19.Dua, Rıza'ya Münafi Değildir

Dua eden bir kimse, rıza makamından çıkmaz. Günahları hor görmek, günahkârlara ve günahların sebeplerine kızmak da böyledir. Emr-i bi'l-mâruf (iyiyi emretmek) ve nehy-i an'il-münker (kötüyü yasaklamak) ile günahları kaldırmaya çalışmak da rızaya zıt düşmez. Mağrur ve tembellerden bazı kimseler burada yanılmış ve günahların, fısk u fücûr ve küfrün Allah'ın kaza ve kaderinden olduğunu iddia etmiş ve 'rıza göstermek vacibdir' demiştir. Bu ise tevili bilmemezliktir. Şeriatın sırlarından gafil olmaktır.

Duaya gelince, biz dua ile Allah'a kulluk yapıyoruz. Dua bölümünde naklettiğimize göre gerek Hz. Peygamber'in dualarının çokluğu ve gerekse diğer peygamberlerin duaları buna delâlet ederler. Oysa Hz. Peygamber rızanın en yüksek makamında idi. Duadan dolayı Allah Teâlâ, bazı kullarını şu ayetiyle övmüştür:

Gerçekten onlar hayırlara koşarlar. Umarak ve korkarak bize dua ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya/90)

Günahları inkâr etmeye, hor görmeye ve onlara razı olmamaya gelince, Allah Teâlâ bununla da kullarını, kulluk yapmaya zorlamıştır. Buna rıza gösterdiklerinden dolayı onları yererek şöyle buyurmuştur:
Dünya hayatına razı olup onunla rahat edenler.(Yunus/7)

Geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler.(Tevbe/93)

Meşhur bir haberde şöyle denilmektedir:
Kim bir münkeri görüp ona rıza gösterirse sanki o münkeri yapmış gibidir.Şerre delâlet eden, şerri işleyen gibidir,73

İbn Mes'ud şöyle dedi: 'Kul, münker işlenirken yanında olmadığı halde işittiğinde ona rıza gösterirse, münker sahibinin günahı kadar onun boynuna günah yüklenir'.
Bu söz üzerine İbn Mes'ud'a şöyle soruldu: 'Bu nasıl olur?' 'Ona münkerin işlenildiği haberi gelir ve o da ona razı olur! Eğer bir kul doğuda öldürülürse, başka bir kimse de batıda onun öldürülmesine razı olursa, onun öldürülmesine ortak olur' dedi.74

Allah Teâlâ hayırlar hususunda yarışmayı ve gıpta etmeyi, şerlerden de korunmayı emretmiştir.
Kî sonu misktir. İşte yarışanlar bunun için yarışsınlar.(Mutaffiîn/26)

Haset ancak iki şeyde vardır:
1. Allah ona hikmeti vermiş, o da hikmeti halk arasında yayar ve öğretir.
2. Allah ona mal vermiştir ve aynı zamanda o malı hak yolunda harcamaya şevketmiştir.75

Başka bir lâfızda: Allah ona Kur'an'ı vermiştir. O da gece ve gündüz Kur'an ile kaim olur. Kişi, gıpta ederek şöyle der: 'Eğer Allah Teâlâ, bu adama verdiğini bana verseydi onun yaptığını ben de yapardım!'

Kâfir, fâsık ve fâcirlerin buğzuna ve onların yaptıklarını inkâr etmeye ve onlardan nefret etmeye gelince, bu hususta vârid olan ayet ve hadîsler sayılamayacak kadar çoktur.
Mü'minler mü'minlerden ayrılıp kâfirleri dost edinmesin! Kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz.(Âlu İmran/28)

Ey iman edenler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin!(Mâide/51)

İşte kazandıkları (günahları)ndan ötûrü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine böyle takarız.(En'âm/129)

Allah Teâlâ, mü'minden bütün münâfıklara ve her münâfıktan da bütün mü'minlere buğzetmek için söz almıştır.76

Kim bir kavmi severse ve onları kendisine velî edinirse, kıyamet gününde onlarla beraber haşrolunur.78

İman kulplarının en kuvvetlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.79
Bunun delillerini 'Allah Yolunda Sevmek ve O Yolda Buğzetmek', 'Sohbet Adabı', 'Emr-i bi'1-Ma'ruf ve Nehy-i an'il-Münker' kitablarında beyan etmiştik.

