GAZETENİN İÇTİMAÎ HAYATIMIZDAKİ YERİ

Gelişen, ilerleyen ve değişen dünyada cereyan eden hadiselerden günü gününe haberdar olmak, medenî bir insan için, zarurî ihtiyaç halini almaktadır. Vuku bulan hadiselerin ictimâî yönlerini araştırmak ve İslâm'ın o noktadaki hükmünü tesbite çalışmak, insânî bir vazife olmaktadır. İleriyi gören her insan, toplumu ilgilendiren meseleleri tefekkür süzgecinden geçirmeyi arzu etmekte ve "nemelâzım" diyerek kendini bu mükellefiyetten vâreste sayamamaktadır. Bu arzuyu süratle tahakkuk safhasına çıkaran vasıtaların başında "gazete"nin geldiği açıkça bilinen bir gerçektir.

Bir gazetenin menfi yöndeki tahrip etme gücü ne kadar yüksek ve çabuk ise, tamir etme imkânı da aynı ölçüde süratli ve yaygındır. Hâdiselerin müsbet ve menfî yönlerinin ele alınması, tez ile antitezin mukayesesi ve sentezinin yapılması, bir meselenin ilim pertevinden tedkik ve tenkid edilmesi önce gazete sütunlarında ele alınmaktadır. Bu yönde faydalı hizmet gören bir gazete, adetâ "Mefkûre mektebi" haline gelmiş bulunmaktadır. Kişi kendi düşüncelerini orada neşredilen makaleler ile kıyaslar, -varsa- eksik veya fazla taraflarını yakalamaya çalışır, onları tavzih ve tenkid eder. Şayet kendi düşünce tarzında yanlış bir taraf varsa onu da düzeltmiş olur.

Gazetenin bu yönleri dikkate alındığı zaman, her yaşta ve başta birçok insana yaptığı hizmet daha açık anlaşılmış olur.

Neşriyat, bir bütün olarak ele alınacak olursa, bir vücudu andır-maktadır. Kitap, bu gövdenin başı; mecmualar, uzuvları; gazete ise ictimâî bünyenin kan damarlarıdır. Bir vücut nasıl başsız yaşayamaz ise kan damarları sağlıklı olmadıkça ahenkli bir hayat sürdüremez. Faydalı kitapları benimseyip gazeteleri ihmâl etmek, bünyenin faaliyetinde aksamalara ve kan kaybını andıran zararlara yol açar. Hatalı bir fikri düzeltmek için önce gazete ile işe başlamak ve yanlışı tesbit edip zaman kaybetmeden çözüm yollarını göstermek gerekir. Daha sonra meseleyi akademik yönden ele almak ve üç bu'dlu tahlile girişmek için en uygun yol, hiç şüphe yok ki, kitap veya mecmua ile neşriyata devam etmektir.

Telif veya tercüme eserlerin hizmet yönündeki ehemmiyeti bilin-mekte ve birçok kimse, -okumaya fırsat bulamasa bile- evinde bir kitap köşesi tesis ederek bu idrakini ortaya koymaktadır. Gazetenin ehemmiyeti, kitaplarda olduğu kadar, şümullü şekilde kavranabilmiş değildir. Bu cihetin sebepleri çoktur. Onlardan biri de gazetecilik tarihinin kitap neşri kadar eski olmayışıdır. Süratle gelişen ve ilerleyen dünyada bu noktadaki ihmâlimizi hiçbir sebep meşrû hale getiremez.

Dinî ve içtimaî kültürümüzün kısırlaştırılmasına teşebbüs edildiği tarihten itibaren, beyin damarlarında tıkanıklık bulunan bir hasta gibi, tefekkür zayıflığına mahkum olmuş durumdayız. Bu durumdan kendimizi hâlâ da kurtarabilmiş değiliz. Bu iddiaya misal mi istiyorsunuz? Şehvânî hisleri tahrik etmekten başka bir fonksiyonu bulunmayan gazeteler ile mefkûreci neşriyatı kıyaslayınız.

