23.İslami Tebliğde Kadın

İslâmî Tebliğde Kadın:

Kadın sahâbîler, Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in İslâm dâvetinde, üzerlerine düşen vazîfelerini en iyi bir şekilde yaparak İslâmî harekette ve tebliğde önemli bir yer işgâl etmişler ve geleceğin müslüman hanımlarına güzel örnek olmuşlardır.

Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in zamanındaki ilk İslâm cemâatinin dörtte birini kadınlar oluşturmaktaydı. İslâm’a giren erkeklerin çoğunun, hanımları da onlarla birlikte İslâm’ı kabul etmişler, bu örnek tavırlarıyla kocalarına dâimâ yardımcı ve destek olmuşlardır.

İslâm’ın bu yüce mücâhideleri Allâh ve Rasûlü’nden gelen her emir ve yasağı âdetâ kanlarına işlercesine bu konuda eşsiz bir tablo sergilemişlerdir.

İlk İslâm’a giren kişi, bir kadın olan Hz. Hatîce (r.anhâ) idi. Ve ilk şehîd edilen de Hz. Sümeyye (r.anhâ) adında bir mücâhide idi. Ve daha niceleri!..

Onlar, Allâh ve Rasûlü’nün kendilerinden ne istediğinin şuûrundaydılar. İslâm’ın yücelmesi için gereken her şeyi yapmaktan çekinmediler. Onlar, bu dâvâ için neler yapmamışlardı ki!.

İslâmiyyet’in başlangıcında İslâm’a koşup müslüman olan ilk kadın sahâbîlerden olmak şerefini kazanan Hz. Zınnîre (r.anhâ), inancından dolayı kendisine yapılan işkencelerin neticesinde gözlerini fedâ etmemiş miydi?!:

Hattâb’ın kızı Fâtımâ (r.anhâ), kanlar içinde yere serilme pahâsına da olsa, henüz müslüman olmayan ağabeyi Ömer’e karşı İslâm’ı haykırmamış mıydı?!.

Uhud harbinde Nesîbe Hatun (r.anhâ), Rasûlullâh (s.a.v.)’i cânı pahâsına korumamış mıydı?!.

Hz. Hatice (r.anhâ) Vâlidemiz, bütün malını Allâh için verirken; Hz. Sümeyye (r.anhâ), en kıymetli varlığı olan cânını, kocasını ve çocuğunu İslâm için fedâ ederken; diğer sahâbî hanımlarının da, kimileri kocasını, kimileri de çocuklarını Allâh yolunda kaybederlerken; bugünün müslüman hanımları, acabâ İslâm yolunda Allâh ve Rasûlü için nelerini verebiliyorlar?!. Canlarından, evlâdlarından ve mallarından yana ne gibi fedâkârlıkta bulunabiliyorlar?!.

Artık müslüman hanımı, uyanmalı ve kendi öz benliğine dönmeli. İslamı; ilmi, irfanı, güzel ahlâkı ve örtüsü ile, hâli ve kâli ile, kalbi ve kalıbı ile en güzel bir şekilde yaşamalı ve örnek bir hanımefendi olmalı...

İşte, müslüman kadınının gerçek tebliği budur.

1 yorum

çok doğru

kadının tesettürüne sahip çıkması hayırlı evlat yetiştirmesi rabbine peygamberine eşine layık olması onun tebliğidir bir nevi. ancak ben kendimden yola çıkarak islami tebliğinçok güzel bir muhabbet yolu olduğunu herkesin bu yol için fedakarlık edebileceğini söyleyeyim. çünkü türkmenistan gibi dinini pek bilmeyen ancak en azından dinine sahip çıkan bir ülkede ilim okulu açmak istiyorum ben. uygun koşullar olursa elbet ilerde eşimle yapmak isterim. başka erkeklerle muhattab olmak asla istemem. konuya girmişken ben olmazsa olmaz iman timsali bir hayadan bahsetmek istiyorum
.Cebrâil aleyhisselâm, aklı, hayâyı ve îmânı Âdem aleyhisselâma getirip,”Yâ Âdem! Allahü teâlâ sana selâm ediyor. Getirdiğim şu üç hediyeden birini kabûl etmeni emir buyurdu” demiş
Âdem aleyhisselâm, ”Getirdiğin bu üç hediyeden aklı kabûl ediyorum” deyip aklı aldı. Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselâm îmân ile hayâya, “Siz gidebilirsiniz” dedi. Îman, “Allahü teâlâ bana emreyledi ki, akıl nerede ise, sen orada ol! Bunun için ben akıldan ayrılıp gidemem!” dedi. Hayâ da, “Allahü teâlâ bana da aynı şekilde emreyledi. Ben de, akıldan ayrılıp gidemem” dedi. Allahü teâlâ kime akıl verirse, hayâ ile îmân da onunla beraber bulunur. Aklı olmıyanın ne hayâsı ne de îmânı bulunur.
Birgün, Hasen-i Basrî hazretleri, “Din temizliği nedir? Din cevheri nedir? Din hazînesi nedir?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Din temizliği abdest almaktır. Din cevheri, Allahü teâlâdan korkmak ve hayâ etmektir. Din kuvveti ise, namazdır. Çünkü, Allahü teâlâ, hayâ eden kulunu medhetmiştir. Din hazînesi ilimdir. Çünkü, her kimin abdesti olmazsa, dini temiz olmaz. Her kimin hayâsı olmazsa, onda dinin cevheri olmaz. Kimde Allahü teâlânın korkusu olmazsa onda dinin cevheri olmaz. Her kimin ilmi olmazsa dinin hazinesi olmaz.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Hayâ imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur.”
“Hayâ ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.”
Dinimizde hayânın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayâsızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir. Hayâsız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Hayâ, imanın esasındandır. Hayâsı olan Allahtan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmıyan Allahtan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayâdandır. İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır.
Şu dört hasleti kendisinde bulundurmıyan kimseye akıllı ve ilim sâhibi denmez: Birincisi; Allah korkusu. Bütün hayır ve fazîletlerin başı budur. İkincisi; güzel bir hayâ, utanma duygusu. Asâlet bununla anlaşılır. Üçünçüsü; yumuşaklık. Dördüncüsü; emri altında bulunanlara cömertlik yapmak.
Hayâ, insan ile, kötü olan şeyler arasında bir perdedir. Hayâ, kötü ve beğenilmeyen şeylerin en güzel ilâcıdır. Ancak, hayâ gidince, artık onların ilâcı kalmaz.

“Hayâ on kısımdır. Dokuzu kadında, biri erkektedir” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi, kadınların hayâsı erkeklerden çoktur. Yine hadis-i şerifte, “Hayâ güzeldir, fakat kadında daha güzeldir” buyuruldu. Bununla beraber şehvetin de onda dokuzu kadındadır. Bunu frenleyen ise kadının hayasıdır. Haya perdesi yıkılınca her türlü rezalet, ahlaksızlık toplumu kuşatır.

“Hayâ güzeldir, fakat kadında daha güzeldir” buyuruldu. Bununla beraber şehvetin de onda dokuzu kadındadır. Bunu frenleyen ise kadının hayasıdır. nerde olursak olalım hayamızın çok şey ifade ettiğini unutmamak dileğiyle..

24.06.2008 - fe eyne tezhebun