Kur'ân Okumayı ihmalden Sakınmak

"Haydi Kur'an-ı okuduğun (okumak iste­diğin) zaman derhal o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın" (Sure-i Nahl 98).

İnsanların sapıklıktan kurtulup iman ve hidayete erişmesine vesile olan Kur'ân-ı Kerim, Allah kita­bıdır ve yeryüzündeki insanların tamamının kurtu­luşu için gerekil olan hükümeleri içinde toplamış bu­lunmaktadır.

İlimlere mevzu ve sanatlara model teş­kil eder beyanları ile bugün indirilmişçesine belagat ve fesahatini, halavet ve hararetini, özellik ve gü­zelliklerini aynen muhafaza etmektedir. Hükümlerin­de eskime olmamış ve olmayacaktır. Her zamana ve her mekana tatbik edilebilme özelliğini korumaktadır.

O, beşer sözü değil, Allah kelamıdır. İnsanların hepsi bir araya gelseler, değişik branşlardaki ilim adamları çalışıp uğraşsalar, Kur'ân-ı Mucizül-beya-nın en kısa bir suresinin benzerini asla yapamazlar. Allah'ın kelamı ile beşer sözünü yanyana getirip mukayese yapmak asla caiz değildir.
Ancak Kur'an Kerimin fazilet ve üstünîüğünü anlamaya vesile ol­sun diye bir hadisi şerif mealini takdim etmek isti­yorum.

"Allah'ın kelamını diğer sözlere olan faz­ileti, Allah'ın diğer yaratılmışlara olan üs­tünlüğü gibidir" (Tuhfet'ül-Ahvezi c. 8, s. 244).
Bu muhteşem kitabın billurlaşan ifadelen, o dere­ce fevkal'adedir ki, manası tefekkür edilerek dinle-nildiğinde, çok yüksek manevi bir zevk ruhları gaş-yeder (kaplar). İsmail Safa Bey, bu hazzı çok veciz bir ifade ile dile getirmiş bulunmaktadır:

Yâ Rab, ne müessir, ne selâsetli beyandır; Kevserleri mi cennetinin pür galeyandır!

O Kitâb-ı ilâhinin feyzinden mahrum kalmış ve ço-raklaşmış kalplerin sahipleri, onu dinlerken kalbinde bir ürperme ve heyecan hissetmiyorsa, idraki nasır­laşmış ve kalbi taştan katı bir hale gelmiş demektir. Bu kesin iddia, bizim değil, Kur'an-ı Kerimin beya­nıdır. Mealini arzedeyim: "Eğer biz bu Kur'anı bir dağ başına indirseydik; muhakkak ki onu, Allah kor­kusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misaller (yok mu?) işte biz onları, insanlar dü­şünsünler diye, irad ediyoruz" (Süre-i Haşr 21).

O kitabı mübinin heyecanlı ruhunda hisseden şair ne hoş ifade etmiştir:
Bir şahika bâlâsına inseydi kitabın ey Kâhir-i mübdi',
Eylerdi serapa Cebeli havf-i itabın hâşî, müte-saddi'

Münevver Gençler!
Kur'anı Kerim'i okumanın ehemmiyet ve sevabını, dünya ve âhirette kazandıracağı değerleri, muhbir-i sadıkımızın birkaç hadis-i şerifi ile açıklamak istiyor­um:

1-"Kim Kur'ân okur ve onu hıfz ederse, Allah da onu cennete koyar ve evinin efradından ateşe (gir­mesi vacip olan on kişiye şefaatçi kılar" (İbni Mace c. 1, s. 78).

Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş olan kimse, ahiret ha­yatının cennet bahçelerinde mesut bir hayat sürer­ken, yakınlarının cehennemde olmasından dolayı saadeti gölgelenmesin diye, Cenab-ı Hak ona ha­nesi halkına şefaat etme salahiyetini vermiştir. O da bu salahiyetini sevdiklerinin lehine kullanacaktır.

2-"Kurânı arkadaşına (hafız olana) oku, yüksel. Dünyada ağır ağır okumaya devam ettiğin gibi oku! Zira senin (cennetteki) merteben, okuduğun ayetin sonuna kadardır, denilecektir." (Tuhfet'ül-Ahvezi c. 8, s. 232),

O yüce kitap, kendisine sahip çıkan fert ve cemi­yetleri hem dünyada hem de âhirette yükseltir. Dün­yada halkın başında tâc gibi, âhirette cenneti içinde şah gibi bîr saltanata mazhar olur. İslâm dininin na­şiri ve uhrevi alemlerin kaşifi bulunan Resûlullah (s.a.v.) bu hususu bir hadis-i şerifte şöyle açıkla­maktadır:

3-"Cennetin derecelerinin adedi, Kur'ân ayetleri sayısıncadır. Kur'ân okuyan bir kimse, cennete gir­diğinde ondan üstün kimse olmayacaktır" (Feyz'ül-Kadir c. 2, s. 458).

