniz Yusuf’la kardeşlerinin hali gibidir. Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi ben de sizlere diyorum ‘Bugün size kınama yoktur! Allah sizi affetsin. O merhamet edenlerin en merhametlisidir.Gidiniz, sizler serbestsiniz!’ buyurdu. En güzel af, cezalandırabilecek güç elindeyken affetmektir ve en büyük iyilik kötülüğe karşı yapılan iyiliktir. İşte, Aleyhisselatü vesselam Efendimiz bu civanmertliği, bu alicenaplığı göstermişti. Yıllardır kalpleri taş gibi katı olan, düşmanlıktan, kin ve intikamdan başka bir şey bilmeyen Mekkeliler kötülüklerine karşı iyilik görünce, yaptıklarından nedamet duyup utandılar, kalpleri yumuşadı ve fevç fevç Müslüman oldular. O güne kadar öldürmek için mallarını ve canlarını tehlikeye attıkları Hz Muhammed'e iman edip can ve mallarını artık onun dini için harcadılar .Ebu Cehil’in oğlu İkrime, Rasulüllahın affı karşısında şöyle demekten kendini alamadı: ’’Ya Rasulallah! Bu güne kadar malımla, canımla sana karşı savaştım, bu günden sonra ölünceye kadar malımla canımla senin yolunda olacağım.’’ Böylece Rabbimizin kötülüğü affedince kötülük yapanla candan dost olunacağı haberi tahakkuk etti. Kötülüklere karşı yapılan iyilikler, Efendimizin hasımlarını hısım yaptı.

Bir sefer esnasında Efendimiz ağacın dibinde istirahat ederken düşman ordusundan Gavres gizlice yanına yaklaştı, elinde kılıçla Rasulüllahı uyandırdı: ’’Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?’’ dedi. O hiç telaşsız;’’Allah’’ dedi. Adamın eli titremeye başladı, kılıç düştü. Bu sefer Efendimiz kılıcı alıp; ’’Şimdi seni benden kim kurtaracak’’ diye sordu.Gavres; ’’Ya Muhammed burda bir iyi var bir de kötü, sen iyiliği seç’’ dedi. Rasulullah da onu affetti. Adam; ‘’Ver elini sana biat edeyim’’ deyip Müslüman oldu. Efendimiz kavmine dönmesine müsaade etti. Gavres, kavmine varınca; ’’Vallahi ben insanların en sevimlisinin yanından geliyorum’’ dedi. Yine K. Kerim’de haber verildiği gibi; en azılı düşman, kötülüğüne karşı iyilik karşısında eriyip bitmiş ve bir anda canını uğrunda feda edecek derecede ona bağlanıp, onu sevmiştir.

Uhud günü Peygamberimizin en zor günlerinden biriydi. Çünkü o gün 70 tane sahabesi şehit olmuştu.Şehitlerin arasında Efendimizin amcası, Hz Hamza da vardı. Onu şehit etmekle kalmamış diğer şehitlerin çoğuna yaptıkları gibi müsle yapıp organlarını lime lime doğramışlardı. Rasulullahın dişi de bu savaşta kırılmıştı. Savaş sonunda Efendimiz ellerini açıp Allaha dua ediyordu; ’’Allahım kavmimi affet!Onlar bilmiyorlar.’’ Can düşmanlarının helak edilmemeleri, azap görmemeleri, affedilmeleri için ellerini Rabbine açmıştı. Kötülüklerine karşı dua ile mukabelede bulunuyordu. Çünkü onu ‘’terbiye eden Allah'tır’’, o’’Allahın ahlakıyla ahlaklanmıştır’’, ’’o(sav)nun ahlakı Kuran' dır’’ ve o; ’’ yüce bir ahlak üzeredir.’’

Görüldüğü gibi Peygamberimiz; edep erkan bilmez bedevilerin kabalıklarını, eşine iftira atanları, Taifte kendisini taşa tutanları, canına kastedenleri ,amcası Hz Hamza’nın cesedine müsle yapan Hind’i ve Vahşi’yi, Mekke fethinde bile kılıç kullanan Ebu Cehilin oğlu İkrimeyi, Ebu Süfyan’ı ve daha nicelerini bağışlayıp, kötülüklerine iyilikle mukabele etmiştir. Bunun neticesinde onun can düşmanları: ’’Daha düne kadar benim nazarımda dünyanın en menfur kişisi iken, bugün canımı uğrunda verebileceğim,dünyanın en sevimli kişisi’’ diyerek sahabe olma şerefine nail oldular. İki cihan serveri Aleyhisselatü vesselamın örnek ahlakı ve Kur’an ayetleri gözümüzün önündeyken; biz kendi din kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, aile fertlerimiz tarafından yapılan kötülükleri, ufak tefek şeyleri,bazen küçük bir söz bazen bir yüz ekşitmeyi-ki bunların da kısm-ı ekserisi kasten değil hata ile olur- affedip unutamıyor, kin tutuyor, intikam almaya kalkıyor, hakkımızı helal etmeyip hak dava ediyorsak; kimi örnek aldığımızı, kime tabi olduğumuzu gözden geçirmeliyiz. Aksi takdirde- hafizanallah- ‘kazanma kuşağında kaybedenlerden’ olabiliriz.


Konular