İslam Medeniyetinde Belli Başlı Dönemler

İslam Medeniyetinde Belli Başlı Dönemler
İslâm kültür ve medeniyetinin gelişimini, pekçok mütefekkir ve yazar farklı şekilde tasnif etmiştir ve edebilir. Bizde kendi tesbitlerimize göre, konuyu, 1400 yıllık zaman dilimi içinde, şöylece tasnif edebileceğimizi sanıyoruz:

1* İslâm'ın " meydan okuma ve fetih " dönemi: 7. ve 16. asırlar arası

2* İslâm'ın kabuğuna çekilme ve direnme dönemi. 17. ve 18. asırlar arası.

3* İslâm Âleminin Batı'ya boyun eğme ve teslim olma dönemi. 19. ve 20. asırlar arası.

Gerçekten de İslâm kültür ve medeniyeti, 7. asırdan başlayarak, büyük bir hızla, 16. asrın sonlarına kadar, zirveye tırmanmaya başladı. Müslüman-Araplar, bu medeniyeti, 10.asra kadar bizzat kendileri temsil ettiler. Daha sonra, 11. asırdan itibaren, bu temsil hakkını, Doğu'da Müslüman-Türklere, Batı'da Müslümana-Berberilere bırakmak zorunda kaldılar. Böylece, Selçuklular ve Osmanoğulları, fetih ordularını, Doğu'dan Batı'ya doğru koştururlarken, Berberîler, Btı Avrupa'dan Doğu'ya doğru bir yay çizmek istiyorlardı.

Doğu'da Bizans çökertilmiş, bütün Doğu-Avrupa Müslüman-Türk'ün eline geçmiş ve artık Viyana Kapıları zorlanmaya başlamışken, Batı'da Endülüs İslâm Devleti kurulmuş ve Avrupa iki ucundan kıskaca alınmıştı ve kıskaç, gittikçe daralıyordu. Eski Dünya'yı birbirine bağlayan bütün kara ve deniz yolları Müslümanların eline geçmişti. Hıristiyan Dünyası, çok yönlü bir baskı altında olduğunu hissediyordu. Üstelik, bütün çırpınışlarına rağmen bu baskıyı, bir türlü kaldıramıyordu.

Bu durum, Avrupalı kavimler için, ilk görünüşte, bir felâket gibi görünse bile, gerçekte
bir " uyanış ve dirilişin" de başlangıcı olacaktı. Avrupalı kavimler, İslâm orduları karşısında ve İslâm Medeniyeti karşısında güçsüzlüğünü anlamış, kendini tenkid etmeye başlamış, eksikliklerini, kusurlarını yakalamış, yeni kültür ve medeniyet değerleri ile temas kurmuş, ilimde, tefekkürde, teknikte ve sanatta yeni tecrübeler kazanmış ve bunların ışığında kendini geliştirmişti.

İslâm Dünyası, kazandığı zaferlerle ve elde ettiği başa-
rılarla yetinip kendini rahata bıraktığı bir dönemde, Avrupa, korkunç bir dinamizm içinde, kendini, yeni baştan yoğuruyordu. İslâm dünyasında, öylesine bir üstünlük kompleksi ( comylex sup'eriorite ) teşekkül et-
miş ki, Avrupalı'nın her hamlesi " bırakın şu gavurları ", her yeni buluşu " gâvur icadı " biçiminde küçümseniyordu. Bazı sosyolagların da işaret ettikleri gibi, medeniyetlerin en güçlü olduğu dönemlerde, cemiyete " bir rahata düşkünlük ve uyuşukluk " musallat olur. Biz de öyle olduk. Artık herkes " külfetsiz nimet " peşinde idi. " Devlet ricali " eğleniyordu. " Yeniçeri " kendi vatanında işgal ordusu kesilmişti, " medrese " , hâlâ 16.asırda dolaşıyordu., " tekke " tembelhane olmuştu, " memeurluk " gizli işsizlerin sığınağı idi. Her ne ise ötesini siz söyleyin. Kısaca, cami vardı, medrese vardı, tekke vardı, kılıç vardı, kalkan vardı... Fakat bunları temsil eden " kahramanlar " çekilip gitmiş, yerine " sahteleri " oturmuştu.

Elbette, bu böyle gitmezdi. Nitekim gitmedi de...Avrupa, iyice güçlendikten ve hasmını şöyle bir yokladıktan sonra, anladı ki, tam zamanıdır ve nesi varsa, onunla üzerimize çullandı ve bizi esir aldı.

S.Ahmet Arvasî
Cilt 1 s.13.14


Konular