Keşke Kur'an'ı tam duyabilsek (dua)

Servetine ve şefkatine hudut olmayan Ganiy-yi Mutlak Yüce Mevlâ'mız! Şayet Sen bizi sevip de muhabbetini gönüllerimize atmasaydın, biz Sen'i asla sevemezdik. Sen'den işte o, kalblerimize koyduğun ilk sevgi hürmetine mukaddes muhabbetini ve muazzez sevgini şiarımız haline getirmeni ve bir daha da o sevginin gönüllerimizden kayıp gitmesine izin vermemeni diliyoruz. Duamıza icabet buyur, merhametini sinelerimize duyur, gönüllerimizi doyur!

Keşke Kur'an'ı tam duyabilsek!

Kur'an-ı Kerim, bazen değişik tenbih ve ihtarlarla gönüllere havf ve haşyet duygusu salar; bazen de iltifat ve müjdelerle kalblere reca hissi doldurur; kimi zaman insanı uzayın enginliklerinde gezdirir, kimi zaman da onun nazarını kendi gönlüne ve vicdanına çevirir; akla ve mantığa seslendiği aynı anda kalbe ve hissiyata da hitap eder.
Kur'an-ı Kerim, bazen değişik tenbih ve ihtarlarla gönüllere havf ve haşyet duygusu salar; bazen de iltifat ve müjdelerle kalblere reca hissi doldurur; kimi zaman insanı uzayın enginliklerinde gezdirir, kimi zaman da onun nazarını kendi gönlüne ve vicdanına çevirir; akla ve mantığa seslendiği aynı anda kalbe ve hissiyata da hitap eder. Mesela, Hazreti Musa (aleyhisselam)'ın hayatına dair bazı hadiseleri defalarca hatırlatır; fakat her hadiseyi hemen her zaman farklı bir üslupla aktarır; surelerin umumi havasına ve o hadisenin ele alındığı yerdeki diğer ayetlerin muhtevasına göre değişik bir dil kullanır. Ayetin siyak ve sibakını (öncesini ve sonrasını) nazar-ı itibara alarak meseleleri başka başka kelimelerle dile getirir. Böylece, aynı mana ve muhtevaları farklı şekillerde ifade ederek, hem akla hem de kalbe sözünü dinletir; hem mü'mini hem de kafiri dize getirir; hem çok okumuş bir alime hem de mektep yüzü görmemiş bir kimseye derslerini verir. Yağmurun, değişik mevsimlerde farklı yerlere çeşit çeşit şekillerde yağması; bazen ince ince çiselemesi, bazen de kar ve dolu halinde düşmesi, kimi zaman toprağı sulayıp bereket kaynağı olması, kimi zaman da sele dönüşüp her şeyi yıkıp geçmesi gibi, Kur'an'ın hakikatleri de muhatabın durumuna, yer aldığı surenin genel atmosferine ve öncesine-sonrasına göre farklı şekillerde seslendirilmektedir; bazen bir meltem gibi ruhları okşamakta, bazen de yıldırım ve gök gürültüsü olup kalblere ürperti salmaktadır.

