LİDER BUHRANI

İnsanlar, yaratılış itibariyle, toplu halde yaşamaya meyyaldirler. Yalnızlıktan hoşlanmadığı için kendisine can yoldaşı arar.

Âdemoğlunun yaşayışında cemiyetten uzaklaşanlar ve bir köşeye çekilip sessiz hayat sürenler görülürse de bu bir istisnadır. Beşer hayatında aslolan, cemiyet halinde yaşama arzusudur.

İnsanlar, cemiyet halinde yaşarken din, dil ve gaye birliği; vatan, tarih ve coğrafya bütünlüğü; şeref, haysiyet ve namus şuuru i!e birbirine kenetlendiği zaman millet adını almaktadırlar.

Bir topluluk; bu ulvî unsurların, bir kısmında ortak olsa bile, tamamında birleşmediği zaman dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Milletleri mukaddes mefkureler etrafında toplayan, ruhî bakımdan yükselen ve şahsiyet kazandıran, maddeten ilerlemelerine âmil olan; liderlik vasfını taşıyan kimselerdir.

Lider mi milleti yetiştirir, millet mi liderini yetiştirir? sorusunun cevaplandırılmasında ihtilaf olunmuştur. İngiliz yazarlarından Thomas Carlyle, liderin halkı yetiştireceği fikrini savunmuştur Onun nazarında halk, bir kil tabakası gibidir. Onu, lider yoğuracak ve şekil verecektir.
Lef Tolstoy, bu fikrin aksini iddia etmiş "Gemi hareket halinde iken Onun önünde akar gibi Koşan su kitlesini, gemi vücuda getirmekte ve itmektedir" demiştir.

Her iki muharririn iddialarında doğru olan taraflar varsa da görüşleri eksiktir. Zira millet, liderini çıkarır; lider de milletine ruh verir. Bu, tıpkı, zemine hava gönderirken suyu yukarıya doğru iten emme basma tulumba gibidir. Lider, milletten aldığı aşkla onun ihtiyacına cevap verecektir.
Müsbet ilimlerle uğraşanlar, demir moleküllerinin dağınık olduğunu, bir mıknatıs ile demire tesir edildiği zaman, moleküllerin dizi haline geldiğini ifade etmektedirler.

Liderler, dağınık kitleleri derleyip bir saf nizamına sokan çekici ve koruyucu kuvvete sahip olarak, halka ecdadımızın taşıdığı asil ruhu verecektir.

Lider, bir topluluğu arzu ettiği istikamete sevk edebilmek için, bazı prensiplere riayet etmek zorundadır. O hususları şöyle izah edebiliriz:

a) Ahlâk ve fazilet sahibi olmak
Şayet bir liderin davranışlarında ahlâk ve fazilet hakim değilse sonunda kendisi ile birlite milletini de dalâlet ve felâketlerin en acısına sürükler.

b) Halkın dertlerine gönülden katılmak
Bir lider, halkın elem ve üzüntülerine kalben ortak olmuyorsa, arkasında menfaat düşkünü yardakçılardan ve dalkavuklardan başka koşan olmayacaktır.
Lider, milletini ağlatmamalı, halk ağladığı zaman o gülmeyi unutmalıdır. İçi milletin derdiyle volkan gibi kaynamalı ve onun derdine çareler arayıp bulmalıdır.

Halkın yanında bulunduğu zaman, onların dertleriyle üzülmüş gibi görünen kimsenin kederi, boğazından aşağıya inmediğinden, muvakkat bir zaman sonra dağılacak ve halkın yanından ayrıldığı zaman yavaş yavaş sönecektir. Bu tip kimseler, tıpkı sepete benzerler. Sepet havuza düştüğü zaman içi su dolar, çıkarıldığı zaman içi boş olarak döner.

c) Halk sefâlet çekerken lider konforlu bir hayat sürmemeli
Lider; halkın yokluk ve sefalet içinde kıvrandığı sırada konforlu bir hayat tarzı sürüyorsa, milletin değil, zilletin lideridir.

Mahatma Gandhi'nin İngiliz sömürgeciliğine karşı yürüttüğü mücadelede başarıya ulaşmasını ve Hindistan halkını peşinden sürüklemesindeki muvaffakiyetini, halk seviyesinde bir yaşayış yolu takip etmesinde aramak gerekir. O, devleti idare edebilecek fikrî kabiliyete sahip olduğu halde, milletin sefaleti sebebiyle, dikilmiş elbise bile giymemiş ve keten bezine bürünerek yaşamıştı.

Mücadelesini yürüttüğü günlerde nasıl bir hayat yolu takip etmiş ise, devlet reisi bulunduğu yıllarda da aynı hayatı takip etmiştir. Biz, Gandhi'yi övmek veya şahsına değer verdiğimizi ifade etmek için değil sadece milletinin hayat seviyesi üstünde bir yaşama yolu tutmaması sebebiyle açtığı mücadelede muvaffak olduğunu belirtmek için örnek verdik.

Âlemlerin efendisi ve cihanın fahr-i ebedîsi bulunan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), halkın yaşayış seviyesine o kadar intibak ederdi ki onun zâtını tanımayan bir arabî, mesciddeki kalabalığı görünce bakmış ve Resul-i Ekrem'i ashabtan daha saltanatlı bir halde göremediği için "Sizin hanginiz Muhammed (s.a.v.)'dir" demek zorunda kal-mıştı.

d) Yaptığı hizmete karşılık makam ve menfaati gaye edinmemen.
Milleti peşinden sürüklemek isterken çarık giyen muvaffak olduktan sonra saltanat sevdalısı olan kimseler, kendi mefkuresine ihaneti sebebiyle, mâşeri vicdanda mahkum olurlar ve milletini de hayâl kırıklığına uğratırlar.
Efendimiz, Peygamberliğini ilân ettiği gün bir menfaat mülâhazası ile hareket etmediği gibi, Mekke'yi feth ettiği gün devesinin üzerinde ellerini kaldırıp "Ya Rabbi, yaşama(ya lâyık olan) ahiret hayatıdır" diye dua buyurmuş; hizmetine karşılık Rabbü'l-âleminin rızasından gayri bir şey beklemediğini kâinata duyurmuştu.

e) Topluluğu yönetirken adâletli hareket yolu tutmalı
Lider, topluluğu sevk ve idare ederken, cebr ve zulüm yolunu tutarsa insanları şahsiyetlerinden soymuş ve köleleştirmiş olur.

Bu vasıfları haiz bir lideri bulan milletler ve cemiyetler, içtimaî sa-cı çekmekten kurtulmuş ve yücelmenin sırrına ermişlerdir.