Soru: Allah'ın kaza ve kaderine razı olmak hakkında hadîs ve ayetler vârid olmuştur. Günahların kaza ve kader ile olmaması muhaldir ve tevhîd'e zıddır. Eğer Allah'ın kazasıyla olmuşsa, onu hor görmek ve ondan nefret etmek Allah'ın kazasını hor görmek demektir. Bu bakımdan bu iki şeyin arasını nasıl bulabiliriz? Acaba aynı şey hakkında hem razı olmamak, hem de razı olmak nasıl bir arada olur?

Cevap: İlimlerin sırlarına vakıf olmakta kusurlu ve aciz olanlar için bu karışık konulardandır. Hatta bir grup için o kadar karışık olmuş ki onlar münkerlere susup itiraz etmemeyi rıza makamlarından bir makam sanmışlardır. Buna, katıksız cehalet olduğu halde 'güzel ahlak' demişlerdir. Aksine deriz ki: Rıza ve kerâhiyet (hor görmek ve istemek) aynı şey üzerine aynı cihetten ve aynı vecihden gelirlerse birbirlerine zıt düşerler. Bu bakımdan bir şeyi bir yönden hor görmek, başka bir yönden de aynı şeye razı olmak tezat teşkil etmez. Misâli, senin ve aynı zamanda düşmanlarından bazılarının düşmanı olan bir kimse ölürse, düşmanımın düşmanı öldü diye onun ölümünden hoşlanmazsın. Fakat düşmanının ölmesi hasebiyle de razı olursun. İsyanın da böyle iki yönü vardır. Allah'ın fiili, ihtiyar ve iradesi olması hasebiyle bir yönü vardır ki kişi mülkün sahibi olan Allah'a teslim olmak için razı olur. O'nun oradaki yaptığına da razı olur. Kula nis-betle diğer bir yönü daha vardır. Bu isyanı yapan kulu rahmetten uzaklaştırmış ve buğz sebeplerini musallat kılmıştır. Bu bakımdan münker ve yerilmiştir.

Daha iyi anlaşılması için bunu bir misal ile açıklayalım: İnsanlar tarafından sevilen birisini ele alalım. Bu adam arkadaşlarma 'Ben, beni sevenlerle sevmeyenleri ayırmak istiyorum. Bunun için de şöyle bir karar aldım: Bir kişiyi seçip ona işkence ecleceğim, onu aleyhimde konuşmaya zorlayacağım. O benden nefret edip aleyhimde konuşmaya başlayınca o ve onu sevenler benim düşmanım olacak, ondan nefret edenler ise benim dostum olacaklar' dedi ve dediği gibi de yaptı. Birini seçip ona işkence etti. O da kötü şeyler söyledi ve düşmanlığın sebebi olan nefret meydana çıktı. Bu adamı gerçekten seven ve sevginin şartlarını bilenlerin yapması gereken şey şöyle demeleridir: 'Dost ve düşmanını tanımak için senin aldığın tedbir yerindedir. Biz bunu onaylıyoruz ve bundan memnunuz. Senin tedbirin, isteğin ve işin olduğu için bunu uygun buluyor ve kabul ediyoruz. Yaptığın işkenceden dolayı adamın, sana kötü şeyler söylemesini kınıyoruz.

