8.Murâbete'nin Dördüncü Makamı Olan Kusurlarından Ötürü Nefsi Kınamak

Kişi nefsini hesaba çektiğinde günah işlemekten ve Allah hakkında kusur yapmaktan nefsi sağlam değilse, onu ihmal edip başıboş bırakması uygun değildir; zira eğer kişi nefsini ihmal ederse, günahları işlemek nefis için kolaylaşır. Nefis, günahlara alışır. Artık bir daha onu günahtan menetmek zorlaşır. Bu da nefsin helâkine sebep olur. Nefsi kınaması ve cezalandırması uygundur. Bu bakımdan şüpheli bir lokma yediğinde, karnı aç bırakmak suretiyle onu cezalandırmalıdır. Mahrem olmayana baktığında gözünü bakıştan menetmek suretiyle cezalandırmalı ve böylece bedeninin her azasını şehvetten menetmek suretiyle cezalandırmalıdır. Ahiret yolunun yolcuları bu âdete sahip idiler.

Nitekim Mansur b. İbrahim'den şöyle rivayet edilmiştir: Âbidlerden biri bir kadınla konuştu. Elini kadının baldırınadeğdirecek kadar işi ilerletti. Sonra pişman oldu. Ceza olarak elini kuruyuncaya kadar ateşin üzerinde bıraktı.

Rivayet ediliyor ki İsrailoğulları'nın içinde havrasında ibadet eden biri vardı. Böylece uzun bir zaman ibadet etti, Birgün dışarıya çıkınca gözüne bir kadın ilişti. Kadına vuruldu ve kadının yanına inmek istedi. O esnada, Allah daha önce geçmiş ilâhî bir inayetiyle onun yardımına yetişti ve dolayısıyla kendi kendisine şöyle sordu: 'Yapmak istediğin bu hareket nedir?' Böylece kendine geldi. Allah Teâlâ onu korudu, dolayısıyla pişman oldu. Ayağını havraya çekmek istediğinde kendi kendisine şöyle dedi: 'Bu ne uzak, ne uzak! Bir ayak ki Allah'a isyan etmeyi istediği halde dışarı çıkmıştır, o benimle beraber havraya mı dönecektir? Allah'a yemin ederim, bu katiyyen olmaz'. Böylece ayağını havranın kapısına asılı olduğu halde dışarıda bıraktı. Ayak çürüyüp düşünceye kadar yağmurlar, rüzgârlar, kar ve güneş altında kaldı. Bundan ötürü Allah Teâlâ'ya şükretti ve Allah Teâlâ semavî kitabların birinde bu kişiden bahsetti.

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: İbn Kurtenî'den dinledim, şöyle diyordu: "Bir gece cenabet oldum. Gusletmek ihtiyacını duydum. Gece de oldukça soğuktu. Nefsimde guslü geciktirmek isteğini hissettim. Böylece nefsim sabah oluncaya kadar gecik-memi, suyu ısıtmamı veya hamama gitmemi bana telkin etti. Ben de nefsimi bir türlü yenemiyordum. Bu durumdayken şöyle bağırdım: 'Yazıklar olsun! Ben hayatım boyunca Allah'a ibadet etmiş olayım, benim üzerime bir hak farzolsun ve o hakkı edâ etmek azmini kendimde göremeyeyim. Nefsimde duraklama ve gecikme bulayım!' Böylece sırtımdaki gömleğimin içinde yıkanacağıma ve gömleğimi sıkmayıp güneşte kurutmayacağıma dair yemin ettim".

Hikâye olunuyor ki Gazvan30 ile Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) bir yolculukta bulunuyorlardı. Bu esnada bir cariyenin nâmahrem bedeni gözüktü, Gazvan ona baktı. Bundan ötürü gözü çanağından fırlayacak gibi oldu. O da gözünü elleriyle kapadı ve şöyle dedi: '(Ey göz) sen sana zarar verene çokça bakıcısın!'

