Başkasını Nefsine Tercih Etmenin Fazileti

Cömertlik ve cimrilik, birkaç dereceye ayrılır. Cömertliğin en yüksek derecesi îsardır. İsar demek, ihtiyacı olduğu halde cömertlik yapmak demektir. Cömertlik ise, muhtaç olmadığı şeyi, muhtaç olana veya muhtaç olmayana vermek demektir. Fakat mala ihtiyacı olduğu halde cömertlik yapmak nefse daha ağır gelir. Nasıl ki cömertlik bazen, ihtiyacı olduğu halde insanı başkasına verecek dereceye yükseltiyorsa, cimrilik de bazen ihtiyacı olduğu halde insanı kendi nefsinden bile esirgemeye sürükler. Nice cimri vardır ki malı kıskıvrak tutar. Hasta olur, tedaviye gitmez! Canı istediği halde paraya kıyamadığı için alıp yemez. Eğer bedava olursa yer.

İşte böyle bir kimse ihtiyacına rağmen nefsine karşı cimrilik yapan bir kimsedir. Öbür kimse, muhtaç olmasına rağmen başkasını nefsine tercih eden kimsedir. Bu iki kişinin arasındaki farkı düşün! Çünkü ahlâklar ilâhî vergilerdir. Allah Teâlâ dilediği yere ahlâkları koyar! Cömertlik hususunda îsardan daha büyük bir derece yoktur. Nitekim Allah Teâlâ ashab-ı kirâmı överek şöyle buyurmuştur:

Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, (hicret edenleri) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar başarıya erenlerdir.(Haşr/9)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Bir kişinin istenilen bırşeye iştahı çekerse, buna rağmen şehvetini geriye itip başka bir kardeşini nefsine tercih ederse, onun günahları bağışlanır.127

Aişe validemiz (r.a) şöyle der: Hz. Peygamber, dünyadan ayrıldığı güne kadar hiçbir zaman üç gün arka arkaya doymadı. Oysa biz isteseydik doyabilirdik. Fakat bizler başkasını kendimize tercih ederdik.128

Hz. Peygamber'e bir misafir geldi. Hz. Peygamber, aile efradının yanında misafirine yedirecek birşey bulamadı. Bu esnada ensar-ı kirâmdan bir kişi Hz. Peygamber'e geldi. Misafiri alıp evine götürdü. Sonra misafire yemek ikram etti. Hanımına çırayı söndürmesini emretti. Elini, sanki misafirle beraber yiyormuş gibi uzatıyor, fakat yemiyordu. Misafir, yemeği bitirinceye kadar bu hâl böyle devam etti. Sabahladığı zaman Hz. Peygamber şöyle dedi:

Bu gece misafirinize gösterdiğiniz güzel davranışınızdan Allah Teâlâ memnun olmuştur! Bunun üzerine 'Onlar verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları bile olsa (muhacirleri) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar başarıya erenlerdir'. (Haşr/9) ayeti nâzil oldu.129
Bu bakımdan cömertlik, Allah Teâlâ'nın ahlâkından biridir. Îsar ise cömertlik derecelerinin en yücesidir. Îsar ahlâkı Hz. Peygamber'in (s.a) edebindendi. Hatta Allah Teâlâ buna azim (büyük) diye isim vererek şöyle buyurmuştur:

Gerçekten sen pek büyük (azim) bir ahlâk üzerindesin. (Kalem/4)

Sehl et-Tusterî der ki: Hz. Musa (a.s) şöyle niyazda bulunmuştur. 'Ya rabbî! Muhammed'in ve ümmetinin bazı derecelerini bana göster!' Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey Musa! Senin buna gücün yetmez. Fakat ben onun menzillerinden birini, büyük ve faziletli bir menzili sana göstereyim ki o menzilinden dolayı onu senden de, bütün mahlûkattan da üstün kıldım.