Kur'an okumak Allah'la konuşmaktır

Bildiğiniz gibi, bir kitabı gelişigüzel açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ondan bir mesaj çıkarmaya tefe'ül denmektedir. Kur'an-ı Kerim'de, inançsızların anlatıldığı ve onların tehdit edildiği pek çok ayet bulunduğu için, tefe'ülünde bu ayetlerden biri çıkınca insanın ümitsizliğe düşme ihtimali olduğundan dolayı ve objektif bir kural olarak kabul edilemeyeceğini göstermek maksadıyla İslam uleması Kur'an ile tefe'ülde bulunmaya taraftar olmamışlardır. Bununla beraber, Şah Veliyullah Dihlevî gibi büyükler arasında Kur'an ayetleriyle tefe'ülde bulunanlar da vardır. Şahsen, objektif bir kural gibi kabul etmesem bile, benim de sıkıntılı anlarımda Kur'an ile tefe'ül ettiğim olur. Kur'an'ı açıp O'na sığındığım zaman, "Allah'ım, bu Senin kelamın; ben Senin hâlâ konuştuğuna inanıyorum. Sen bir dönemde Peygamber Efendimiz'le konuştun.. sahabe efendilerimizle konuştun.. Sen mekandan, zamandan münezzehsin; mekan da, zaman da Senin tasarrufun altındadır.. Sen her zaman konuşursun, Kur'an Senin her asra hitab eden beyanın. Bu Kitab-ı Hakîm, Efendimiz'e, ashab-ı güzîne ve selef-i salihîne çok hakikatlerin kapısını açtığı gibi bugünün insanlarına da bazı şeyler fısıldayabilir." der ve bu duygularla bazı ayetlere bakarım.. dikkatimi celb eden ayeti okur ve çok defa üzerimdeki bütün kasvetleri, bütün hafakanları birden atarım; tırnaklarımın ucuna kadar yeniden hayatiyete döndüğümü hissederim. Kaldı ki, bir hizb takib etme ve her gün Kur'an'dan bir bölüm okuyarak belli periyotlarla Kur'an'ı hatmetme daha farklı olur. Öyle inanıyorum ki, mesela her gün yarım ya da bir cüz okusanız, okuduğunuz o bölüm içinde, Cenâb-ı Allah sizin o günkü sergüzeşt-i hayatınıza, üzerinize akıp gelen bir kısım hadiseler karşısındaki teessürlerinize, sevinç ve mutluluklarınıza, keder ve elemlerinize dair bazı şeyleri mutlaka size ifade edecektir. Dertlerinize derman olacak bir hakikatin kapağını kaldırıp onu sizin ruhunuza duyuracaktır. Bugün okuduğunuz bölümde kapağı kaldırılmamış ve sizin için saklı kalmış hakikatler olabilir; fakat, yarın, ertesi gün ya da daha sonraki bir zaman aralığında okurken, tam ihtiyacınız olduğu anda bu defa da o saklı kalan hakikatler size göz kırpacak, onların üzerindeki kapaklar da inayet-i ilahiye ile kalkacaktır. Ve Kur'an size her gün bambaşka sırlar vererek vicdanınıza "Evet evet, bu Allah kelamı!.." dedirtecektir.. İşte, Kur'an'daki tasrifin bir de şahısların her an değişen ruh haletlerine hitap eden böyle bir yanı da vardır. O her zaman, her müracaat eden insana bir deva lutfeden bir şifa kaynağıdır ve bir iksirdir.
Maalesef, Kur'an-ı Kerim'i sürekli okuma alışkanlığımız olmadığı gibi, bir de dil problemimiz var; mukaddes kitabımızın dilini bilmiyoruz, kelam-ı ilahiyi anlamıyoruz. Fakat bu hiç aşılamayacak bir engel, asla çözülemeyecek bir problem değil. Kur'an'la daha fazla meşgul olmak ve ondan istifade etmek için bazı şeyler yapabilirsiniz. Mesela; Hanefi mezhebince tasvip edilmese bile, farzlarda olmasa da nafile namaz kılarken Kur'an-ı Kerim'den okuyabilirsiniz. O gün okuyacağınız bölümün manasını daha önceden güvenilir bir mealden öğrenebilir; özellikle geceleyin de Kur'an'ı yüksekçe bir yere koyarak yüzünden takip etmek suretiyle nafile namaz kılabilirsiniz. Bir hadis-i şerife dayanarak fukaha-yı kiram demişlerdir ki, "Bir insan Kur'ân okuduğunda, 'ben Allah'la konuştum' dese ve yemin etse, yemininde hânis (yeminini bozan, yalancı) olmaz." Dolayısıyla, siz de her gece Cenâb-ı Allah'la konuşabilirsiniz.. Keşke konuşsanız.. Cenâb-ı Hak da sizin gönlünüze mevhibeler yağdırsa, Kur'an'ın sırlarını size açsa.. "İyyake na'büdü ve iyyake nestaîn"in manasını tam duysanız.. "Yalnız Sana kulluk yapar ve sadece Senden yardım dileniriz" deseniz.. böyle söylerken, Biri tarafından duyulduğunuza tam inansanız, O'ndan medet umsanız. Yardım talebinde bulunurken kendisine yöneldiğiniz Zât'ın ihtiyacınızı giderebileceği itminanı içinde olsanız.. böylece, her gece Kur'an-ı Kerim'in engin dağ ve ovalarında, bağ ve bahçelerinde, cadde ve sokaklarında, çarşı ve pazarlarında dolaşıp dursanız.. sürekli onun gülünü, reyhanını koklasanız.. keşke..!

ÖZETLE
1 - Kur'an-ı Kerim, bazen değişik tenbih ve ihtarlarla gönüllere havf ve haşyet duygusu salar; bazen de iltifat ve müjdelerle kalblere ümit hissi doldurur.
2 - Yağmurun, değişik mevsimlerde farklı yerlere çeşit çeşit şekillerde yağması gibi, Kur'an'ın hakikatleri de muhatabın durumuna göre farklı şekillerde seslendirilmektedir.
3 - Her gün yarım ya da bir cüz okusanız Cenâb-ı Allah dertlerinize derman olacak bir hakikatin kapağını kaldırıp onu sizin ruhunuza duyuracaktır.

