Japonya’da Kadınlara Ayrı Vagon

Önemli ve ibretli bir haber. Kaynağı 13 Haziran 2005 tarihli Le Monde gazetesi. Başlığı: “Tokyo’da kadınlara ayrılan vagonları herkes destekliyor.” Haberin özetle mahiyeti şu:

İki aydan beri Tokyo’nun bazı trenlerinde kadınlar için ayrı vagonlar ayrılmış ve uygulama herkesin desteğini kazanmış. Hattâ bazı erkek yolcular, lâtife üslubuyla “Oh, hiç olmazsa bundan sonra kadınları rahatsız etmek iftirasından korunmuş olurum...” diyormuş.

Japonya’daki banliyö trenleri bilhassa işe gidiş ve işten dönüş saatlerinde tıklım tıklım doluyormuş. Hattâ orada bazı istasyonlarda bir ayağını trenin içine atıp da öteki ayağı dışarıda kalmış olanları vagonun içine tıkmak için özel memurlar varmış.

Bu kalabalıkta bazı terbiyesiz ve ahlâksızlar, genç kadın ve kızlara elle sarkıntılık yapıyormuş. Suç sabit olduğu taktirde cezası 420 Euro imiş.

1990’lı yılların başında ahlâksızın biri “Bir elleyicinin anıları” adıyla bir de kitap yayınlamış. Trenlerde kadınlara sarkıntılık etmenin yollarını ve metodlarını anlatıyormuş. Kadın derneklerinin şikayeti üzerine kitap toplatılmış ama toplatılıncaya kadar 50 bin nüsha satılmış.

İşin başka tarafları da varmış. Vagondaki kalabalıkta birden bir kadın ciyak ciyak feryat ediyor, yanındaki erkek tarafından ellendiğini iddia ediyormuş. Aslında böyle bir şey yokmuş. Lakin adamcağız iftiradan, rezillikten ve 420 Euroluk cezadan kurtulmak için kadına bir miktar susma ve şikayet etmeme parası verip canını kurtarabiliyormuş.

Geçen sene, Avrupa’nın en medenî ve ileri ülkesi olan İsveç’te de kadınlar için ayrı tramvay vagonları olduğunu bir dergide okumuştum.

Gelelim bize:

Kadın ve kız yolcuların rahat ve huzurlu seyahat etmeleri için onlara mahsus otobüsler, vagonlar tahsis edilse birtakım sahte medeniyetçiler yaygarayı basarlar.

– Efendim hangi devirdeyiz, trenlerde, otobüslerde haremlik-selamlık mı başlatılıyor? Olamaz böyle bir şey! Bu uygulama laikliğe, çağdaşlığa, uygarlığa aykırıdır. Şeriat en büyük tehdit ve tehlikedir...

– Ülkemiz gericilik karanlıklarına itilmektedir...

– Çağdışı güçler harekete geçmiştir...

Falan filan...

Dünyanın bütün ileri, medenî, demokrat, insan haklarına bağlı ve saygılı, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş ülkelerinde tesettürlü kız öğrenciler üniversitelere gidip okuyabiliyorlar ama bizde böyle bir hak yoktur.

Gerekçeleri uygarlık, çağdaşlık ve laikliktir.

Samimî midirler?

Kesinlikle değildirler.

Kızların başörtüsüyle okuması medeniyete, çağdaşlığa, demokrasiye, ileri olmaya engel teşkil etseydi, İngiltere’de böyle bir uygulama olmazdı.

Üstelik orada, diğer birçok medenî ülkede olduğu gibi, ilkokuldan itibaren başörtüsü serbesttir. Geçenlerde bir kızcağız çarşafa girerek okuluna gitmişti. Okul bu kıyafeti kabul etmemişti. Kız, yüksek mahkemeye müracaat etti. Avukatlığını da başvekilin hukukçu hanımı yaptı. Dava kazanıldı ve kız şimdi sımsıkı çarşafıyla okula gidip geliyor.

* Demokrasi budur.

