PUSU

[b][color=blue]PUSU


Geldik Dünyaya ölümden habersiz,
Ölüm, omuzlarda tabutlar dolusu...
Kızgın çöller geçilmiyor rehbersiz,
Damlalar, nasıl bulsun okyanusu?


Tehlikelere karşı emekler de,
Bir kaygı olmaz bebek yüreğinde,
Genci ve yaşlısı hayat bekler de,
Neden, zaman, insana kurar pusu?

İş yok dünyanın zevk ve kederinde,
Besbelli, bir sır yatıyor derinde,
Hayat, silkinecek günün birinde,
Saracak göğü, Haşr’ın uğultusu.

Seyyid Ahmed Arvasî


Seyyid Ahmet Arvâsî'nin vefâtı. 31.12.1988

Allahu teâlâ Seyyid Ahmet Arvâsî hocamıza rahmet etsin.amin.

Bizleride şefaatlerine kavuşturur İnşallah.
__________________[/color][/b]

2 yorum

PUSU

[size=18px][color=red]SÜTÛNUMUZUN ADI


Sütûnumuzun adı, “hasbihal” ... Biz, “hasb-i hal” terkibini, birleştirerek “hasbihal” biçiminde yazmayı tercih ettik. Bilindiği gibi, “hasbihal” lügat mânâsı itibarı ile “halleşme, görüşüp konuşma” demektir. Zaten biz de yazılarımızda bunu yapmaya çalışacağız.

Yüce Allah dilerse,( belirli günlerde), sizlerle birlikte olacak ve “hasbihal” edeceğiz.

Hangi konuları ve nasıl ele alacağımız hususunu elbette merak edeceksiniz. Hiç şüphesiz, bunu, zaman ve zemin tayin edecek... Bununla birlikte, hemen belirtelim ki, biz, gündeme daha çok kendimizi, yani Türk ve İslâm Âlemini getireceğiz; “eloğlunun piyasaya sürdüğü gündeme” zaruret olmadıkça iltifat etmeyeceğiz. Yani, aktüel olanı, biz, tayin etmeliyiz. Çünkü yaşamak isteyenler, “aktüel” olmak mecburiyetindedir.

Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yılmaz savunucusu olacağız. İslâm Âleminin yeni bir uyanış ve diriliş işareti verdiği bu günlerde, ısrarla Türk Milletine ve onun aziz gençliğine “tarihi misyonunu” hatırlatmaya çalışacağız. Biz, inanıyor ve tarihin şahadeti ile de idrak ediyoruz ki, Türk Devleti güçlü
ve Türk Milleti birlik ise İslâm Dünyası da mutludur ve ayaktadır. Aksine , milletimiz zayıflamışsa veya bir “fetret devri” yaşamışsa, İslâm Dünyası da perişan olmuş ya tam veya yarı sömürge statüsüne mahkûm olmuştur. Nitekim, Selçuklu ve Osmanlı denemeleri bunu ispatlamıştır.

Yine, tarih göstermiştir ki, bütün İslâm Âlemi “ Gayesi İslâm olan Türk Milliyetperverlerine” yardım etmek ve asırlarca “İ’lâ-yı kelimetullah” için mücadele veren büyük Türk Milleti etrafında kenetlenmek zorundadır.

Ben İslâm, iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk Milliyetperverliği şuuruna sahibim. Benim milliyetperverlik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılmaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. Öte yandan İslâm’ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tehvid bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan ilâhî sistem olduğunu da unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimizin “İlim müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır” tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muasırlaşmak gerektiğine inanmaktayım. Bu Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır.

İslâm’dan zerre taviz vermeden yepyeni kadrolar ve müesseseler ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, Peygamber tebliğlerinin ve sünnet yoluna bağlı büyük müctehidlerin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve tertibe tabi tutulabilir.

İnanıyorum ki, hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yeniden yerine getirmeyelim?