4-"Kur'an okuyunuz. Çünkü o, kendisine sahip olanlara kıyamet günü şefaatçı olarak gelecektir" (et-Tergib vet-Terhib c. 3, s. 349).

Faziletli Gençler!
Kur'anı Kerim'i okumak, her mümin için dini bir vazifedir. İslâm dininin rükünlerinden bulunan na­mazı eda edebilmek için, Kur'ân okumayı bilme za­rureti vardır. Bir mü'minin bu hususta çektiği emek île ulaştığı mertebeyi ve katlandığı zahmet ile kazan­dığı sevabı açıklayan Resûli âlîşân Efendimiz şöyle beyan etmektedir:

"Kur'ân (okumak) da mahir olan, şerefli ve itaat­kar sefir(-i sübhani olan melekler ile beraberdir. Kur'ânı, kendine güçlük verdiği halde, kekeleyerek okuyan kimse için iki (türlü sevap vardır" (Müslim c. 2, s. 195).

İki çeşit sevabın biri, çekilen zahmete karşılık ve­rilen ecir, diğeri, okunan Kur'anın sevabıdır. Hadisî şerifte Rabbimizin kitabını tecvit ve talim üzerine okuyan kimselerin, sevap yönüne değil, mevkiinin yüksekliğine işaret olunmuş; Allah ile peygamberler arasında elçilik vazifesi gören yüce meleklerin de­recesinde bulunacakları müjdelenmiştir.

Dilerseniz biraz da Kur'ân okumaktan uzak duran ve Allah'ın kitabını okumayı bilmeyenlerin feci halini tasvir eden bir hadisten bahsedelim. Akılların mual­limi ve dini hükümlerin mübelliği Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır.

"(Kalbinin) içinde Kurandan bir şey (âyet ve sure) olmayan kimse, harap olmuş ev gibidir" (Tuh-fet'ül-Ahvezî c. 8, s. 231).

Hadîs-i nebeviyi tefekkür süzgecinden geçirerek bir açıklama yapalım. Cesedin hayatı can ile, ruhun kemali, Kur'ân iledir. Kur'ânı Kerim; lafzı, manâsı ve ahkamı ile ruha yerleşince, kişi Allah dostları ka­tarına girmeye namzed olur.

Zira Peygamberimiz (s.a.v.)'in diliyle "Kur'ân ehli, ehlullahtır" buyrulmuş-tur (Bakınız: Feyz'ül-kadir c. 1, s. 56).

Bir kimsenin kalbi içinde Kur'ânı Kerimin lafzı yer tutmazsa ve o şahsın iyi yönde hareket etme­sine bir tesir yapmazsa, onun vücudu harap olmuş bir ev gibidir. Viran olan bir mekân, baykuşların tü­neği ve bir takım haşerelerin barınağı olur. Kur'ân sofrasından nasibini almayan insanın ruhu da "nefs" baykuşunun seslerine makes olur, iblisin vesvesesine müsait hale gelir ve gaflet örümceğinin ağlarıyla örtülmüş olur.

Bu bahsi Kur'ân okumakla ilgili olarak kaleme al­dığım bir manzume ile tamamlamak istiyorum:

İslâmın esasını öğrenmeyi dilersen,
İlahi Füyûzâta nâil olayım" dersen,
Ve letâifini pürnur etmek istersen,
Gece-gündüz demeyip Kurân'ı çokça oku.
* * *
Emirleri Hâlık'ın sıralanmış hep onda,
Yasak kıldığı şeyler açıklanmış hem onda,
İlim, edep ve ahlâk ictimâ etmiş onda,
"İşlerim yoğun" deme, Kur'ân'ı çokça oku

Aradan nefsi kaldır, sevsin seni yaratan;
"Euzü"yü çek hemen, şeytan çıksın aradan;
Besmeleyle başla da şifa bul her yaradan;
İhlâs-ı tâmme ile Kur'ân'ı çokça oku.
* * *
Kasvetlerin dağılır, parıldar senin fikrin;
Tilâvet et mushafı, hem makbul olsun zikrin;
Dilinde kitâbullah her zaman olsun virdin;
Seher vaktinde kalkıp Kur'ân'ı çokça oku.
* * *
Ayetler sayısınca cennetin derecâtı,
ihlâs ile okursan bulursun hem necatı,
Bilmiyorsan bile sen meânîi âyâtı,
Bunu mazeret sayma Kurân'ı çokça oku.
* * *
Ayda bir hatim yap, sonunda eyle duâ;
Kitabullahta vardır pekçok dertlere deva;
Ahkamını bilmezsen senden edecek da'vâ;
Emriyle amil olup Kurânı çokça oku.
* * *
EMRE sözü uzatma, kelâmı etme israf,
Kur'ân'a uygun yaşa, emrini eyle is'âf;
Anlayana bu kafi, etmeyesin fazla lâf;
Zaman buldukça sen de Kur'ânı çokça oku.


ONUNCU ÖĞÜT BITTI