Râvi der ki: Hz. Musa'ya göklerin melekûtu göründü. Hz. Musa, bir menzile (manevi mertebeye) baktı. Neredeyse, o mertebe-nin nûrlarından ve Allah'a yakınlığından dolayı Musa helâk olacaktı. Musa (a.s) tekrar şöyle dilekte bulundu: 'Yarab! Sen Muhammed kulunu ne ile bu şerefe nail ettin?' Allah Teâlâ dedi ki:

Mahluklar arasında hassaten ona vermiş olduğum bir ahl-âktan dolayı onu bu şerefe nâil ettim. O da îsârdır. Ey Musa!Ümmet-i Muhammed'den herhangi bir kimse hayatında bir defa îsarı kullanmışsa, benim huzuruma geldiğinde onu hesaba çekmekten hayâ ederim. Ona cennetimin dilediği köşesinde yerleşme imkânını bahşederim!

Denildi ki, Abdullah b. Câfer (r.a), bahçelerinden birine gitti, Bu esnada başka bir kavmin hurmalığına vardı. Orada çalışan siyah bir hizmetçi gördü. Hizmetçi yemeğini yemeye oturduğu zaman yanına bir köpek sokuldu. Hizmetçi ekmeği köpeğe verdi. Köpek onu yedi. Sonra ikinci ve üçüncüyü de verdi. Köpek onları da yedi. Abdullah da bakıyordu. Hizmetçiye şöyle sordu:
-Günde kaç ekmek nafakan var?

-İşte senin gördüğün kadar.

-O halde bu köpeği neden kendi nefsine tercih ettin?

-Burası köpeğin bulunacağı bir yer değildir. Muhakkak bu köpek uzun bir yoldan aç olarak gelmiştir. Ben de o aç iken doymayı iyi görmedim.

-O halde akşama kadar ne yapacaksın?

-Bugün bütün gün aç kalacağım!

Abdullah b. Câfer dedi ki: 'Ben cömertliğimden dolayı kınanıyorum. Oysa şu çocuk benden daha cömerttir!' Bunun üzerine Abdullah, o bostanı, hizmetçiyi ve o bostanda bulunan âletlerin tamamını sahibinden satın aldı. Köleyi azad etti ve orayı köleye hibe etti.
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in ashabından bir zata bir koyun kellesi hediye edildi. O 'Benim kardeşim benden daha muhtaçtır' deyip başkasına gönderdi. Böylece onların herbirisi o kelleyi diğerine gönderiyordu. Sonunda, kelle yedi evi dolaşıp yine birinci eve döndü.

Hz. Ali, hicret gecesinde Hz. Peygamber'in yatağında uyudu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Cebrâil ile Mikâil'e vahy göndererek 'Ben ikinizi kardeş yaptım ve birinizin ömrünü diğerinizin ömründen daha uzun kıldım! Hanginiz arkadaşına uzun ömrünü bahşedecek?' dedi. Bunun üzerine herbiri kendisinin daha uzun yaşamasını istedi. Allah Teâlâ onlara vahy göndererek 'Siz Ali b. Ebî Tâlib gibi olamazsınız? Onunla peygamberim Muhammed'i kardeş yaptım, O, Hz. Peygamber'in yatağında yattı. Nefsini ona feda etti. Onun yaşamasını seçti. Bu bakımdan ikiniz de yeryüzüne inin. Onu düşmanından koruyun' dedi. Bunun üzerine Cebrail (a.s) Hz. Ali'nin baş ucunda, Mikâil de ayak ucunda nöbet beklediler. Cebrâil (a.s) dedi ki: 'Ey Ebu Tâlib'in oğlu! Aferin senin gibisine! Allah Teâlâ seninle meleklere karşı iftihar ediyor'. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti gönderdi.