Seleften biri bir kadına, bir kere baktı. Bu hatadan dolayı hayatı boyunca soğuk su içmemeyi nefsine ceza olarak verdi. Nefsini sıkıntıya sokmak için sıcak su içip duruyordu.
Hikâye ediliyor ki; Hasan b. Ebî Sinan bir köşkün yanından geçerek şöyle demiştir: 'Acaba şu köşk ne zaman inşa edilmiştir?' Bu sözünden sonra başladı nefsini kınamaya... Nefsine hitaben dedi ki: 'Seni ilgilendirmeyen konuları soruyorsun! Allah'a yemin ederim, sana ceza olarak tam bir sene oruç tutmayı tatbik edeceğim!' Böylece bir sene oruç tuttu.
Mâlik b. Deygam şöyle demiştir: 'Ribah Kays31 ikindi namazından sonra gelip babamdan sual sormak istedi, uyuyor dedik. Bu sözüme karşılık olarak 'Bu saatten sonra uyku ha! Bu uyku zamanı mı?' dedi. Sonra dönüp gitti. Biz arkasından bir adam göndererek 'Onu senin için uyandıralım mı?' dedik. Gönderdiğimiz adam geldi ve bize şöyle dedi: "O benden herhangi birşey dinlemeyecek kadar meşgul bulunuyor. Mezarlığa girerken ona yetiştim. Nefsini kınayıp şunları söylüyordu: "Sen 'şu saat uykunun vakti midir?' dedin? Acaba böyle demek senin vâzifen mi? Kişi istediği zaman uyur. Sen onun uyku zamanı olmadığını nereden bileceksin? Bilmediklerini ne diye konuşuyorsun? Allah'ın benim üzerimde bir va'di vardır. Onu hiçbir zaman bozmayacağım. Uyku için bir sene yere yatmayacağım. Ancak bitab düşürücü bir hastalık veya akılsızlık hâli bundan müstesna! Bunu da sana kötülük etmek için yapıyorum. Ey nefis! Utanmıyor musun? Ne zamana kadar kınanacaksın? Hâlâ da dalâletinden uyanmayacak mısın?"

Sonra benim yanında olduğumu sezmeksizin ağlamaya başladı. Onun bu durumunu görünce kendisini haliyle başbaşa bıraktım!"

Temîm ed-Dârî bir gece uyuya kalıp teheccüd namazını kılmadı. O gece yattığının cezası olarak bir sene boyunca bütün geceleri uykusuz geçirerek ibadet etti.

Hz. Talha'dan şöyle (r.a) rivayet ediliyor: Günün birinde bir kişi gitti. Elbisesini çıkardı. Kızgın kumlara yattı ve nefsine şöyle dedi: 'Tat! Cehennem ateşi, hararet bakımından, daha şiddetlidir. Gece leş gibi, gündüz de tembel mi duruyorsun?' O bu haldeyken Hz.Peygamber ansızın bir ağacın gölgesinde göründü. Bunun üzerine Hz. Peygamber'e gelip (halini şöyle) ifade etti: 'Nefsim bana galebe çaldı da ondan böyle yaptım!' Bu cevap üzerine, Hz. Peygamber ona şöyle dedi:
Seni yapmış olduğun hareketten kurtaracak bir çare yok mu? Senin için göklerin kapıları açıldı. Allah seninle meleklerine karşı iftihar etti.
Sonra ashâb-ı kirâm'a hitaben şöyle buyurmuştur: 'Kardeşinizden azıklanın!' Bu söz üzerine, ashabdan bir kişi Talha'ya 'Ey falan! Benim için dua et!' dedi. Bu manzara karşısında, Hz. Peygamber, ona hitaben 'Onların hepsini duanın kapsamına al!' dedi. Bu emir üzerine Talha (r.a) şöyle dua etti: 'Yârab! Takvâyı onlar için azık yap! Onların işini hidayet üzerinde topla!' Bunun üzerine, Hz. Peygamber de (s.a) şöyle dua etti: 'Ey Allahım! Onu dosdoğru kıl!' Bu manzara karşısında kişi de 'Ey Allahım! cenneti onların dönüş yeri yap!' dedi.32

Huzeyfe b. Katade el-Meraşî şöyle anlatıyor: Bir kişiye 'Şehvetlerinde nefsine ne gibi bir muamele yapıyorsun?' diye soruldu. Cevap olarak dedi ki: 'Yeryüzünde, benim nezdimde, ondan daha fazla nefret ettiğim bir nefis yoktur. Bu bakımdan ben nasıl onun isteklerini ona veririm?'

İbn Semmâk, Dâvud-u Tâi evinde can çekişirken, Dâvud'un huzuruna varıp 'Ey Dâvud! Hapsolunmazdan önce nefsini hapsettin. Azap olunmadan önce nefsine azap çektirdin. İşte bugün, çalıştığın zatın sevabını görürsün' dedi.

Vehb b. Münebbih'ten şöyle rivayet ediliyor: Adamın biri bir zaman âbidlik yaptı. Sonra Allah'a bir ihtiyacı başgösterdi. Dolayısıyla yetmiş cumartesi kalktı, (ibadet etti), her cumartesi onbir hurma yiyor. Sonra Allah Teâlâ'dan ihtiyacını istiyordu. Allah ona ihtiyacını vermedi. Böylece nefsine dönerek şöyle dedi: 'Sendengeldim! Eğer sende hayır olsaydı muhakkak ihtiyacın sana verilirdi!' Bunun üzerine yanına bir melek indi ve ona 'Ey Adem'in oğlu! Senin şu saatin geçmiş ibadetinden daha hayırlıdır. Allah Teâlâ senin ihtiyacını yerine getirdi' dedi.