Biz, bu sütûnda (yazılarda) rengi ve makyajı ne olursa olsun, her türlü emperyalizme karşı çıkacağız. Milletimizi ve beşeriyeti tehdit eden tehlikeleri bir bir gözden geçireceğiz. Yani, soydaşlarımızın ve dindaşlarımız dertleri ve meseleleri yanında, mustarip beşeriyetin meselelerine de parmak basacağız. Yüce Allah dilerse, İslâm’ın “âlemşümûl bir mesajı olduğunu, şu anda, çıkmazdan çıkmaza düşen insanoğluna anlatmaya çalıcağız. İnsanlık Âlemine anlatacağız ki, İslâm beşeriyetin “fıtratına uygun” bir din olmanın yanında, top yekûn bir hayat nizamıdır.

Eskiden beri “günlük politik” konulardan hep kaçınmışızdır. Nedense, en müsait zeminlerde bile, politik konularda yazı yazmayı sevmedik. Yani, “parti marti oyunları” bizi, pek alâkadar etmiyor.

Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istilâcı devletlerin fikir paravanalarıdır. Milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı büyük bir namus vicdan borcu bilmekteyim. Hele bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslâm Kültür ve Medeniyeti’ne vakfettiğimi elbette bilirler. Beni bu mukaddes yoldan döndürmek için ne oyunlarla, ne tertiplere ve ne kahpeliklere maruz bırakıldığımı bir Allah bilir bir ben. Şüphesiz bu oyunlar bitmemiştir ve kolayca biteceğe de benzemez. Kesin olarak iman etmişim ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlü se, İslâm dünyası da güçlüdür. Aksi durum varsa, bütün Türk dünyası ile birlikte İslam dünyası da sömürülmektedir.

Galiba bu durumu en iyi idrak edenler de düşmanlarımız. Onun için bütün İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan – beyan öreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır. Onun için diyorum ki; Türk devletini yılmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm’a da ihanet etmektedirler.

Biz, Türk – İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden ihyası dâvasını, dar bir çerçeve içinde görmüyoruz. Tıpkı Şanlı Peygamberimiz, Yüce Sahabî kadrosu ve aziz ecdadımız gibi, kucağımızı ve kollarımızı, tam bir fetih ruhu ile sonuna kadar açmak istiyoruz. Evet, biz böylece yola çıktık.
Bakalım Mevlâ’mız ne gösterir?

Hiç şüphesiz gayret bizden tevfik Yüce Allah’tandır.

S.Ahmed Arvası Hasbihal C.1 s.6-7-9-10 derlenmiştir.[/color][/size]

31.12.2007 - dutkmd

PUSU

[color=olive]Yeri dolmayan insan Seyyid Ahmed Arvasi






19 yıl evvel Noel çığlıklarının atıldığı bugün Arvasi Hoca, kaldırır mübarek parmaklarını ve daha tuşlara dokunamadan yorgun vücudu düşer daktilosunun başına, Hakka kavuşmak arzusuyla ayrılır aramızdan.

> İnan Arvas
İSTANBUL- 19 yıl önce bugün Hakkın rahmetine uğurladığımız, Türk gençliğini İslam güneşiyle aydınlatan mütefekkir, yazar, şair ve siyasetçi Seyyid Ahmed Arvasi Hoca’yı rahmetle yâd ediyoruz. Gözü kara bir İslam neferi olan Arvasi Hoca, çileler ve engellere rağmen yılmadı; yıllarca Türklüğe ve İslam’a hizmet etti, yüzbinlerce talebe yetiştirdi. Türk milletinin ve İslam âleminin sosyal meselelerini tesbit ederek çözüm yolları gösterdi. Kendi değerlerimizi ve kültürümüzü muhafaza etmenin önemini dile getirdi.

