Piknikte Kainatı Okuyan Adam

[size=18px][color=darkred]piknikte kâinatı okumayı öğrenen enişte bey

ZEYNEL ZORBULUT-ALMANYA
Aslında bambaşka inanç vadilerinde geziyordu. Bir Türk’le evlenebilmek için kalben kabul etmese de Müslüman olmuştu. Eşine kendi inancını teklif etmeyi düşündüğü bir dönemde bir pikniğe gitti ve hayatının tüm akışı değişiverdi.
Yaz mevsimi, havaların ısınması; günlerin uzaması ve bol bol güneş depolamanın yanı sıra, çeşitli etkinliklere imza atmanın da müsait zeminini oluşturur. Piknik bunlardan birisidir... Piknik aslında, kâinatın o büyüleyici güzellikleriyle insanları el ele buluşturan ve iç içe kaynaştıran platformun da adıdır.

Almanya’da bir yaz günüydü... Arkadaşlarla bir hafta sonu piknik vesilesiyle bir araya gelerek toplanmıştık. O gün mükemmel bir piknik için aranan tüm şartlar da hazırdı. Sabahın erken saatlerinde arabalarla yollara düşmüş piknik yapacağımız o harika mekâna gelmiştik. Almanya’nın meşhur kara ormanlarının çok sık görüldüğü bir eyalette oturmuş olmamızın avantajını soluyorduk adeta. Piknik yerimiz, tek cümleyle ifade edilecek olursa, usta ressamların tablolarına manzara olacak kadar tabii güzelliklere sahip ve harikaydı...

Film gibi bir hayatın eşiğinde emekleyen bizlerin piknikteki mutluluğu ve sevinci her halimizden belli oluyordu. Çocuklar parkta oyuna dalmış; hanımları kahvaltı hazırlıkları sarmış; beyefendilerden bir kısmı çocuklara iştirak etmiş onlarla oyuna koşarlarken, bir kısmı da hanımlarına yardımcı oluyor. Öte yanda ise kucağında küçük çocukla havuzun kenarındaki banklara kurulmuş, sohbeti koyulaştıranlar da vardı...

Aramıza, uzaktan taşınmış bir aile de katılmıştı. Havuzun başında, ilk defa karşılaştığımız bu beyefendiyle tanıştık. Hanımı Türk; kendisi Türkiye’ye komşu ülkelerden birinin vatandaşı. Türkçe’yi az biliyor. Türkçe’nin yetmediği yerlerde ise sohbeti hemen Almancaya kaydırıyor, konuşmaya devam ediyorduk. Hanımıyla dokuz yıldır evli olduğunu ve yedi kez Türkiye’ye gittiğini ve çok beğendiğini anlattı. Biz de tabii dinlerken, böyle bir enişteye sahip olmanın onur ve gururuyla mest olmuştuk... Bu esnada sofra hazırlanmış; kahvaltıya çağrılmıştık.

Sabahın serinliği.. ağaçların gölgesi altında; dağın yamacından kasabayı ve çevredeki ormanla kaplı alanları seyrederek, güle eğlene sohbetler eşliğinde kahvaltımızı bitirdik. Arkadaşlar ‘Enişte’ beyle yakından ilgileniyor; yabancılık çekmemesi için özen gösteriyorlardı. Bir ara gölün etrafını dolaşırken, enişteyle yalnız kalmıştık. Çeşitli konular üzerinde konuşa konuşa gölün etrafında daire çizmeye devam ediyorduk...

Bir ara mevzu, nasıl olduysa, kitap okumaya odaklandı. Ben, kainat sayfasına serpiştirilmiş olan tüm varlıkların da bir kitap gibi yazılmış olduğuna, mükemmel bir yazar ve tasarımcısının olduğuna inandığımı.. gezip dolaştığımız yerlerdeki manzaralara da işaret ederek; bunlara tesadüf elinin karışacağına hiç ihtimal vermediğimi.. her şeyin yerli yerinde olduğunu, varlıklar arası dayanışma ve yardımlaşmanın arızasız işlediğini sözlerime ekleyerek devam ettim:

“Bütün bunlar bizlere bir ‘İşlettirici’nin varlığından haber vermiyor mu? Baksana, sonsuz merhametiyle her şeyi nasıl da kuşatmış! Bizi çok sevdiği şu gözler önündeki canlı tablonun tebessüm eden çehresindeki gamzesinden okunmuyor mu? Bize bu kadar değer verip yaratan ve varlık sahnesinin merkezine oturtan bizi, başıboş bırakır mı? Öldükten sonra hiç diriltmemek üzere yokluğa terk eder mi?” diyerek anlatıyor, bir yandan da bu bakış açısını bizlere veren büyüklerimizi kalbimden hayırla yâd ediyordum. Enişte beyimiz de beni pür dikkat dinliyordu.

***

NİÇİN SUSTUNUZ, DEVAM EDİN LÜTFEN

Belki sıkılmıştır diye düşünüp biraz ara vermiştim ki, sessizliğin farkına varan enişte bey birden, “Niçin sustunuz? Lütfen devam eder misiniz?” dedi. Ben ise, “Efendim, biraz da siz anlatın ben dinleyeyim!” demekle çok konuştuğumu ve biraz da kendilerini dinlemek istediğimi ima ettim. Enişte konuşmaya başlayınca anladım ki, anlattığım konular onu gerçekten de çok etkilemişti. Müsaade isteyerek; ‘Var oluşumuzun sırlarıyla’ alakalı sorular sormaya başlamış olması bana, çölde yana yakıla su arayan bir insanın misalini hatırlatmıştı... Beni fark edince de kendisini sulak bir vahada bulmuş gibi, susuzluğunu dindirmenin yollarını araştıran enişte, eline uzatılan kâseyi dahi bekleme tahammülü göstermeden testiyi başına dikmişti. Tam neler olduğunu ilk etapta anlamamıştım; ama enişte de bir garipliğin olduğu her halinden belli oluyordu...