Abdullah b. Kays şöyle anlatıyor: "Biz bir savaşta bulunuyorduk. Düşmanla karşı karşıya geldiğimizde, gaibden gelen bir ses 'Düşmana karşı saf tutmaya kalkın' dedi. Fırtınalı bir günde düşmanla karşı karşıya geldik. O anda önümde bulunan bir kişi, nefsine hitap ederek şöyle diyordu: 'Ey nefsim! Ben falan ve filan savaşta bulunmadım mı? Sen orada bana helâk olur, aile efradın kimsesiz kalırlar deyip de kendine itaat ettirerek o savaştan kaçmadın mı? Ben falan falan savaşta orada da aynı vesveseyi verdin, ben de sana uyarak geri döndüm. Allah'a yemin ederim, bugün seni Allah Teâlâ'ya arzedeceğim. Ya seni alır veya salıverir!'

Ben kendi kendime 'Bu kişiyi bugün gözetleyeceğim' diye karar verdim. Dolayısıyla onu gözetledim. Bir ara İslâm orduları düşmana saldırdılar. O kişi de ön saflarda bulunuyordu. Sonra düşman tarafından hücuma geçildi. Müslümanlar geri çekildiği halde o yerinden kıpırdamadı. Bu durum birkaç defa tekrarlandığı halde o yerinde durup savaşıyordu. Allah'a yemin ederim, o düşüp şehid oluncaya kadar bu minval üzere devam etti. Bedeninde ve bineğindeki yaraları saydım. Altmış veya daha fazla mızrak darbesi bulunuyordu".

Biz Ebu Talha (r.a) el-Ensârî'nin namaz içinde kalbi bahçesindeki öten kuşla meşgul olup kaç rek'at kıldığını bilmediğinden, bunun kefareti olarak bahçesini sadaka verdiğini ve yine Hz. Ömer'in her gece kamçısıyla ayaklarını döverek 'bugün ne yaptın?' diye sorduğunu daha önce zikretmiştik.

Mecma'dan33 şöyle rivayet ediliyor: Hazret bir gün başını kaldırıp baktı. Bu arada gözü bir kadına ilişti. Bundan dolayı nef-sine, dünyada kaldıkça, başını kaldırmamayı adadı.
Ahnef b. Kays, geceleyin çıradan ayrılmıyordu. Parmağını çıra ateşine tutup nefsine 'Filan gün filan işi yapmaya seni zorlayan neydi?' diye sorardı.

Vuheyb34 b. Verd gördüğü birşeyi nefsinde hor telâkki edince göğsünün üzerinde bulunan kılların bir kaçını yoldu. Dolayısıyla canı acıdı. Sonra nefsine şöyle hitap etti: 'Rahmet olasıca! Ben ancak senin için hayrı irade ettim'.

Muhammed b. Bişr35 Dâvud-u Tâî'yi iftar zamanında tuzsuz ekmek yerken gördü. 'Tuz da yeseydin olmaz mıydı?' diye sordu.
Dâvud 'Nefsim beni bir seneden beri tuz yemeye davet ediyor. Dâvud dünyada kaldıkça nefsine tuzun zevkini tattırmayacaktır' dedi.

İşte isabetli fikir sahiplerinin nefislerini cezalandırmaları böyleydi. Hayret edilecek nokta şudur: Sen köleni, cariyeni, aile ve çocuğunu, onlardan sâdır olan kötü ahlâktan ve kusurlarından ötürü cezalandırıyorsun. Eğer onları affedersen durumlarının senin kontrolünden çıkmasından ve sana karşı gelmelerinden korkuyorsun! Oysa en büyük düşmanın olan nefsini ihmal ediyor, sana en şiddetli saldırganlığı yapan ve ailenin saldırganlığından daha büyük zarar veren nefsi ihmal ediyorsun. Çünkü aile efradının gayeleri, sana dünya maişetini bulandırmaktır. Eğer düşünürsen anlarsın ki maişet, ahiret maişetidir ve ahirette sonsuz ve daimî nimet vardır. Ahiret maişetini ise senin için bulandıran sadece nefsindir. Bu bakımdan nefsin başkasından daha fazla cezaya müstehaktır.




30) Ashâb-ı Kirâm'dan Gazvan isimli birisi bilinmemektedir; ancak Tabiînden Gazvan b. Utbe b. Gazvan el-Mazinî vardır ve babası meşhur bir sahabî'dir. Muhtemelen burada o kasdedilmektedir. (İthaf'us-Saade)
31) Adı Ebu Mehasır Riyali b. Amr'dır.
32) İbn Ebî Dünya, (hadîs-i munkatı veya hadîs-i mürsel)
33) Adı Mecma b. Samganî et-Teymî'dir. Muttakî bir zattır."
34) Abdulvehhab Ebu Umeyye el-Mekkî. Vuheyb künyesiyle şöhret bulmuştur.
35) Kûfelidir, güvenilir ve hafız bir zat idi. H. 203'de vefat etmiştir.