İnsanlardan öylesi de var ki canını, Allah'ın rızasını kazanmaya satar. Allah da kullarına çok merhamet edicidir.(Bakara/207)

Ebu Hasan el-Antakî'den şöyle rivayet ediliyor: Bu zâtın yanında otuz küsur şahıs toplandı. Horasan şehirlerinden Rey şehrine yakın bir köyde kalırlardı. Onların sayılı ekmekleri vardı. Hepsini doyurmazdı. Bunun üzerine ekmekleri parçaladılar. Çırayı söndürdüler ve yemeğe oturdular. Yemek yenildikten sonra sofranın olduğu gibi kaldığını gördüler. Onların hiçbiri ondan birşey almamıştı. Kardeşini kendi nefsine tercih etmek için böyle yapmışlardı.
Rivayet ediliyor ki, hadîs ilmi'nde emîr'ul-mü'minîn sayılan Şu'be b. Haccac'a bir dilenci geldi. Onun yanında birşey yoktu. Dilenciye vermek üzere evinin tavanından bir mertek çıkarıp verdi. Sonra dilenciden özür diledi.

Huzeyfe el-Advî şöyle anlatıyor: Yermuk (Şam'da bir yerdir) savaşında elimde biraz su olduğu halde, yaralılar arasında amcamın oğlunu arıyordum ve diyordum ki: 'Eğer amcamın oğlunda bir hayat emaresi varsa, ona su içireceğim ve yüzünü bu su ile sileceğim'.
Gezerken amcamın oğlunu gördüm. 'Sana su içireyim mi?' diye sorunca bana işaret ederek içir dedi. O sırada başka bir kişinin Ah! Su! dediğini işittik. Amcamın oğlu bana 'suyu ona götürüp vermemi' işaret etti. O kişiye vardım, Hişam b. As olduğunu gördüm. Ona 'Sana su içireyim mi?' dedim. O sırada başka birinden ah diye bir ses geldi. Hişam, suyu ona götürmemi işaret etti.Ona varınca baktım ki ölmüş. Hişam'a döndüm. Baktım ki o da ölmüş! Amcamın oğluna geldim, baktım ki o da ölmüş! Allah'ın rahmeti hepsinin üzerine olsun!

Abbas b. Dehka şöyle anlatıyor: "Bişr el-Hafî hariç, hiç kimse dünyaya geldiği gibi, dünyadan çıkmamıştır. Şöyle ki: Hâris hasta yatıyordu. Bir kişi gelip ihtiyacını söyledi. Hâris, gömleğini çıkarıp adama verdi. Emanet olarak gömlek aldı ve o emanet aldığı gömlekle can verdi".

Bir sûfîden şöyle rivayet ediliyor: Biz Tarsus'ta bulunuyorduk. Orada bir grup teşkil ettik. Oradan cihada çıktık. Şehirden bir köpek bizim arkamıza takıldı. Kapının dışına çıkınca baktık ki ölü bir hayvan vardır. Bunun üzerine bir tepeye çıkıp oturduk. Arkamıza takılan köpek leşi görünce şehre dönüverdi. Bir saat sonra beraberinde yirmi köpek olduğu halde o leşin yanına geldi. Kendisi bir kenara oturdu. O köpekler leşe daldılar. Onlar leşten yiyorlar, öbür köpek de oturmuş onları seyrediyordu. Leş bitip, sadece kemik kalıp köpekler şehre dönünceye kadar bekledi. O zaman kalkıp kemiklerin yanına geldi. Kalan şeylerden birazcık yedi. Sonra o da gitti.

Biz îsâr hakkındaki evliyanın hallerinden bir kısmını Fakr ve Zühd bölümünde zikretmiştik. Burada onları tekrar etmeye ihtiyaç yoktur. Tevfîk Allah'tandır. Allah'ı razı eden hususta Allah'a tevekkül edilir!

_______________

127)İbn Hibban, Zuafâ; Ebu Şeyh, Sevab
128)Beyhâkî, Şuab'ul-İman
129) Müslim, Buhârî
130) İmam Ahmed, (İbn Abbas'tan). ve Hâkim. İmam Ahmed'in rivayetinde Cebrâil ile Mikâil bahsi yoktur. Irakî bu ziyadenin herhangi bir aslına rast-lamadığını kaydeder. İmam Ahmed, hadisin münker olduğunu söylemiştir.