şeytan O'nun(sav) suretine giremez...Sevdir bize sevdiklerini.... (Dua)

Allah'ım, i'tikad, söz ve amel bakımından şanına lâyık olmayan her türlü kusurdan Zatını yüce tutma ve Sana layık olan sıfatları da isbat etme adına dile getirilen sözlerin en güzelleriyle, renk renk, desen desen tesbîh ü takdîs ifadeleriyle Seni anmak istiyorum.
Sırf Senin hoşnutluğunu gözeterek ve rızana ermiş bir kul olma ümidi besleyerek Seni tesbîh ü takdîs etmeyi arzuluyorum. Bu talebimi gerçekleştirmeyi nasip eyle, beni bu devletten mahrum kılma.

Şeytan O'nun (sav) suretine giremez

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i rüyada görmek, muhakkak bir hayır ve bereketin ifadesidir. Çocukluğumda kıbleye doğru yatarak, adeta dileniyor gibi iştiyakla "Ne olur Ya Resûlallah, seni bir rüyamda görmek istiyorum!" deyip inlediğim olmuştur.
Belki de aynı iştiyakı şimdi de vicdanımda hissediyorumdur... Etmiyorsam demek ki kalbim pek kararmış. Cenab-ı Hak, kalb kasvetini izale buyursun!
Efendimiz'i görmek çok mühimdir. Resûl-i Ekrem bir hadislerinde, "Beni rüyasında gören hakkıyla görmüş demektir." buyurur. Bazıları bu hadisi, "Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)'i burada gören orada da görür; görür ve şefaatinden istifade eder. Havz-ı Kevseri'nin başına gider, orada onun eliyle kevser içer." şeklinde yorumlamışlardır. Bazıları da hadisi, "Efendimiz'i rüyada gören, aynıyla görmüş demektir." şeklinde anlamışlardır. Zira hadisin sonunda, "Şeytan benim suretime giremez." buyurulmaktadır. Bununla beraber ulema tarafından meselenin daha farklı yorumları da yapılmıştır. Yorumlardan biri şöyledir: Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), herkese değişik şekilde görünür. Hatta Efendimiz'i birkaç defa rüyasında gören bir kimse O'nu farklı ruh haletleri itibarıyla her defasında farklı suretlerle görmüş de olabilir. Mesela bir defasında tıraşlı bir çehre olarak, bir defasında büyük gözlü, mukavves burunlu, açık alınlı, siyah saçlı ve başka bir defasında da ise saçlarında beyazlık olarak görmüş olabilir. Bundan dolayı, "Efendimiz'i her gören onu görmemiştir" diyenler de olmuştur. İmam Rabbani gibi bazı mudakkik ve muhakkikler, "Efendimiz'i doğru görebilmek için evvela O'nu Ravza-i Tâhire'de, sâniyen şemailine uygun olarak görmek gerekir." demişlerdir. Vâkıa, Efendimiz'in belli bir sûreti ve şemâili vardır. Allah Resûlü, orta boyludur. İri kemiklidir. Parmakları kalındır. Adeta bir pehlivan tipindedir. Göbekli değildir. Göğsüyle karnı aynı hizadadır. Alnı gayet geniştir. Burnunda tatlı bir kavis vardır. Yüz hatlarıyla fevkalade sevimlidir. Dişleri inci gibidir ve hiç dökülmemiştir. Dudakları lâl ü güher gibi bir parlaklık içindedir, vs... İşte İmam Rabbani, Allah Resûlü'nün bu şekilde şemailine uygun olarak görülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ancak âlimlerin büyük ekseriyeti, bir kimsenin Efendimiz diyerek rüyasında gördüğü kişinin Allah Resûlü olduğunu söyleye gelmişlerdir. Zira bizzat Efendimiz, "Şeytan benim suretime giremez." buyurmuştur.

Allah Resûlü'nün rüyalarda farklı suretlerde görülmesi meselesine gelince, herkes O'nu rüyasında biraz mir'ât-ı ruhuna (ruh aynası) göre, biraz da altında kaldığı hadiselerin tesirine göre görür. Kiminin mir'at-ı kalbi dev aynası gibidir, o ona göre görür. Kimisininki mukavves bir ayna gibidir o da ona göre müşahede eder. Bunları bir ölçüde mir'at-ı ruh belirler. Kimisinin kalbi dupdurudur, berraktır, orası apaçık bir visal koyudur, o, böyle dupduru bir keyfiyetle görür. Kimisi de bir kısım his ve pas içindedir, böyleleri için de bu tür hisler, görmeyi bulandırır.

Burada istidradi olarak insanların kafasına takılan bir mevzuya da açıklık getirmekte fayda var. Efendimiz'i rüyada gören değil, saadet asrında hakikaten gören kişi sahabi olur. En makbul sahabi tarifini yapan İbn Hacer, sahabiyi şu ifadelerle tanımlamıştır: Sahabi, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i gören, kurb-u huzura müşerref olan, sohbet-i nebeviden az dahi olsa istifade eden kimsedir.

Dahası bir kimse, değil rüyada, temessül etmiş olarak bile Efendimiz'i görse sahabi olmaz. Mesela Hafız Suyuti, Allah Resûlü'yle yetmişin üstünde temessülen görüştüğünü ifade etmektedir. Suyuti, bir ruh degajmanıyla (ruhun bedenden imtisaliyle) doğrudan doğruya Efendimiz'le buluşma temin ettiğini ve açıktan açığa konuştuğunu dile getirmektedir ki, bu bir rüya değildir. Bu, ruh âlemine ait bir şey de değildir. Belki hakikat-i Ahmediye ile Suyuti'nin hakikati yüz yüze gelmiştir. Buna rağmen Hafız Suyuti sahabi değildir. Pek çok kimse Suyuti gibi temessülen Efendimiz'i görmüştür.

