1.Giriş

Hamd o Allah'a mahsustur ki zâhir ve bâtın herşeyi mağlup etmiş, izzetine herhangi bir yön ve cihet kılmamış, vehim ayaklarının ve anlayış oklarının azametine varacak bir yol bırakmamıştır. Bununla beraber talihlerin kalplerini azametinin sahrasında şaşkın ve hayran bırakmıştır. Ne zaman ki bu kalpler, hedeflerini elde etmek için kıpırdanırlarsa, celâlinin ışınları onları cebren geriye püskürtür. Ne zaman ki bu kalpler, ümitsiz ola-rak dönmek isterlerse, cemâlinin çadırlarından 'Sabrediniz, sabrediniz' diye çağrılırlar. Sonra o kalplere denilir ki: 'Kulluğun zilletinde tefekkürü gezdirin; zira eğer rubûbiyyetin celâli hakkında düşünürseniz onu takdir edemezsiniz.

Eğer tefekkürün ötesinde sıfatından birşey talep ederseniz, Allah'ın nimetlerine bakın! Nasıl arka arkaya üzerinize akmakta, biri diğerinin arkasından görülmektedir. O nimetlerin her biri için yeni bir zikir ve şükür yap! Mukadderatın denizleri hakkında düşün! Alemler üzerinde hayır, şer, fayda, zarar, zorluk, kolaylık, zafer, hüsran, cebr, kırmak, dürmek, yaymak, iman, küfür, irfan ve inkâr bakımından nasıl aktıklarını iyi düşün!

Eğer ilâhî fiillerdeki tefekkürü geçip zât (Allah) hakkında tefekküre dalarsan, muhakkak ki çetin bir işe girmiş olursun. Nefsini beşer takatinin üstünde olan bir şeye sevketmekle tehlikeye atmış olursun. Muhakkak ki akıllar onun nûrunun yanında hayrete düşmüş, zorunlu ve mecbur olarak gerisin geriye dönmüştür.

Salât, Âdemoğullarının efendisi olan Hz. Muhammed'in üzerine olsun ki Âdem evladının efendisi olmasını, böbürlenmeye vesile yapmamıştır. Onun üzerine öyle bir salât olsun ki bizler için o salât, kıyamet meydanında azık ve kurtuluş vesilesi olarak (amel defterimizde sabit kalsın)! Onun âl ve ashabının üzerine de olsun! O âl ve ashab ki onların her biri dinin semasında bir dolunay ve müslüman cemaatleri arasında önder olmuşlardır. Yârab! Onlara çokça selâm et!

Hadîste 'Bir saat tefekkür, bir senelik ibadetten daha hayırlıdır' buyurulmuştur. Allah Teâlâ kitabında (Kur'an'da) tefekkür etmeye ye ibret almaya teşvik etmiştir. Tefekkürün nûrların anahtarı, basiretin başlangıcı, ilimlerin ağı, marifet ve anlayışların tuzağı olduğu açıktır. İnsanların çoğu tefekkürün fazilet ve derecesini anladılar. Fakat onun hakîkatini, meyvesini, kaynağını, varacağı noktayı, yolunu ve keyfiyetini ve nasıl tefekkür edileceğini anlayamadılar. Nerede ve niçin tefekkür edilir, tefekkürden ne kastediliyor? Acaba tefekkür zati için mi kastediliyor? Veya tefekkürden elde edilen bir meyve için mi kastediliyor? Eğer bir meyve için ise, acaba o meyve nedir? Acaba meyvesi ilim midir veya hâl midir? Veya her ikisinin birleşmesinden meydana gelen bir şey midir? Bütün bunların keşfi mühimdir. Eğer Allah dilerse biz önce tefekkürün faziletini, sonra hakîkat ve meyvesini zikredeceğiz. Sonra tefekkürün yollarını zikredeceğiz.