Çünkü onun vazifesi, bu işkenceye sabretmekti. Fakat senin iraden onun sabretmeyeceği hakkında olduğu için, senin iradene uygun olarak onun boyle davranmasını uygun buluyoruz. Çünkü iraden tahakkuk etmeseydi bu, senin için bir eksiklik olurdu ve biz bunu çirkin görürdük. Ancak bu şahsın böyle yapması, cemalinin gereği hilâfına sana karşı nefret besleyip cephe alması ve buii|arm kendisine nisbet edilmesi bakımından, yaptıklarını hoş görmüyoruz. Çünkü ona yakışan, senin işkencene katlanıp sana hakaret etmemekti. Bizim çirkin gördüğümüz senin tedbir ve iraden değil, onun sabretmeyip karşılık vermesidir. Bu nedenle senin ondan nefret etmen bizce normaldir. Senin muradın bu olduğu için biz de onun davranışına kızarız. Çünkü muhabbetin gereği, dostunun dostuna dost, dostunun düşmanına düşman olmaktır. Adamın sana düşman olmasına gelince, senin iraden olması açısından bunu kabul ederiz, fakat onun bu davranışının kendi kazancı olması bakımından ondan nefret ederiz. Sana kızıp düşman olduğu için biz de ona kızıp düşman oluruz. Onun sana kızmasını, kendi fiili olduğu için çirkin görüyoruz. Fakat senin iradene uygun olması bakımından biz de kabul ediyoruz. Buradaki çelişki 'Senin iradene uygun olması bakımından uygun görüyoruz' ve yine 'Senin iradene uygun olması bakımından çirkin buluyoruz' demektir. Fakat onun fiili ve iradesi olması bakımından uygun olup, başkasının vasfı ve yapması bakımından mekruh olmasında bir çelişki yoktur. Bir yönden hoş görülüp, bir yönden hoş görülmeyen şeyler bunun şahididir. Bunun benzerleri de sayılamayacak kadar çoktur.

Allah'ın şehvet ve isyanın sebeplerini kula musallat edip, o sebeplerin de onu masiyetin sevgisine çekmesi, bu sevginin de onu isyana sürüklemesi, tıpkı yukarıda verdiğimiz misaldeki olaya benzer. Adamı dövmek, onu ya kızmak ya da kötü şeyler söylemeye sürükler.

Allah'ın isyan edene kızmasına gelince, her ne kadar bu kimsenin mâsiyeti Allah'ın tedbiriyle de olsa küfredilenin kendisine küfredenden nefret etmesine benzer ve her ne kadar küfredenin küfrü, Allah'ın mâsiyet sebeplerini yaratmasına, ilahî meşiyetin ezelde böyle karar verdiğine delâlet ederse de Allah'ı seven her kula, Allah'ın kızdığına kızmak, Allah'ın huzurundan uzaklaştırılana düşmanlık yapmak düşer. Her ne kadar o uzaklaştırılan insanı kahrı ve kudretiyle düşmanlığına ve muhalefetine Allah zorlamış ise de... O uzaklaştırılmış, kovulmuş ve huzur-u ilâhî'den atılmıştır, zorla Allah'ın uzaklaştırmasıyla uzaklaştırılmış ve Allah'ın zorlamasıyla tardedilmiş olsa bile... Yakınlık derecelerinden uzaklaştırılan bir kimsenin bütün muhibler nezdinde buğzedilmiş olması uygundur ve bu da mahbuba uygun hareket etmek için yapılmalıdır. Mahbub uzaklaştırmak suretiyle gazabını kim için belirtmişse, muhibler de gazablarını onun için belirtip mahbuba uygun hareket etmelidirler. İşte Allah için buğz ve Allah için sevgiden vârid olan bütün haberler ve kâfirlere karşı gösterilen nefretteki mübalağa, Allah'ın kazası olması hasebiyle ve Allah'ın kaza ve kaderine rıza göstermekle beraber böyle yapılması, bu izahlarla anlaşılmıştır. Bütün bunlar ifşası yasak olan kader sırrından yardım alır. Hayır ve şerrin ikisi de meşiyyet ve iradeye dahildirler. Fakat şer istenilmeyen, hayır ise makbul bir istektir.