Kalemine kan çeker
Seyyid Ahmed Arvasi Hoca, 1932 yılında emekli bir gümrük memuru olan Abdülhakim Arvasi Bey’in oğlu olarak hayata gözlerini açar. Kuyumcu çıraklığı yaptığı günlerden birinde dükkana gelen bir Allah dostu “Senin işin gönül sarraflığı olmalı” deyince hayatına yeni bir yön verir. Her içi yanan genç gibi şiirden başlar ve uykusuz gecelerin ardından “Sır” adlı manzum kitabını yazar. Bu kitapta tesirli aksiyon şiirlerinin yanı sıra Anadolu kokan mısralar vardır.
Arvasi Hoca, Gazi Üniversitesi’nde okuduğu yıllarda dinine, diline, örfüne savaş açan bir güruh ile karşı karşıya gelir. Tertemiz gençlerin halini görünce kahrolur. Necip Fazıl’ın deyimiyle beyninden kalemine kan çeker ve yazar. Sayfalar, dosyalar dolusu yazar. Aklının kopma noktasına geldiği anlarda İmam-ı Rabbani Hazretlerine sığınır ve kalemini ona bırakır. Onda tasvir edilemeyecek bir Peygamber sevgisi vardır. Söz Efendimizden (Sallallahü aleyhi ve sellem) açıldığında dizlerinde derman gözlerinde fer kalmaz. Mahallenin dilencileri onun bu sevgisini herkesten iyi bilir ve “Resullullah aşkına” deyip elinden bütün parasını alırdı. Merhum vefatına yakın çok zorlanarak ayağa kalkıyor ve yakınlarına “Her gün ölüme yaklaştığımı hissediyorum” diyordu. Yakınları “Biraz dinlenseniz” dediklerinde “Hayır beş dakika bile dinlenecek vaktim yok. Kenara çekilemem. Son nefesime kadar mücadele etmeliyim” diyordu.

Sıkıntılardan tad alırdı
12 Eylülden sonra Arvasi Hoca bir müddet Mamak Cezaevi’nde kaldı. Düşenlerin anlattığına göre orası sıradan bir cezaevi değildi. Bu ayağa kalkılmayan ve ayak uzatılmayan delikte, şartlar çok ağırdı. Ancak Arvasi Hoca sıkıntılardan tad almasını bilir, derdini severdi. 57 yıllık ömrünün bir bölümünde hep konuştu, anlattı ve hitabet sanatını en güzel şekilde icra etti. Gazetemizde “Hasbihal” başlığı ile makaleler yazdı. Yorucu öğretmenlik hizmetleri yanında gençliğin kendi kültür ve medeniyetine sahip çıkması için eserler ortaya koydu. “Türk-İslâm Ülküsü”, “Kendini Arayan İnsan”, “Doğu Anadolu Gerçeği” , “Hasbihâl” , “Diyalektliğimiz ve Estetiğimiz” isimli eserleri gönlü din ve vatan aşkına yanan gençlerin başucu kaynağı oldu/oluyor.

Asrın Yesevisi
Tarih 31 Aralık 1988’di.. 57 yaşındaydı... Erenköy’deki evinde saat 11.00’de, Noel sarhoşluğu yaşanan günde, Türk gençliğinin kötü gidişinin verdiği üzüntüyle parmaklarını kaldırdı hiddetle tuşlara basmak istedi ama yıllarca çektiği çileler yorgun düşürmüştü asrın Yesevisi’ni. O çok muhabbet duyduğu Peygamber Efendimize kavuşma zamanı gelmişti. Ertesi gün yüzbinlerce seveni Fatih Camii’ni doldurdu, kalabalığı caddeler almadı ve büyük mütefekkir, dualarla Edirnekapı Kabristanına defnedildi.
Bugün de Seyyid Ahmed Arvasi Hoca yurdun birçok yerinde çeşitli kuruluşlar, milliyetçi gençlik, Ülkü Ocakları ve Alperen Ocakları’nın düzenleyecekleri paneller, sempozyumlarla anılacak. Sevenleri bir defa daha dualarla yâd edecek.[/color]

31 Aralık 2007 Pazartesi

[url]www.turkiyegazetesi.com.tr[/url]

31.12.2007 - dutkmd

Konular