2.4. Modernleşme Bağlamında muhafazakâr Medya ve Kadın

Okumak ile okuyup bir şey olma arasındaki boşluğun İslami hayat tarzı ile düzenlememe sıkıntılarının en fazla hissedildiği dönem 1980 sonrası dönemdir. Dindarların kendilerini bireyciliğin ve tüketimin hayat tarzı haline gelmiş olmasından koruyamamaları, zaaf noktalarının geometrik bir şekilde artmasına sebep olmuştur. 1980 sonrası muhafa-zakâr kesimin "Özal felsefesinden" yoğun olarak etkilenmeleri neticesinde, mevcut hayat anlayışını İslami esaslara göre yeniden düzenleme idealinden uzaklaşmışlar ve tüketim zihniyetine uygun her türlü hayat tarzının "İslami versiyonunun" üretilmesi yoluna gitmişlerdir. Günlük hayat içerisinde her şeyin "Müslümancası" üretilerek tüketim kalıpları Müslümanlar için yeniden düzenlenmiştir.
Bu tüketim kalıplarının Müslüman kadına nasıl bir rol verdiği, özellikle başörtüsü reklamlarıyla belirginleşmektedir. 1970'li yılların en önemli tartışma meselelerinden olan "Müslüman kadının görünürlülüğü" özellikle 1990'ların başından itibaren "en şık şekliyle görünmeye" çevrilmiştir. Tesettür ve defile kelimelerinin yanyana ve birbirini tanımlar bir şekilde kullanılıyor olması bile "görüntü" ve "görünür olma" probleminin geldiği noktayı gözler önüne sermektedir.
Başörtülü kızlar için "görüntü" probleminin ikinci safhası kendilerine şehrin bazı mekanlarının yasak olduğu dayatmasıyla ortaya çıkmaktadır. Şehrin bazı mekanları "arındırılmış" bir tanım içinde benimsenmekte, bu arındırılmış mekanlarda başörtülüler "sakıncalı" insan durumuna düşmektedir. Bu baskılar başörtülü genç kızların-özellikle lise ve üniversite çağı-toplumsallaşmasını engelleyen bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. "Sen buraya giremezsin!" çıkışına maruz kalmadan önce o tip mekanlara girmeyi düşünmeyecekleri halde, kendilerine karşı gösterilen yasaklayıcı tutumdan dolayı-ki bu yasaklama dini ve ahlaki endişeden dolayı konulmuş bir yasaklama olmayıp sınıfsal bir yasaklama şeklindedir-"başörtüsüyle her yerde olma" şeklinde bir hayat tarzı geliştirdikleri görülmektedir.93

Podyuma çıkmış "tesettür giyim" ile moderni tanımlayan yeni bir kategori ortaya çıktı. Başörtülü kitlenin varlığı tüketimi körükleyici bir unsur olarak yeniden keşfedildiğinde, Müslümanların gündemine modernlik olumlu bir kategori ile oturtulmaya çalışıldı. Kendi markasını birinci sınıf ilan etmeye kalkan bütün başörtü firmaları, tatil köyleri, oteller vurguyu modern (başörtülü) kadınlara yaptılar. Modern ve başörtülü olmanın çatışmalı bir alan olmadığı, daha doğrusu tüketim kültürünün önüne bir set çekmediği İslami kanallarda yapılan reklam diliyle içselleştirilmektedir.94
Reklamlar artık küresel, daha doğrusu ABD ve Batı hayat tarzına göre üretilmektedir. Yerel değerler hiçbir şekilde bu reklamlarda dikkate alınmamaktadır. Böylece dünyanın en dejenere reklamları diğer kanallarla birlikte muhafazakâr kanallarda yayınlanmaktadır. Şampuan reklamları, kadın pedi reklamları cinsel mesajlar içeren ve açıklığı teşvik eden görüntülerle kurgulanmakta, dini bir programın veya filmin arasında bu reklamlar aniden evlerin salonlarına doluşmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında ister muhafa-zakâr olsun, ister olmasın bütün televizyon kanalları ahlaksızlığın, açık saçıklığın normalleştirilmesi, olağanlaştırılması fonksiyonunu ifa etmektedir. Bu aslında insanları zararlı ve ahlaki olmayan yayınlardan korumak için kurulan muhafazakâr kanalların ayrı bir paradoksunu oluşturmaktadır. Bu kanallar ister istemez gayri İslami hayat tarzının propagandacısı konumuna gelmektedir.

Ancak, burada muhafazakâr kanallar açısından çok büyük bir handikap mevcuttur. Kendilerini muhafazakâr olarak tanımlamasalar bile yayın muhtevası itibarıyla dini ve geleneksel değerlere saygılı olma amacında olan ve büyük ölçüde hizmet gayesiyle yola çıktığını iddia eden bu kanallar, yayın politikalarına tamamen zıt bir amaca hizmet eden film ve programları yayınlamak durumundadır.

