“Modern Kadın”ın Mutsuzluğu ve “DOKUZ DOĞURAN” Anadolu Kadınları
Sen dilediğin saatte kalk. Canın sıkılmasın; çağır komşunu ya da sen git.
Rahat rahat kahvaltını yaparsın. Dedikodusu yapılacak birileri vardır nasıl olsa! Olmazsa kocalarınızı çekiştirirsiniz. Onlara isteklerinizi nasıl yaptırdığınızı biraz da nispet olsun diye ballandıra ballandıra anlatırsınız. Sonra gelsin kahveler, kahve falları. Arkasından diziler.
At bulaşıkları makineye! Oh, ne rahat!
Bizim piyasada anamız dinimiz ağlarken, sen buzdolabından buz gibi meşrubatları iç. Ve yat uyu öğlen üzeri.
Bir iki saat sonra kalk, alelusul toz al. Bir şeyler hazırla atıştır. Ya komşuya git, ya onlar gelsin. Biraz kadın programlarına takıl, laklak et.
Akşam yaklaşınca da kocana telefon et, ‘Hayatım bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Yemek filan yapamadım. İstersen sen gelirken bir şeyler al, olur mu hayatım?’
Ne ala hayat, ne ala memleket!
Bir çocuk daha yapalım, dünyanın bin türlü hali var!’ diyorum. ‘Olmaz!’ diyor. Bakamazmış. Bu zamanda çocuk yetiştirmek kolay mıymış. İleride düşünürmüşüz.
Yok kardeşim! Böyle olmaz. Ana babamız bize 20-25 yaşlarına kadar bakıyor; sonra bir el kızı alıyoruz, biz de ömür boyu ona bakıyoruz.
Öyle bakıyoruz ki, kendimize zaman ayırmaya hakkımız yok. En ufak bir ihmal en ağır suç oluyor. Anne babamıza aldığımız küçük bir hediye bile problem!
Bir de böyle zaman zaman psikiyatriye gitmek ister. Sıkılıyormuş, gece uyuyamıyormuş, mutsuzmuş!.
Afedersiniz ama, bence bunların işi doktorluk değil.
Rahat battı, rahat! Ne isterlerse alırız. İstedikleri yere tatile götürürüz. Bir günden bir güne içten bir teşekkürlerini de duyamayız. İstekleri bitmez, hiç de memnun olmazlar.
Annelerimiz ormana oduna gider, tarlada iş yaparlardı. Eski elbiselerden kesip dikerek yaptıkları çocuk bezlerini derede yıkarlardı. O zaman kırk çeşit deterjan yoktu. Derede çeşmenin yanında, kara kazanın altında çalı çırpı yakarak su ısıtır. Sepete doldurduğu kirli çamaşırların, üzerine bir tülbent koyar. Onun da üzerine yanan ateşin küllerini doldurur. Külün üzerine de kaynar suyu dökerlerdi.
Öylece kirlerin yumuşamasını beklerlerdi.
Kirleri iyice çıksın diye de, sepetten ‘haşlı, haşlı’ elleri yanarak çıkardığı çamaşırları, kolları koparcasına tokmaklardı benim anam!
Zavallı annem böyle kaç çocuk doğurdu biliyor musunuz? Dokuz.!
İşte biz bunlara dokuz doğurtmuyoruz. Ne dokuzu, iki ya da üç bile doğurtamıyoruz. Neymiş? Bu zamanda olmazmış. Bakamazlarmış!
Allah’tan korksunlar!
Ben anamı, babamın aleyhine konuşurken bir kere görmedim. Bizimki, daha 3 yaşındaki yavruma, hem de benim yanımda; ‘Şu senin baban var ya! Bizi hiç düşünmüyor, hep kendini düşünüyor!’ diyor. Çocukları babalarından soğutan, hatta düşman eden anneler az mı? Hak ediyor mu babalar bunu?!
Odun taşıyan, derede bez yıkayan, o zamanlar buz dolabı olmadığı için, o kadar işin arasında her öğün yemek pişiren ve bir kere babama, ‘yemek yok!’ demeyen anam!
O bunlardan çok daha mutluydu. Hiç şikayet etmezdi. Ne sitem, ne şikayet duymazdık onun ağzından!
Biz erkekler bütün bunları fazlasıyla hak ediyoruz.
Kadın olmak varmış.! Bulursunuz bir zengin enayi. İşi gücü iyi, hali vakti yerinde! Ömür boyu baktırırsın kedine!
Olur da bir gün hizmeti aksatırsa; ‘Bu böyle olmayacak; anlaşamıyoruz, ayrılalım!’ dersin. Mallarının yarısını sana vermeden de kurtulamaz elinden. Kanun var nasıl olsa!
Hey gidi anam benim! Bana hakkını helal et olur mu!
Elleri öpülesi, ayağı yıkanıp suyu içilesi anam!.
Anam aklıma düşünce hep şöyle demek gelir içimden;
“Anne! Sonsuz şükürler olsun ki, sen benim eşime hiç benzemezsin!
Eğer öyle olsaydın, ne ben olurdum, ne de benden sonraki kardeşlerim! Çünkü ben senin dördüncü evladınım.
İnanıyorum, Cennet senin gibi annelerin ayağının altında!
Ben senin ayağının toprağına kurban olurum.
Bana hakkını helal et anne!
Ne olur, helal et!”
Re: “Modern Kadın”ın Mutsuzluğu ve “DOKUZ DOĞURAN” Anadolu Kadın
ev hanımlığı madem dünyanın en karlı ve kolay mesleği,acaba niye kendi annenizin yaptığı ev hanımlığını bu kadar abarttınız Sayın Kalyoncu?
Dünyanın en zor mesleği demek istediniz heralde ev hanımlığını......hergün aynı şeyleri yaparsın,rutin ve monoton biçimde ama aynı zamanda hiçbişey yapmıyo gibi görünürsün,erkeğin çalıştığı,kazandığı somut olarak meydanda olduğu için hep erkek çalışıyor,didiniyor gibi görünür,çünkü kazandığı,çalışmasının karşılığı somut biçimde para olarak ortadadır...ama kadın öyle midir?onun yaptığı elle tutulur para getirir bişey değildir.sizin gibi ev hanımlığını aşağılayan alçaklar yüzünden kadınlar iş hayatına atılmadı zaten?kadınları da iş hayatına attınız,üretime dahil etttiniz,kurban ettiniz,ama şimdi sizde mutlu değilsiniz,çünkü kendi hanımınızdan daha güzel,alımlı kadınları işyerinde salınırken buldunuz kendi zihniyetinizi uygulayınca.e tabi o kadınlar sizi rahatsız etti....bir sürü güzel kadın görüyor ama hiçbirine sahib olamıyordunuz,e tabi bu arada evliyseniz karınıza olan muhabbetinizde yapmacığa doğru kayıyor....
Bir erkek,hanımını niye çalışmaya zorlar ki?bir türlü kafam almıyor...hatta diyorum ki Sayın Kalyoncu,sizin gibi erkeklerin müslümanlığa pek yakışmayacak şekilde davrandığınızı düşünüyorummmm
Biraz vicdannnn....el hakkkkkk
15.12.2012 - (yusuf a.s)