Nefsine hakim olan, kimseye mahkum olmaz

Rabbimiz, Dünyamızı yarattığında her şey tertemiz idi. Hava, su, dağ, deniz, en önemlisi Hz. Adem ile Hz. Havva’nın gönülleri tertemiz idi. Ellerinde ve gönüllerinde bir suhuf/ kitap var.







Havasız ve kitapsız yaşanamayacağını biliyorlardı. Derken çocukları olur ve Kabille beraber kitaba uymama hareketi başlar ve toprağa ilk kan akar.










Nefis, haram-helal demeden ne bulursa yeme, içme, giyme, kullanma tarafında görüş ileri sürerken, gönül, beden ülkesine girecek her şeyin, göz, kulak, dil, boğaz gümrüğünden geçerken, beden ülkesini yaratan Rabbin koyduğu kurallara uymasını istemektedir.










Dünya insan için yaratılmış. Çok güzel yaratılmış. Yalnız bu güzel dünyamızda güzellikleri takip ederek güzel Cennete gitmek de var, yakıp kavuran Cehenneme düşmek de var.
“Yıldızların altında ibadet ne güzel” demek de var, “Mehtaplı gecelerde sarhoş olup şuuru kapatmak, kusmuk üzerinde yatmak ne güzel” demek de var. İşte bu ince çizgiyi ayırt edecek olan şey İslâm dinidir. Onun için Rabbimiz Bakara süresinde:
(208)





“Ey iman edenler, Hep birden barışa (İslâm’a) girin ve Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Şüphesiz o, size apaçık bir düşmandır.”










Ya Rahman’a uymak veya şeytanın adımlarını takip etmek var.




Sevgili Peygamberimiz “Düşmanlarının en katısı senin içindedir” buyurmuş.(Beyhekinin “Zühd”ünden naklen Keşf-ül-hafa 1/143)





Dünyanın bütün casusları bir araya gelseler içimizdeki nefsimiz kadar etkili olamazlar. Çünkü nefsimiz yirmi dört saat bizimle beraberdir.










Onun için casuslarla mücadele teknikleri öğrenmek yerine dağdaki çobanımızdan cumhurbaşkanına kadar bütün insanlarımızı nefsine hakim olarak yetiştirmeliyiz.









Dışarıdan gelen hırsıza çare bulunur ama ev sahibi hırsız olursa iş zorlaşır.








Mevlana bir hikâye anlatır: “Adamın biri, anası zina ettiği için anasını öldürür. “Ana öldürülür mü? Onu öldüreceğine ananla zina edeni öldürseydin” diyenlere adam: “O zaman her gün bir adam öldürmem gerekirdi” diye cevap verir. (Mesnevi, Amil Çelebioğlu tercemesi 2/783-788)
Mevlana:








“O kötü huylu ana, senin nefsindir. Çünkü onun bozgunculuğu her yerde görünüyor.” (A.Ç. 2/789)







“Asıl nefsini öldür. Onun yüzünden her an bir değerli insan öldürmek sana yakışmaz.” (A.Ç. 2/790)






“Sana dünyayı dar eden nefsindir. Onun için halk ile savaşmadasın.” (A.Ç. 2/791)





“Nefsini öldürmekle muradına erersin. Tek bir düşmanın kalmaz, hepsi sana dost olur. (A.Ç. 2/792)
Rabbimiz Bakara suresinin 54’üncü ayetinde Hz. Musa’nın, Yahudilere: “Nefislerinizi öldürünüz” talimatını verdiğini haber verir.



Çamurlu yolda fillerin bile ayağı kayarmış. Cennete göre bir çamur deryası bile olmayan bu dünyada ayağımızın kaymaması için yükü hafif tutmaya, dünyalık yüklenmemeye çalışalım.
Bu ifade yanlış anlamalara sebep olmuş, ama tarihin seyrini değiştiren insanların tamamı dünyaya değer vermeyen insanlar olmuşlar.





Her Müslüman kendini, Hak için, hakkı hak sahibine vermek üzere görevlendirilmiş hissetmeli.
Allah’ın tabii nimetlerinden bedenini doyururken, ruhunun gıdasını da Rahmanın ayetleriyle doyurmalıdır. İsrail oğullarının yaptığı gibi Allahın nimetlerini değiştirmemelidir. Yani nefsini haram-helal demeden her şeyle besleyip bir domuz gibi güçlendirip, gönlünü de Rahmanın, ruhumuz için gönderdiği kelamından mahrum bırakarak zayıf düşürüp nefse mağlup ettirmemelidir.







“Nefsini bilen, Rabbini bilir.”
Nefsine hakim olan, kimseye mahkum olmaz.





Mahmut Toptaş


Konular