MİLLİ İNTİHAR

Şehevî arzulara düşkünlük, ailevî meselelere karşı alâka­sızlık, resmî karı-koca hayatından nefret ve evlilik müessesesi bahsindeki gevşeklik gibi unsurlar, ilerleye ilerleye, kadınlık ma­deninin en yüksek, en şerefli ve en muhterem cazibe ve zevkini teşkil eden "anne olmak" hissini de hemen hemen ortadan kal­dırmıştır.

Sadece medeniyet ve devletin değil, insanlığın ve beşer neslinin devam ve bekası için de zarurî bulunan "annelik" mefhumu meçhule karışmıştır. Bir taraftan doğum kontrolü, gebe kalmamak için alınan tedbirler, öbür taraftan çocuk düşür­mek, daha dünya ışığı görmeden onları ana rahminde boğmak gibi fiiller anneliğin ve anne muhabbetinin yerine geçmiştir. Amerika'da gebeliğe mani olucu ve doğumu önleyici tedbirlere tevessül edilmesi gibi fiiller, bütünüyle, cezaî müeyyide altına alınmış olmasına rağmen, bu gibi vak'alar her genç kız ve erke­ğin şahit olduğu hususlar arasındadır. Kanunen mahzurlu gö­rüldüğü halde, her yerde, hatta denebilir ki bütün bakkal dükkânlarında hamileliği önleyici ilâç ve âletler serbestçe satıl­maktadır. Bu gibi âlet ve ilâçların sadece serbest iş muhitlerinde çalışan kadınlar tarafından kullanıldığnıı zannetmeyiniz. Onla­rı, aynı zamanda mektepli kızlar ve kolej talebeleri de ceplerin­de ve çantalarında daima hazır bulundurmaktadırlar. Neden mi diyeceksiniz? Olur ya, herhangi bir fırsat zuhur edebilir, ve insan, gönlünün hoşlandığı bir dosta rastlayabilir. Bir arkadaş çıkar, onunla buluşmak icap eder. Peki, bu arkadaş veya dos­tun cinsî muamelelere ait âlet ve ilâçları kazara yanında taşıma­ması veya onları evde unutması her zaman için mümkün değil midir? İşte bu sebeple, imkân nisbetinde, tedbirli hareket etmeli, birkaç dakikalık zevk uğruna insanın başını belâya sokucu ih­malkârlıklardan sakınmalıdır.
Hâkim Lind'in fikirlerini takibe devam ediyoruz:

"Henüz ortaokula gitmekte olan 495 küçük yaşta kız çocuğu ile konuştum. Onları bana şöyle tarif etmişlerdi:

"Bütün cinsî muameleleri, erkek arkadaşlarıyle birlikte, fiilen tecrübe etmişlerdi. Bununla beraber içlerinden ancak 25 tanesi hâmile kalmıştı. Diğerleri, daha evvel lüzumlu tedbirleri almiş oldukları için gebe kalmaktan kurtulmuştu. Fakat gebeliğe mani olucu tedbirlerin müessir olmadığı hallerde tabiatiyle çocuk doğuyordu.
"Kızların ifadelerine bakarsanız, seksüel faaliyetlerle ilgili hususlarda ne derece bilgi sahibi olduklarını anlayabilirsiniz."

Kendi anlayışlarına uygun bir hürriyet havası içinde hayatla­rına devam etmek ve serbestliklerine halel getirmemek için, bâkire kızlar, diyelim ki, izah ettiğimiz tedbirlere başvurmaktay­dı.


Evli kadınlara gelince:

Onların bu gibi tedbirlere başvurmalarının sebebi çocuk korkusuydu. Zira çocuk mevzuu, başlı başına bir problemdir. Yetiştirilmesi, eğitim ve öğretimi ile ilgili hususlarla ciddî şekilde ilgilenilmesi icap ediyordu. Fakat hatunların (!) bu gibi mesele­lere ayıracakları zaman ve sarfedecekleri enerji ve sabırları var mıydı? İşte çocuk istememelerini sebebi buydu. Sonra, başka ih­timalleri de düşünüyorlardı. İnsanlık hali, olur ya, bir gün gelir kocalariyle kavga edebilir ve boşanmaya mecbur olabilirlerdi. O takdirde neden çocuk problemi elini ayağını bağlasındı?
İşte bu zihniyetin neticesinde kadınlar, umumiyetle, anne ol­maktan nefret ediyordu. Ve şöyle diyorlardı:
"- Hayatın tadını çıkarmak varken neden çoluk çocukla uğraşalım? Onların hayhuyuna ve zırıltılarına niçin katlanalım?"
Çocuk mevzuunda kadınları tereddüde sevkeden sebepler den birisi de şuydu:
"-Çocuk doğurmak kadının güzelliğini bozabilir, cazibesini kaybettirebilirdi. Ya ileride kocalarından ayrılmak mecburiyetin­de kalırlarsa? Böyle bir durumda diğer erkeklerin alâkasını çek­meleri mümkün müydü?" (Mac Faddin, Manhood and Marriage İnsanlık ve Evlilik)