Bu bakımdan kim 'şer Allah'tan değildir' derse o cahildir. Yine 'hayır ve şerrin ikisi de Allah'tandır' deyip rıza ile kerahiyet arasında fark görmeyen bir kimse de kusurludur. Buradan per-deyi kaldırmaya ruhsat yoktur. Bu bakımdan en iyisi sükût edip şeriatın edebiyle edeplenmektir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kader Allah'ın sırrıdır. Onu ifşa etmeyiniz!
Bu, mükaşefe ilmiyle ilgilidir. Bizim şimdilik gayemiz; halkı kendisiyle kulluk yapmaya mecbur kıldığı ilâhî kaza ve kadere rıza göstermek ile Allah'ın kazasından olduğu halde günahlara buğzetmenin arasını bulmanın imkânını belirtmektir. Oysa buradaki sırrı keşfetmeye ihtiyaç kalmaksızın hedef belirdi. Bununla şu da anlaşılır. Mağfiretle günahlardan masun kalmak ve din hususunda yardımcı olan diğer sebeplerle dua etmek, Allah'ın kazasına razı olmaya zıt değildir; zira Allah Teâlâ kullarını dua ile kulluk yapmaya çağırmıştır.

Dua saf zikri, kalbin korkusunu, yalvarmanın inceliğini gösterir. Bu da kalplerine cila ve keşif için anahtar olur. Lütfun meziyetlerinin arka arkaya gelmesine sebep olur. Nasıl ki testiyi yüklenmek, suyu içmek, susuzluktaki ilâhî kazaya razı olmaya zıt düşmüyorsa, aynen onun gibi, susuzluğu gidermek maksadıyla su içmek de bir sebeptir. Sebeplerin müsebbibi onu tertip etmiştir. Aynen bunun gibi dua da bir sebeptir. Allah Teâlâ onu tertip ve emir buyurmuştur. Biz daha önce Allah'ın sünnetine uygun olduğu için sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir demiştik. Biz bunu Tevekkül kitabında saymıştık. İşte bu rızaya zıt değildir. Çünkü rıza tevekküle bitişik bir makamdır ve onunla beraberdir. Evet! Şikayet biçiminde belayı izhar etmek, kalben Allah Teâlâ'nın bu yaptığını inkâra kalkışmak rızaya zıddır. Şükür yoluyla ve Allah'ın kudretinden perdeyi kaldırmak suretiyle belayı izhar etmek rızaya zıt değildir. Seleften biri şöyle demiştir. "Yaz mevsiminde şikayet şeklinde 'bu sıcak bir gündür' dememesi, kişinin Allah'ın kazasına güzelce razı olmasındandır". Kış gününe böyle demek ise, şükürdür. Şikayet her durumda, rızaya zıt düşer. Yemekleri kötülemek, Allah'ın kazasına razı olmaya zıt düşer; zira sanatı kötülemek onu yapanı kötülemektir. Oysa bütün yemekler Allah'ın sanatıdır.

Birinin 'Fakirlik bela ve meşakkattir. Çoluk çocuk üzüntü ve yorgunluktur. Sanat yorgunluk ve meşakkattir' demesi, rıza makamına zarar getirir. Aksine en uygunu; tedbiri Müdebbirine, memleketi sahibine teslim etmesidir ve Hz.Ömer'in dediği gibi demesidir: 'Ben zengin veya fakir olduğum halde sabahlamama önem vermem. Çünkü hangisinin benim için daha hayırlı olduğunu bilmiyorum'.




73) Ebu Mansur Deylemî
74) İbn Adîy
75) Müslim
76) Irâkî aslına rastlamadığını söylemiştir.
77) Daha önce geçmişti.
78) Taberânî
79) İmam Ahmed