Akşam güneşi ise yeni bir günün muştusuna sarılıp ziyasını da başına çekerek bize veda ediyordu. Güneşi ufuktan çeken kudret ne kadar vefalıydı. Hassas ve ince ruhları ilhamla coşturacak kızıllıkları da ihmal etmemişti... Gökyüzünün eşsiz manzarası altında eve dönme hazırlıklarını istemeyerek başlatmıştık. Sıra işin en zor tarafı; vedalaşmaya gelmişti. Çok zor oldu; ama ‘en yakın gelecekte tekrar piknik’ sözünü alarak ayrıldık. Enişte beyle vedalaşırken bana, “Sizi evinizde ziyaret edebilir miyiz?” dedi. Ben de, “Çok memnun olurum!” diyerek karşılıklı adres ve telefonları yazdıktan sonra arabalara binerek o güzel hatıraların renkli kareleri belleklerimizde, evin yolunu tutmuştuk...

Aradan iki gün geçmişti. Akşam evde telefon çaldı. Çocuklar telefonu bana uzattılar. Sesinden bizim enişte bey olduğunu anlamıştım. Birazdan bize gelmek istediklerini ve müsait olup olmadığımızı sormak için aramıştı. Ben de, “Bekliyoruz!” dedim ve yarım saat sonra kapının zili çaldı.

***

ASLINDA BAŞKA DİNE İNANIYORMUŞ

Çaylarımızı yudumlarken enişte, piknikte kendisine “tevhid”le ilgili aktardığım şeylerden çok etkilendiğini söyledi. Tevhid inancının insan ve kâinat için önemini anladığını ve şimdiye kadar da böyle konularla hiç ilgilenmediğini itiraf etti. Hayatının kalan bundan sonraki bölümünü ise yaratılış gayesine uygun şekillendirmek istediğini ve kendisine yardımcı olmamızı rica etti. Tam o esnada bizim duvardaki asılı ezanlı saat; akşam namazının ezanını okumaya başladı. Bitirince de bizim delikanlılarla namaza durduk. Enişte bey bizi izliyordu. Namaz bitince sormak istediği soruları bir bir sordu ve ben de bildiğim kadarıyla izah etmeye çalıştım. Aradan saatler geçmiş olmasına rağmen enişte sanki, ‘yok mu daha?’ dercesine sohbetin bitmesini istemiyordu. Vakit de bir hayli ilerlemişti. En nihayet enişte beyimiz, hafta sonunda kendi evlerine gelmemiz konusunda garanti aldıktan sonra ayrıldılar. Beklenen hafta sonu gelmişti... Eniştenin evinde akşam sofrasında; yemekteyiz. Daha evden içeri adımımı atıp, enişteyi karşımda görür görmez sanki, her an boşalmaya hazır yağmur yüklü kocaman bir bulut parçası haline gelmiş olduğunu fark etmiştim... Çok heyecanlı, sevinçli ve duygu yüklü olduğu her tarafından okunuyordu. Çayımızı içerken konuya da girmiştik. Enişte beyin bizlere anlatmak istediği çok şeylerin olduğunu anlamıştım. Ben fazla bir şey demeden sözü enişte beye bıraktım...

Enişte, “Efendim, her şeyden önce size teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca artık bazı gerçekleri anlatmanın zamanının geldiğini düşünüyorum... Gerçi evlenirken, eşimin ailesinin tepkisini üzerime çekmemek için Müslüman olduğumu söylemiştim. Ama sizlerle piknikte tanışıncaya kadar bir başka dine mensuptum.” dedi.

***

BENİ İHYA ETTİNİZ, GÖZÜM AÇILDI


Ben de “Enişte Bey, biz insanlarla olan ilişkilerimizde, insanların dinlerine; ırklarına ve dillerine bakmıyoruz. Tek kriterimiz; Allah’ın kulu olmamızdır. O, hepimizin yaratıcısı ve sahibi değil mi? Severken de; nefret ederken de yine ölçümüz Allah’tır.” dedim.

Enişte bey tebessüm ederek, “Efendim, ben öyle olduğunu ancak sizlerin arasına katılınca anladım. Bugün ise Müslümanlığı kesin kabul etme aşamasında bulunuyorum. Geçenlerde sizden ayrılıp da eve gelince, işyerini aradım ve bir hafta izine ayrıldım. O gün bugündür bana vermiş olduğunuz bilgiler ve kitapların çerçevesinde ve başka kaynaklara da müracaat ederek araştırdım. Engin anlayışınız, engin hoşgörünüz ve müsamahanızın temeli olan kaynaklarınıza inince, diğer semavi dinlerle İslam arasındaki farkı anlama imkânı buldum. Gözüm açıldı.. gönlüm huzura gark oldu. Beni, Allah’ın izniyle, ihya ettiniz.” dedi. Hüzünlenmişti. Daha sonra başını kaldırdı ve gözünü gözüme dikerek bana, “Ben namaz kılmak istiyorum! BANA NAMAZ KILMAYI ÖĞRETİR MİSİN?” dedi.

ailem dergisi[/color][/size]

1 yorum

Piknikte Kainatı Okuyan Adam

paylasimlar icin tesekkür.

28.04.2008 - talib

Konular