Efendimiz(s.a.v)'nin Acı Kaybı.....

“Ben Cüleybib’imi kaybettim!”

Bahtiyar ruhları takdir sadedinde, Habîb-i Edîb Efendimiz “Allah, gençliğini Hakk’a itaat yoluna bağlayan ve gayr-i meşrû şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir.” buyurmuş ve bahtiyar bir gence bütün dünyevîlikleri unutturacak şu müjdeyi vermiştir: “Allah, kendini ibadete hasreden bir genci meleklerine gösterir; Kendisine has münezzehiyet ve mukaddesiyetiyle onunla iftihar eder ve ona şöyle der: Ey şehvetini Benim için bırakan genç! Ey gençliğini Bana adayan yiğit! Sen Benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin.”

Şimdi, böyle mukaddes bir hitaba mazhar olmak için canlar verilse değmez mi?!. Akıllı bir insan, günah peşinde koşarak şeytana mel’abe olacağına, rıza-yı ilahiyi tahsil edebileceği bir hayat tarzına yapışıp ebedî ve ulvî cennet zevkini geçici ve süflî lezzetlere tercih etmeli değil mi?!.

Yıllar var ki, hayata gözlerini açan genç nesiller, ekseriyetle bu hakikatten habersiz yaşadılar; sürekli bir boşluktan diğerine sürüklenip durdular; ruhlarını kanatlandırabilecek sistemli düşünceden uzak, kendi iç derinliklerine yabancı ve ahiret gerçeğine karşı da duyarsız kaldılar; dolayısıyla, içlerindeki elem, ızdırap ve burkuntulardan, karamsarlık ve bedbinlikten kurtulamadı ve zayi olup gittiler. Fakat, senelerce süren tersliklere rağmen, Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, bugün milletçe hasretini çektiğimiz manevîlik ve rûhanîliğe uyanışın yüzlerce emâresini görüyoruz. Artık pek çoğu itibarıyla, gençlerin çehresinde pırıl pırıl bir hayanın nümâyân olduğunu; davranışlarında dupduru bir samimiyetin bulunduğunu ve vicdanlarında da köpük köpük heyecan kaynadığını müşahede ediyoruz.

Evet, bir tarafta bu evsaftaki gençlerin, her gün ferdî planda daha bir derinleşip enginleştiklerini, toplumun sıkıntılarına çareler arayıp onların ızdıraplarını paylaştıklarını ve milletin mutluluğunu kendi fedakarlıkları üzerine bina edip binbir mahrumiyet içinde başkalarının vicdan ve ruhlarını doyurmaya çalıştıklarını hayranlıkla seyrediyor ve seviniyoruz; fakat, maalesef, diğer yanda da hâlâ şehevî arzuların ağında, beşerî garizelerin baskısı altında, makam sevgisi, şöhret hissi, hayat endişesi ve tama’ duygusu gibi insanın iç dünyasını karartan hastalıkların pençeleri arasında can çekişen ve birer birer ümit semamızdan kayıp kayıp giden delikanlıları görünce çok üzülüyor ve iç burkuntularıyla iki büklüm oluyoruz.

Daha açık bir ifadeyle, bazı gençler şeytanî tuzaklardan kurtulup vatan, millet, din ve diyanet adına kazanılmış olsa bile, bir sürü gencin iblisin oyunlarına yenilip, onun ağu karışımlı şerbetiyle zehirlenip mahvolduğu da bir gerçek. Demem o ki, millet olarak, hatta topyekün insanlık olarak bugün sürekli kayıplar veriyoruz. Bizim pek çok kaybımız var. Şehvet gayyasına yuvarlanan, nefis cehennemine düşen, fuhuş, kumar, uyuşturucu gibi kâtillerin eline geçen her genç bizim kaybımız. Ne ki, şayet elimizden geliyorsa, bize o kayıpları da arayıp bulmak, hiç kimsenin ebedî hüsranına razı olmamak ve herkese bir kurtuluş yolu göstermek için çabalayıp durmak düşüyor.

Bildiğiniz gibi, onbeş-onaltı yaşlarındayken henüz İslam ahlakını bilmediğinden sürekli çevredeki kadınları rahatsız eden Cüleybib, Rehber-i Ekmel ile tanışıp O’nunla nurlanınca ve iffetini koruma hususunda O’nun dualarını alınca, artık Medine’nin en hayalı gençlerinden biri haline gelmişti. Çok geçmeden Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) onu evlenecek kızları olan bir aileye göndermiş, vesilelik etmiş ve Hazreti Cüleybib’i evlendirmişti. Üç-beş hafta sonra da önlerine bir cihad imtihanı çıkmıştı ve Cüleybib (radiyallahu anh) orada şehadet şerbeti içmişti. Savaş sona erince herkes cesedini mücahede meydanında bırakıp ruhuyla ötelere kanatlanan şehitlerini aramış, bulmuş ve onların techîz ü tekfîniyle uğraşır olmuştu.

