2. Türkiye'de Kadın Kıyafetindeki Modernleşmenin Bir Aracı Olarak Medya

2.1. Genel Olarak Türkiye'de Kadın Kıyafetlerindeki Değişim Süreci

Kimliğin gözle görünür tezahürü olan giyim kuşam konusundaki mecburi kıyafet değişiklikleri, bu yönde devlet baskılarının geçmişi Batılılaşma çabalarının başladığı II. Mahmut dönemine ve Tanzimat Fermanı'na kadar gider. Bu dönemdeki mecburi kıyafet değişiklikleri daha çok erkeklere yönelik olmakla birlikte, çeşitli yayın organlarında kadın kıyafetlerinin değişmesi talebi de, Meşrutiyetten sonra seslendirilmeye başlanmıştır. Bu talebin temelinde değişen hayat tarzı önemli rol oynamıştır.

Zira, sosyal hayatın her veçhesi Batılılaşırken -mimari, dekorasyon ve adab-ı muaşeret- kadın kıyafetlerinin bunun dışında kalmasını beklemek mümkün değildi. Üst tabaka kadınların çarşaflarının içine Avrupaî elbiseler giyerken ilk defa Kadınlar Dünyası Dergisi yazarları sosyal hayat içinde kadının yer alması talebinde bulunur ve bu talebe uygun olarak kıyafetlerin de değişmesini teklif ederler.25

Türkiye'de kadın kıyafetindeki modernleşme eğilimleri, dünyadaki eğilime paralel olarak gelişmiştir. Ancak, bu konuda Cumhuriyet dönemindeki tesettür aleyhine devlet politikaları, çarşaf tartışmasından gelinen noktada kadın kıyafetlerinde Batı’dakini bile aşan bir açılma eğiliminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kitle iletişim araçlarının gelişimi ve ülkemizde yaygınlaşması, yapılan kasıtlı yayınlar, moda ve cinsel eğitim maskesi altında açıklığın normal, tesettürün anormal kabul edildiği bir ortama zemin hazırlamıştır.
Bunda dine, dindarlara uygulanan psikolojik ve fiziksel baskıların yanında, laikliği din düşmanlığı ve dindışılık olarak gören anlayışın da önemli katkısı olmuştur. Öyle ki, bu anlayış din düşmanlığı adına açıklığı teşvik etmekte hiçbir sakınca görmemiş, aksine bunu çağdaşlığın bir gereği olarak desteklemiştir. Neredeyse, laikliğin ölçüsü kapanma ya da açılmayla değerlendirilir olmuştur.II

Tesettür, fakir, geri, eğitimsiz alt sınıfa, açıklık ise çağdaş, modern, ileri ve üst sınıfa mensup olmanın bir simgesi olarak topluma dayatılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu anlayışın oluşması için özellikle gayret sarf edilmiştir.

Mesela, İş Bankası'na memur alımında memurlar başı açık olarak işe başlarken, çaycı, müstahdem statüsünde başlayan kadınların başlarını örtmeleri özellikle istenmiştir. Bununla çalışan kadınlar arasında hiyerarşik bir durum oluşturulmaya çalışılmış ve başörtüsünün aşağı tabanın sembolü olarak algılanması yolunda gayret gösterilmiştir.26

Kadın kıyafeti, Türkiye'de Batıcılarla muhafazakârlar arasındaki mücadelede en müşahhas ayrımı teşkil etmiştir. Çünkü, kadının konumu, kıyafeti, sosyal hayat ve çalışma alanındaki konumu genelde hayatın tümünü ilgilendiren bir mahiyet arz etmektedir. Sorun sadece kadın kıyafetindeki açıklık ya da kapalılık olarak görülmemektedir. Amaçlanan, kadının toplumun her alanında daha çok bulunması, çalışması, muhafazakârların ve bu çerçevede dinin kadına yüklediği yükümlülüklerin yerini modernizmin yükümlülüklerinin almasıdır. Bu nedenle başörtüsü tartışmalarıIII Türkiye'de -ve önümüzdeki dönemde muhtemel olarak Batı'da da- iki farklı dünya görüşünün mücadelesinin en şiddetli yaşandığı alan olmaya devam etmektedir.

Bu geleneksel olarak anne veya bir eş olan kadının yerine, modernizmin öngördüğü, çalışma hayatının ve toplumsal hayatın içinde erkekle birarada daha çok yer alan ve kadının cinselliğinin daha ağır bastığı bir hayat tarzının oluşturulma çabası olarak karşımıza çıkmaktadır. Göle'nin27 tanımıyla nasıl ki, Batıcılar için kadının peçesini kaldırması ev dışına çıkması ve özgürleşmesi medeniyetin bir önşartıysa, kadının İslami ahlaka uygun giyinmesi ve davranması da Müslümanlar için sosyal hayatın ve gelenekleri korumanın bir teminatıydı. Her iki kesim için de kadının cinsel kimliği ile toplumsal konumunun nasıl tanımlanacağı esastı.