Bunlardan biri de Hallac-ı Mansur'dur. Hallac, bu müşahedesini şöyle anlatır: Kürsüde "Benim şefaatim, ümmetimden günah-ı kebair işleyenleredir." hadisini okurken aklımdan şöyle bir şey geçti: "Ya Resûlallah, niye himmetini dûn tutuyorsun? Küfür işleyenlere de şefaat ederim demiyorsun da sadece günah-ı kebair işleyene şefaat ederim diyorsun?" O esnada Resûl-i Ekrem karşımda temessül etti. Başımdan sarığımı açtı, boynuma doladı ve şöyle buyurdu: "Zannediyor musun ki söylediğimi ben kendimden söylüyorum?"

Hâsılı, Efendimiz'i rüyasında veya temessülen gören bir kimse sahabi olmaz. Sahabi olabilmek için on dört asır ötede yaşamak gerekir. Ancak sahabinin arkasında olunabilir ki, o da bu asırda dîn-i mübîn-i İslam'a hizmetle mümkündür.

Allah (celle celêlühü) bizim mazhariyetlerimizin şükrünü edaya, selef-i sâlihîne karşı da saygı ve vefaya muvaffak kılsın.


ÖZETLE

1- Efendimiz (sas)'i rüyada görmek, muhakkak bir hayır ve bereketin ifadesidir. Resûl-i Ekrem bir hadislerinde, "Beni rüyasında gören hakkıyla görmüş demektir." buyurur.

2- "Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)'i burada gören orada da görür; görür ve şefaatinden istifade eder. Havz-ı Kevseri'nin başına gider, orada onun eliyle kevser içer."

3- Efendimiz'i rüyada gören değil, saadet asrında hakikaten gören kişi sahabi olur. İbn Hacer'e göre sahabi, Efendimiz'i gören, sohbet-i nebeviden az dahi olsa istifade eden kimsedir.

Sevdir bize hep sevdiklerini...

Efendimiz'in, Hucurat Sûresi 7. ayet-i kerimesinden iktibasla her sabah tekrar ettiği bir dua var: "Allahümme habbib ileyne'l-imâne ve zeyyinhü fî kulûbina ve kerrih ileyne'l-küfra ve'l-füsûka ve'l-ısyân vec'alnâ mine'r-raşidîn- Allah'ım, imanı bize sevdir ve onu kalblerimizde güzelleştir, gönüllerimizi onunla donat; küfre, fıska ve isyana karşı içimizde tiksinti uyar ve bizi rüşde ermişlerden, doğru yolu bulmuşlardan eyle."

Bu duayı biz de sabah-akşam kendimize vird edinmeli ve hep onun hatıra getirdiği mülahazalarla Rabb'imize yönelmeliyiz; Rahman ü Rahim'e şu duygularla seslenmeliyiz:

"Allah'ım imanı bize sevdir; canımızdan, kanımızdan, hayatımızdan daha çok sevelim onu. Rabb'im iman esaslarıyla kalblerimizi donat; Zât'ının sevgisini sal gönüllerimize, Habîb-i Edîb'inin muhabbetini doldur sinelerimize ve sevdiklerini sevdir bize. "Şaşırtma bizi, doğruyu söylet; neşeni duyur, hakikatı öğret. Sen duyurmazsan biz duyamayız, Sen söyletmezsen biz söyleyemeyiz; Sen sevdirmezsen biz sevemeyiz. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini." (M. Hamdi Yazır) Aşk u muhabbetle vicdanlarımızı öyle aydınlat ki, imanı içimizde çok renkli, çok göz alıcı ve pek müzeyyen bir şekilde görelim; onu nazarlarımızı mâsivâdan çekip alan en süslü ve en ziynetli bir sevgili olarak hissedelim. Ruhlarımız imanla öyle kanatlansın ki, ne dünyanın cazibedar güzellikleri, ne ahiretin tarifi imkânsız nimetleri, ne de Cennetlerin debdebesi bakışlarımızı döndürebilsin.

Değil mi ki, iman, bu hakikatlerin hepsinin ve bütün nimetlerin çekirdeğidir; bütün güzellikler hep iman çekirdeğinin neşv ü nemâ bulmasıyla gerçekleşmektedir; öyleyse, iman sevgisi ve gönlün onunla tezyini dünyevî mutluluklardan da, Cennet'e nâil olmaktan da, Cehennem'den kurtulmaktan da önce gelen bir lütf-u İlahî'dir. İşte, bu gerçeği idrak etmiş olarak yalvarıyorum Allah'ım, her güzelliğin özü ve esası olan imanın neşvesini ruhlarımıza tam duyur ve gönüllerimizi onunla doyur. İman esaslarını bize çok parlak ve pek cezbedici göster.

Rabb'im, küfre ve bizi küfre sürükleyecek bütün günahlara karşı içimizde tiksinti uyar. Hâssaten, iman, İslam, din ve diyanet dairesinden başımızı dışarıya çıkarıp fasıklar arasında yer alma ve emirlerine başkaldırıp âsilerle aynı çukura yuvarlanma gibi kötü akıbetlerden bizi muhafaza buyur. İmanın tadını aldıktan sonra yeniden küfür yoluna girmeyi ve ebedî hüsrana yürümeyi ateşe atılmaktan daha fecî bir durum olarak algılayıp, öyle bir encâma uğramamak için iradelerimizin hakkını vermemizi nasip ve müyesser eyle. Bizi, hakkı hak bilip ona sarılan, batılın butlanını görüp ondan kaçınan salih kullarından kıl... Âmin."


Konular