O hengamede Şefkat Peygamberi yüksek sesle sordu; “Aranızda kaybı olan, herhangi bir yakınını bulamayan var mı?” Sahabe efendilerimiz “Hayır, ya Rasûlallah, aradığımız herkesi bulduk” dediler. İşte o zaman Mahzun Nebi, gözleri yaşlı, “Ama benim bir kaybım var” dedi, “Ben Cüleybib’imi kaybettim!” diye ekledi ve evladını yitirmiş, yüreği yaralı bir baba gibi yitiğini, hayır kudsî yiğidini aradı.. uzun arayışlar sonunda onu buldu, başını mübarek dizine koydu ve şöyle buyurdu: “Allahım, bu bendendir, ben de ondanım.”

Görüyor muyuz Fahr-i Kâinat (aleyhi ekmelüttehâyâ) Efendimiz’in hiç kimseyi atmadan ve kimsenin hatasına bakmadan herkesi kazanma gayretini?!. Anlıyor muyuz Fazilet Güneşi’nin arkadaşlarına sahip çıkma ve onlara karşı vefalı olma hassasiyetini?!. Ve idrak edebiliyor muyuz İnsanlığın İftihar Tablosu’nun, haliyle bize neler söylediğini?!.

Evet, bize herkese koşmak, her düşmüşe el uzatmak, her gönle girmek ve her kalbi iman nurlarıyla mamur kılmaya çalışmak düşüyor.


5 yorum

ALLAHIM BİZİ

ALLAHIM BİZİ PEYGAMBERİZE HAYIRLI ÜMMET EYLE NOLUR ONA LAYIK ÜMMET OLABİLMEYİ SANA LAYIK KUL OLABİLMEYİ BİZLERE NASİP ET AMİN...NE GÜZEL NE TEMİZ BİR SAHABİ NE MUTLU ONLARA Kİ SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ(SAV)EFENDİMİZİN O NUR YÜZÜNÜ GÖRMÜŞLER GÜZELLER GÜZELİ EFENDİMİZİ GÖRMÜŞLER SOHBETLERİNE KATILIP DİNİMİZİ EFENDİMMİZDEN ÖĞRENMİŞLER DİYECEK SÖZ BULAMIYORUM İNANIN NE KADAR ÖVGÜLER YAZSAM AZ NE DİYİM YÜCE RABBİM BİZİ SEVGİLİ PEYGAMBER EFENDİMİZE YAKIŞIR ÜMMET EYLESİN AMİN CÜMLEMİZİ İNŞALLAH...

06.05.2009 - selimaysun

Müslüman Ahlakı

Rabbim cümlemizi Peygamber (s.a.s.) ahlakıyla ahlaklandırsın.Dinine ihlasla hizmet etmekten bir an ayırmasın.Tüm müslümanları fuhşiyattan korusun...Amin.Ecmain.Herbirimizin bu meselelerden sorumlu olduğumuzu Allah unutturmasın.Müminler müminlerin hayırhahıdır.Vesselam.Dua ile...

05.02.2008 - muharremkarakaya83

Cüleybibb ne mutlu sana!!!

Cüleybib çok kısmetli bir insanmış.

05.02.2008 - kayip_yolcu

takdire şayan bir olay

peygamber efendimiz SAV bir gün hastalığım arttı bende kimin ne hakkı varsa gelsin alsın dedi bu dünyada hak vermek kolay öte dünyada çok zordur dedi bunu bir kaç kez tekrarladı ve sahabelerden hazreti ukkaşe kalktı ve şöyle dedi ya resulullah bir savaşta bana kırbaçla vurmuştunuz sizde bu hakkım var. öyleyse ya ukkaşe ne duruyorsun sende al benden hakkını mescidi nebevide sezsizlik bozulmuş sahabeler çıldıracak safhadaydılar gözleri gibi korudukları peygamberleri gözlerinin önünde kırbaçlanacaktı herkes hüngür hüngür ağlıyor bağırları yırtılacak şekilde bağırıyorlardı peygamberimiz SAV çağırdı hazreti bilali koş evden kırbacımı getir dedi bilal ayaklarının bağı kesilmişçesine çaresiz bir biçimde eve geldi kapıyı çaldı kapıda hazreti fatıma vardı noldu neden kelebekler gibi kararsız yürüyorsun dedi kırbacı ver fatıma baban kırbaçlanacak dedi bilal. fatıma olayı öğrendi çağırdı içeriden ciğerpare yavrularını hasan ve hüseyni gidin dedenizin yerine sizi kırbaçlasın ukkaşe dedi kırbaç bilalde hasan hüseyin ile beraber mescide geldiler bunu gören sahabelerin göz yaşları yerleri ıslatıyordu öyle bir ağlaşma vardiki anlatılamaz atıldı torunlar ikisi birden bizi kırbaçla dedemize dokunma diye bağırdılar olmaz dedi ukkaşe benim onda hakkım var sizde yok peygamberimiz verdi kırbacı hazreti ukkaşenin eline vur dedi ukkaşe hayır ya resulullah siz bana vurduğunuzda üzerimde gömlek yoktu. mübarek elleri çözdü gömleğin düğmelerini çıkardı haydi vur ortalığı haykırışlar kaplamıştı eğildi ukkaşe öptü mührünü ya resulullah sadece amacım nübüvet mührünü öpmekti dedi. peygamberimiz doğruldu ve cennette komşumsun ukkaşe dedi.

15.08.2007 - yavuzo

inanamıyorum ya ne kadarda

inanamıyorum ya ne kadarda bahtiyardırlar kimbilir...

26.01.2008 - _hicran_

Konular