Gazetelerin tirajlarını gösteren raporları incelerken hiçbir fikrî cep-hesi bulunmayan ve çıplak kadın meşheri hâline gelmiş bir gazete ile mefkûre gazetelerinin günlük satış rakamı kıyaslanacak olursa, ezici bir kemmiyet farkının ve üzücü keyfiyet noksanlığının fecâati ortaya çıkmış olur. Mâbud-i Hakîkîye ibadetle temayüz etmiş insanların, bir elin parmak sayısını aşmayan gazetelerin can çekişecek duruma düş-mesine seyirci kalması, cidden üzücü ve düşündürücüdür.

Nefse ve şehvânî hislere hitap eden gazetelerin tiraj grafikierindeki baş döndürücü yükselmeye karşılık, dinî ve millî sahada hizmet veren gazetelerin çok düşük bir rakamla ve akrebin kıskacında yaşarcasına "kalem cihadı" yapması, dayanılmaz zorluklara mukavemet edebilmek için feragatin âzamî derecesini göstermesi, "şaîr" kadar şuuru bulunan kimselerin düşünmesini ve utanmasını gerektiren bir ihmâl olmaktadır. Bir tarafta canını dişine takmış didinen insanlar, gazetenin iadesinden doğacak zararı önlemek için dimağını zorlayıp çare bulmaya çalışan ve elindeki gazeteyi bir kişiyle tanıştırmak için çırpınan kimseler, diğer tarafta rahat ve rehavet içinde günlük hayatına, yemesine ve içmesine devam eden gaflet erbâbı! "Hayye alelintibâh" diye haykırsak, yersiz bir iş yapmış olur muyuz?

İslâmî ahlâk ve faziletin müdafaasını (üslelenmiş vatanperver, milletini sever, maziye bağlı ve aydınlık geleceklere talip bulunan yarım düzine mefkûreci gazetenin tiraj yekünü, vücudunun fizikî özelliklerini ve mahremiyatını şehvetle açılmış gözlerin önünde teşhir eden, ruhunu şeytanlara kaptırmış bahtsız kadınların resimlerini basarak kazanç sağlayan gazetelerden sadece bir tanesinin ulaştığı günlük tirajın yarısını bile bulamamaktadır. Bu üzücü ihmâlin mahcubiyeti, kendine düşen vazifeleri ihatalı olarak düşünemeyen gaflet sahibi müslümanların boyunlarında takılı kalır. Nafile bir ibadet için yüzbinlerce lira harca-maktan çekinmeyen dindaşlarımız, bir tek gazeteyi almamaktaki ısrar-larını mazur göstermek için ne gibi bir huccete sahiptirler, bilemiyorum.

Basiret ve âtiyi seziş hasletlerini vatanımızın ve milletimizin düşmanları bulunan fikir yankesicilerine kaptırdığımız günden beri, ne yapacağımızı tayinden âciz bir hâle düşmüşüz. Manyetize edilmiş bir medyum veya afyon yutmuş bir Hintli'nin uyuşukluğunu andıran bir ruh boşluğu ve tefekkür aczi içine yuvarlanmışız. Bir şey sezmeye çalışırken sızıyor ve "gaflet beşiği"nde asırlık uykunun rehaveti içine tekrar dalıyoruz. Bu gafletten ne vakit sıyrılacak, bu ihmâlkârlığı ne zaman terk edeceğiz? Kış uykusuna yatan "sürüngen"ler bile yazın gelişi ile uyanmaktadırlar. Bizim intibahımız mahşer sabahına mı kalacak?

Bir yılan deliğinden iki defa ısırılmayacak kadar uyanık ve basiretli olması gereken müslümanlar, İslâmî şiar ve şuuru ihmâl ettiği günden beri, gaflet içinde bocalamaktadırlar. Basiret ve teyakkuzumuzdan endişelenen "garp üfürükçüleri", hümanizm lâfları ile bizi teshire çalışmakta ve tesir altında bırakmaya mezbuhane bir gayret sarf etmektedirler. Tarihte çığır açıp çığır kapayan ecdadımıza hâs bir uyanıklığı göstermek memuriyet ve mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum, aziz okuyucularım.