Kur'an mahlûk değildir

Kur'an'ın mahlukiyeti meselesi herkesin işi değildir. Dolayısıyla da bilmeyenler bu meselelerde münakaşa etmemelidir. Aslında bunlar bir kısım nazari meselelerdir ve çok hassas vaz edilmişlerdir. İnsan, bu meseleleri anlamada ve inanmada dengeyi kuramazsa baş aşağı gidebilir. Böyle ağır ve dakik meseleler, avam halkın kaldıracağı meselelerden değildir. Ancak biz kısaca da olsa meseleyi avamlaştırıp arz etmeyi düşünüyoruz.
Kur'an'ın mahlukiyeti meselesi herkesin işi değildir. Dolayısıyla da bilmeyenler bu meselelerde münakaşa etmemelidir. Aslında bunlar bir kısım nazari meselelerdir ve çok hassas vaz edilmişlerdir. İnsan, bu meseleleri anlamada ve inanmada dengeyi kuramazsa baş aşağı gidebilir. Böyle ağır ve dakik meseleler, avam halkın kaldıracağı meselelerden değildir. Ancak biz kısaca da olsa meseleyi avamlaştırıp arz etmeyi düşünüyoruz.
Kur'an'ın mahlûk olduğunu iddia edenler, Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatten ayrılan Mutezile ve o çizgide olanlardır. Mutezile, Kur'an'ın mahlûk olduğu görüşündedir. Onlar Cenab-ı Hak Kur'an'la konuşmuş, onu ifade etmiştir ki bu da onun yaratılması demektir. Ayrıca onlara göre Kur'an ses, harf, âyet, sûre vb.lerinden oluşmakta ve telif, tanzim, tenzil, inzal gibi hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşımaktadır. Bu nedenle de o, kadim değil, mahlûktur. Allah'ın konuşması (mütekellim olması), kelamı belli bir yerde, mesela Cebrail'de, peygamberlerde, levh-i mahfuzda, insanın okuyuşunda yaratmasıdır. Kur'an'ın kadim (ezeli) olması, Allah'ın zâtı ile birlikte ikinci bir kadimin daha bulunması demektir ki bu da tevhide ters düşer.
Bize göre Kelâm-ı İlâhî kadimdir. Nitekim Kur'an'a Kelâm-ı Kadim denilmektedir. Kur'an, Allah'ın (celle celêlühü) ezelî kelamıdır. Burada akılların karışmaması için Ehl-i Sünnet kelamcıları, Kelâm-ı İlâhî'yi, kelâm-ı nefsî ve kelâm-ı lafzî olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Kelâm-ı nefsî, Allah'ın doğrudan doğruya zâtındaki kelamı ifade etmektedir. Hatta bir manada herkesin de nefsî kelamı vardır. Mesela insanın içinde bir şeyi kurması, ifade etmesi, fikrî bir kısım ihzaratta bulunması, şöyle veya böyle diyeyim diye bir fikir silsilesi içinde kafasında bir kelam silsilesi meydana getirmesi bir kelâm-ı nefsîdir. Bunun lafızla, kitabetle, hitabetle alakası yoktur. Zira o tamamen nefsîdir. Kur'an'da bunu teyit eden en açık örnek Hz. Yusuf (aleyhisselam)'ın kardeşleri karşısında, Bünyamin'i kınadıkları zaman, içinden "Belki siz ondan daha fazla kötü durumdasınız." (Yusuf, 12/77) demesi gösterilebilir. Evet, Yusuf (aleyhisselam) bunu içinden söyler. İşte bu bir kelâm-ı nefsîdir. Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hakk'ın da kitabet ve hitabete gelmeyen, matbaa mürekkebi görmeyen kelâm-ı nefsîsi vardır. Bu kelâm-ı nefsî ebedi ve ezelidir.
Kelâm-ı lafzî ise kelâm-ı nefsîye delalet eden ses ve harflerden oluşmuştur. Kur'an'ın lafzıdır. Bu lafzî kelam, hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşıdığı için ezeli değil mahluktur. Kur'an, bir mushaf mazrufu içinde zarf haline gelmesi keyfiyetiyle yani eşyaya taalluku keyfiyetiyle hâdistir ve o, bu yönüyle de mahlûktur.


1 yorum

keşke ama ne yazık ki

keşke ama ne yazık ki anlıyamıyoruz

17.05.2008 - şeriat

Konular