Muhafazakâr kanalların, film ve programları elemeye tabi tutsalar bile reklamları geri çevirme şansları hiçbir zaman yoktur. Bu büyük ulvi ideallerle kurulan televizyon kanallarının yaptıkları, aslında farkında olmadan modern hayat tarzının en uç noktalardaki biçiminin kendi televizyonları vasıtasıyla, dindar ya da muhafazakâr kitleye sunmaktır. Bu kanallar ister istemez karşı çıktıkları hayat tarzlarının propagandacısı durumuna düşmektedirler.

Ebedi gençliği ve güzelliği ahiret inancında araması gereken muhafazakâr seyirci, ebedi gençliği ve güzelliği cilt kırışıklıklarına çözüm olan kremlerde, nemlendiricilerde, şampuanlarda bulacağı konusunda bir reklam bombardımanıyla karşı karşıyadır. Bu ürünler tamamen cinselliğin ön plana çıkarıldığı, güzel olmanın, bakımlı olmanın amaç olarak ortaya konduğu ve Batılı fiziğe sahip kadın ve erkeklerin karakter olarak kullanıldığı programlardır.

Söz konusu televizyon kanalları muhafazakâr seyirciyi, diğer televizyon kanallarından daha fazla etkileme ve savunmasız bırakma gibi bir tehlikeye de açık bulunmaktadır. Diğer kanalları hayat biçimine uymadığı için izlemeyen bir kadın ya da genç kız, bu televizyonlardaki reklamlara karşı diğerlerinden daha korumasızdır. Dini bir programı ya da bir hocaefendinin vaazını dinleyen bir genç kızın, tam verilen dini mesajların etkisindeyken "erkekleri tavlamak için ahenkle dans eden saçlara sahip olma çabası içinde olan" ya da "etkileyici ve çekici görünmek için mutlaka filanca kremi kullanan" yahut sokağın ortasında çıkarak kadın pedi soran "cesur!, delikanlı! ve çağdaş kızların" yer aldığı bir reklam kuşağını ailesiyle birlikte seyretmek zorunda kalmasının insanlarda nasıl bir psikolojik travma meydana getireceği psikiyatrinin önemli araştırma alanlarından birini oluşturacaktır.

Kısaca reklamlar, tüketimi, cinselliği, açık saçıklığı, hiçbir sınır tanımayan kadın erkek ilişkilerini teşvik eden programlardır. Bizatihi reklamların kendisi modernizmin ve din dışılığın ve seküler hayat biçiminin propagandasını yaparak ideolojik bir boyut taşımaktadırlar. Bu bağlamda muhafazakâr televizyon kanalları da ister istemez bu ideolojinin propagandacısı haline gelmektedirler.

Açıklık olabildiğince teşvik edilirken, kamusal alan gerekçesiyle eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılan tesettürlüler için sığınılabilecek tek mekanda onu televizyon beklemektedir. Başlangıçta problem oluşturmayan bu durum, özel televizyonların yaygınlaşması ve insanların en vazgeçemedikleri eğlence aracı haline gelmesiyle, evlerde bile insanların hayat tarzlarını tehdit etmeye başlamıştır.
Önceleri TRT'li günlerde halka açık eğlence programlarında başörtülü tek bir kadın görülmezdi. Ancak, bu durum tesettürlü kadınlar açısından çok fazla bir eksiklik duygusu da oluşturmazdı. Çünkü, hem mesture olmak hem öyle bir programa katılmak ilkesizliğin görüntüye bulanmış hali olarak algılanırdı.

Özel kanallar arka arkaya açılmaya başlandığında adarada sırada çok nadir olarak tesettürlü kadınlar ekranlarda görülmeye başlandı. Önce stüdyo seyircisi olarak, daha sonra tartışma programlarının seyircileri ve daha sonra katılımcıları olarak. En sonunda eğlence programlarında çifte telli oynarken görülmeye başladılar.95 Tesettürlülerin toplumdaki "görünürlük" çabaları sonunda bu noktalara kadar gelmişti.

Aslında, bütün bunlar dini hassasiyeti olan insanların ne kadar kuşatılmış bir dünyada yaşadıkları ve modernizm karşısında ne kadar savunmasız kaldıklarını göstermesi açısından da ilginçtir. İnsanların bunlara karşı sığınabileceği bir evi bile yoktur. Modernizm insanları evlerinin içinde bulmakta, hayat tarzını dayatmakta ve hiçbir zorlama yapmadan insanları etkilemektedir. Medyanın etkisi bu açıdan dehşet vericidir.