MADDECİLİK, RUHÇULUKVE İSLÂM

[b][color=darkblue]MADDECİLİK, RUHÇULUKVE İSLÂM


Materyalistler, maddeden ayrı bir ruh kabul etmezler. Onlara göre, ne tarzda tezahür ederse etsin “ruhî” dediğimiz kıpırdanışlar, hep “maddenin müştakları” ( maddenin türevleri) dır.

Yine, materyalistlere göre, madde, “kendi iç dinamizmi” ile değişime uğrayarak veya merhale merhale tekâmül ederek ve çeşitli istihalelerden geçerek nihayet insana ulaşmış ve – şimdilik- insanda en mükemmel şeklini almıştır. Nitekim insan ile birlikte, yüksek seviyede bir “ruhî hayat” başlamış; şuur, irade ve his dünyası zenginleşmiştir ki, bütün bu tezahürler, maddenin müştaklarından ibarettir. Evet, materyalistlerin konumuzla ilgili görüşleri böylece özetlenebilir. Sanırım, materyalistlerin, bu özete bir itirazları olamaz.

Bu naotada belirtelim ki, dikkatli bir göz, bu düşünce biçimindeki ve ortaya konan hükümlerdeki “ çelişkileri” hemen görebilecektir. Şöyle ki, “ maddenin tekâmülüne inanmak” veya “ maddenin çeşitli istihalerden geçerek nihayet insanda en mükemmel şeklini aldığını “ sanmak, maddenin bir arayış içinde olduğuna ve kendini aşmaya çalıştığına inanmak demektir.

Yine, maddenin insanda ruh, şuur, irade ve hisler biçiminde belirmesi, bizzat maddenin “ metafizik bir arayış” içinde “ maddeden mânâya doğru bir tırmanış” gösterdiğini kabul etmek demektir.

Düşünün, madde, bir “iç dinamizm” ile insana doğru bir yücelme cehdi gösteriyor , yahut çeşitli “ maddî âmiller” birleşerek onu, bunu zorluyor ve madde insanda çok karmaşık bir yapıya ulaşıyor ve kendine “ zıd değerler” elde ediyor. Yani, madde, duyuyor, duygulanıyor, şuurlanıyor, gülüyor, ağlıyor, şüphe ediyor, inanıyor, kısacası “ manevîleşiyor”, “ruhîleşiyor” ve “metafizik” yapıyor.

Gerçekten insan, materyalistlerin sandığı gibi, maddeden gayrı bir değer taşımıyorsa ve buna rağmen “ manevî, ruhî ve metafizik değerlere “ ulaşabiliyorsa, madde mükemmelleştikçe ulvî ve ruhî değerlere doğru, hemde kendi “iç dinamizmi” ile tırmanabiliyorsa, artık madde, “materyalistlerin maddesi” olmaktan sıkıyor ve ruhçu filozofları (spirtüalistleri) haklı çıkaracak bir zemine kayıyor.

Hemen belirtelim ki, ruhçu filozoflar, materyalizmin bu çıkmazını ve çelişkisini görmüş ve oradan hareketle sistemlerini kurmuşlardır. Onlara göre “ madde, uyuşmuş bir ruhtur”. Yine onlara göre, madde diye bir şey yoktur; bütün varlık tezahürlerini “ ruha irca etmek mümkündür”. Böyle düşünen spirtüalistler, elbette başka bir aşırılığa düşmüş ve materyalistler kadar yanılmışlardır. Ama, materyalizmi tenkid bakımından başarılı olmuşlardır.

Halbuki, İslâmî bakış tarzına ulaştıktan sonra, görürsünüz ki, madde, Yüce Allah’ın itaatkâr bir yaratığı olarak kendi sınırlılığı, acizliği, bir sebepler ve neticeler zinciri içinde “sünnetullaha” uyarak ve “İlâhî İradeye” boyun eğerek ve “lisan-ı hal” ile Mevlâ’sını zikretmektedir. Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbih etmektedirler”. (Es-Saf/1)

Öyle anlaşılıyor ki, materyalist, madde âleminin taşıdığı “ mesajları” ve “ayetleri” doğru-dürüst okuyup yorumlayamayan kötü bir muhataptır. Bütün mevcudatı “ maddeye irca etmek isteyen” materyalistlerin de, bütün varlık tezahürlerini “ ruha irca etmek isteyen spirtüalistin” de doğru düşünebilmesi için bütün varlık âlemini, varlığı ile ayakta tutan Yüce Allah’ın dini olan İslâm’a ihtiyacı vardır. Maddecinin de, ruhçunun da “monizmi” sakattır, sır, İslâm’ın getirdiği “tevhid nurunda”...

Hasbihal cilt:1 S.Ahmed Arvasî, burak yayınları s. 29-30[/color][/b]

Konular