* İnsan hakları budur.

* Hürriyet budur.

* Medeniyet budur.

Biz öyle acayip bir ülkede yaşıyoruz ki, başbakan başı örtülü eşini resmî resepsiyonlara götüremiyor.

Çağdaş geçinenler Atatürk’ü kendilerine kalkan yapıyor.

Atatürk’ün annesi çarşaflı, başörtülüydü.

Sonradan boşandığı eşi Latife Hanım da sımsıkı tesettürlüydü.

Atatürk’ün İslâmî ve şer’î tesettür konusunda beyanatı vardır. Tesettürü haklı ve doğru bulmaktadır.

Atatürk zamanında kadınların kıyafetine dair herhangi bir kanun çıkartılmamıştır.

Peki Türkiye’deki bu durum hep böyle sürecek midir?

Ne münasebet! Yanlış hesap Bağdad’tan dönermiş.

Bugünkü yasaklar, tabular hep birer tarihî ârızadır.

Gün gelecek, evrensel insan hakları ilkeleri ülkemizde de tam olarak uygulanacak ve bütün anti-demokratik yasak ve tabular kaldırılacaktır.

Ancak bunun birtakım şartları vardır:

– Çoğunluğun kültür ve zihniyet bakımından şehirli-medenî olması gerekir.

– Çoğunluğun, hayatın her sahasında yeterli sayıda VASIFLI, GÜÇLÜ, ÜSTÜN elemanlar yetiştirmesi gerekir.

– Din ve mukaddesat istismarının (sömürüsünün) kalkması gerekir. Bunun için de Müslümanların şuurlu, uyanık, firasetli olması gerekir.

Birtakım İslâmcılar tesettürü, başörtüsünü ucuz ve kolay bir simge haline getirmişler ve dindar halkın netice itibarıyla mağdur olmasına yol açmışlardır.

İslâm’ın kadınlara ve kızlara gereken hürriyeti, haysiyeti, önemi vermediği iddiası kuru iftiradan, hezeyandan ibarettir.

Hiçbir din, hiçbir sistem, hiçbir ideoloji kadına İslâm kadar değer vermemiştir.

İslâm’da kadın mahremdir. Mahrem demek kutsal demektir.

Medeniyet tesettürle olur.

Çıplaklık vahşet, bedeviyet, medeniyetsizlik demektir.

Avustralya’da, Amazon’da aborjinler çırılçıplak geziyor. Niçin? Vahşi, geri, medeniyetsiz oldukları için.

Başörtüsü kadınların ve kızların tacıdır.

Bu devirde İslâm ile Müslümanlar arasında büyük bir seviye farkı vardır. Müslümanların kurtuluşu ve izzeti bu farkı kapatmalarına bağlıdır.

Yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar yetiştirildiği zaman bütün tabular, yasaklar ortadan kalkacaktır.

Din karşıtlarının gücü yoktur. Onların gücü, Müslümanların güçsüzlüğünden ileri gelmektedir.

Bugünkü durumlarıyla Müslümanlar gerçek iktidar olamaz. Çünkü, muktedir değildirler.

Muktedir olmak ne demektir? Bir örnek vereyim: Şu 70 milyonluk ülkede, günde en az bir milyon satan en tesirli gazeteyi Müslümanlar çıkartabilirlerse muktedir olurlar. Yine, haftada en az 500 bin basan çok etkili bir haber-yorum dergisi çıkartabilirlerse...

Her sahada nal topla ve sonra da “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır” safsatasıyla otomobilin, meskenin, yazlığın, cep telefonunun, ev eşyasının, elbisenin en lüksünü, en israflısını, en pahalısını al. Böyle diyenler ve böyle yapanlarMüslüman müsveddesi, Müslüman karikatürüdür.

Efendiler! “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır”safsatasını bırakın da, onun yerine “Müslüman her şeyin en iyisini yapar” ilkesine sarılın

16 Haziran 2005 Perşembe
(Mehmet Şevket Eygi, Milli Gazete)


Konular