BİLGİ ÜZERE İMAN NASIL OLUR?

es-Selêmu Aleykum ve Rahmetullâhi ve Berakêtuhû


İsmâîl Çetîn El-Abbâsî Kuddise Sirruhû'nun "BİLGİ ÜZERE İMAN" kitabından alınmıştır...


قلْ لاَ تَمُنُّوا عَليَّ اِسْلاَمَكُمْ بَل اللهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ اَنْ هَدَاكُمْ لِلاِيمَان اِنْ
كُنتُمْ صَادِقِينَ
سورة الحجرات 17

"...Habîbim de ki: Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Bilakis sizi imana hidayet ettiği için Allah size minnet eder. Eğer doğrulardan iseniz Allah'a şükretmeniz gerekir", diye buyurulmaktadır.

Allah Teâlâ'da, Akabe Gecesi'nde Ensâr'ın Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'le yapmış olduğu bey'atini tasdik ederek,

اِنَّ اللهَ اشْتَرَى مِنَ المُؤْمِنِينَ اَنْفسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ باَنَّ لَهُمُ الْجَنَّة يُقاتِلونَ فِي سَبيل اللهِ فيَقتُلونَ وَيُقتَلونَ وَعْدًا عَليْهِ حَقًّا فِي
التَّوْرَاةِ وَالاِنْجِيل وَالقرْآن
سورة التوبة 111

"Şübhesiz ki, Allah, hak yolunda savaşarak düşmanları, nefsin arzularını ve savaşta kafirleri öldürmekte, kendileri de öldürülmekte olan Mü'minlerin canlarını ve mallarını - Kendilerine cennet vermek mukabilinde - satın almıştır. O'nun Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da zikredilen bu va'di Nezdi'nde sabit bir haktır..." diye buyurdu.

Allah Teâlâ'ya eş koşan yahud farz ibadetleri inkar eden kişi, Allah Teâlâ'ya vermiş olduğu güveni bozmuş olur. Dolayısıyla Allah'ın güveni altından çıkmıştır. Şirke düşen yahud Allah Teâlâ'nın farz kıldığı şeyleri inkar eden, ebedî; gevşeklikle terkeden - afuv olmazsa - muvakkat cezasını çekecektir.

Peygamber'in hayatında, Peygamber'i ve ashabı barındırmak, onlara yardım etmek, kendi nefsini koruduğu gibi onları korumak, iman şartından olduğu gibi, vefatından sonra da Peygamber'in sünnetini yani şeriatini korumak, ashabının şerefini korumak ve onların isimlerini "radıyallâhu anhu" demekle anmak, kendilerine dua etmek, iman şartlarındandır.

Peygamber'in sıfatlarından birini inkar eden yahud getirmiş olduğu şeriati, hatta bir hükmünü inkar eden, Peygamber'e verdiği güveni bozmuş ve güveni altından çıkmıştır; ve ebedi azaba müstehak olur.

Aynı zamanda ashabın şerefine dil uzatan, ashabı eleştiren de, ashaba verdiği güveni bozmuş; ve ulaştığı Mü'minlerin güveni altından çıkmıştır. Ashabın dua ve şefaatlerinden, bereketlerinden mahrum olmuştur.

Zeyd-ul-Hayr radıyallâhu anh şöyle anlatıyor:

قلتُ يَا رَسُولَ اللهِ لتُخْبرَنِّي مَا عَلامَة اللهِ فِيمَنْ يُريدُهُ وَمَا عَلامَتُهُ فِيمَنْ لا يُريدُهُ ؟ فقالَ : كَيْفَ اَصْبَحْتَ يَا زَيْدُ ؟ قلتُ : اُحِبُّ الخَيْرَ وَاَهْلهُ ، وَاِنْ قدَرْتُ عَليْهِ بَادَرْتُ اِليْهِ ، وَاِنْ فاتنِي حَزنْتُ عَليْهِ وَحَننْتُ اِليْهِ ، فقالَ صلى الله عليه وسلم : فتِلكَ عَلامَة اللهِ فِيمَنْ يُريدُهُ ، َولوْ ارَادَكَ لِغيْرهَا لهَيَّأكَ لهَا

"Yâ Rasûlallah bana haber ver. Allah Teâlâ'nın bir kimseyi irade etmesi (sevmesi ve razı olması) veya etmemesinin alâmeti nedir? dedim. Bunun üzerine Rasûl-u Muhterem bana: "Sen nasıl sabahladın ya Zeyd" dedi.

Ben dedim ki: Hayrı ve hayrlıları severim. Muktedir olsam ona koşarım. Fırsatı kaçırmam üzere üzülürüm ve şiddetli arzu ve iştiyakla ağlarım.

Bunun üzerine Rasûl-u Muhterem de: "İşte bu Allah Teâlâ'nın seni sevmesi ve senden razı olmasının alâmetidir. Eğer başkasını dileseydi, seni ona hazırlayacaktı." buyurdu." Tirmizî.

İşte Zeyd-ul-Hayr radıyallâhu anh'ın şahsiyyetindeki bu hasletler kimde bulunursa ya olgundur ya olgunlaşacaktır.

Hayrı bilmek, ayet ve hadisi yani dînî vecibeleri öğrenmek ve öğretmektir.

Bunu yapabilmek için hayr işleyenleri sevmek ve fiilen onlarla beraber olmak. Beraber olamadığı yerlerde hiç değilse üzülmek.

Öğrendiğini tatbik etmek. Edemediyse tatbik etmeyi arzulamak.

Evet, ta'lim ve teallum, vesile ve tevessül, tevellî ve teberrî mühim vazifelerdir.

Olgunluğun arsası iman, kökü öğrenmek ve öğretmek, gövdesi hayrlıları sevmek yani mehabbet, dalı iyilerle birlikte bilgiyi tatbik etmek. Bu ağacın sûru, teberrî yani şer ve şerlilerden kaçmak; semeresi dünya ve ahiretin saadetidir. Olgunluk ubûdiyyettir.

Selam ve Muhabbetle...


Konular