MENFAAT TEMİNİNDE ÖLÇÜ

Müslümanlar, gerek ferdî ve içtimaî sahada, gerekse ticari faaliyetlerde sadece menfaat temin etmek için hareket etmemeli; fesada yol açacak ve insanlara zarar verecek hareketlerden uzak durmayı prensip haline getirmelidir. Menfaat, gaye haline getirilecek olursa, kişiyi onu elde etme hırsı kuşatır ve başka bir şey düşünmez hale getirir. Zarar görmeyi de zarar vermeyi de tasvip etmeyen İslâm, herhangi bir çalışmada, failine menfaat ve fakat etrafa mazarrat getiren bir işe izin vermemiş, şaşmaz ve şaşırtmaz bir ölçü olarak, "Defi mefâsit celbi menâfiden evlâdır" düstûrunu koymuştur.

İmanlı bir kimse, "Kârlı bir iştir" diyerek ve hukukî müeyyidelerin boşluklarından faydalanarak, yahut gizli yollarla, içki veya uyuşturucu maddeler satamaz, satmamalıdır. Bir alışveriş, sadece menfaat yönünden ele alınmamalı, insanlığın zarar görmemesini kendi çıkarına tercih etmelidir.

Bu noktadan hareket eden ve kimseye zarar vermemeyi şiâr edinen bir müslüman, bir kimsenin evinin bitişiğine açacağı demirci dükkanı ile, komşusuna zarar verecekse bu işten sarfı nazar etmelidir. "Benim ticarî hayatıma kimse karışamaz. Zira bu işte benim menfaatim vardır" sözü, İslâmî ölçülere riayet eden bir kimsenin ağzına yakışmayan bir laftır. Zira kâmil bir müslüman, din kardeşine gelecek zararın def'ini kendi menfaatından daha mühim bir mesele olarak kabul eder. Şair ne hoş ifade etmiştir:

Tasavvuf, yâr olup bâr olmamaktır;
Gül, gülzâr olup hâr olmamaktır.