HAYIR YAPMADA ÖLÇÜ

Zekât ve Sadaka-i Fıtır vecibelerinin dışında kalan, yapılmadığı zaman sorumluluğu bulunmayan, işlendiği vakit insanların yararlanmasına sebep olan şeylere "Hayırlı işler" adı verilmektedir. Bu hayırlar, pekçok kimseyi dilenme zilletinden ve ahlâkî çöküntülerden kurtardığı için, sahibinin kurtuluşuna sebep olacaktır. Bu hususu tesbit eden bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Hayır işleyiniz ki felâh bulasınız" (1).

Hayır işlerinde geri kalmayı da aşırı bir sarfiyatta bulunmayı da tasvip etmeyen dinimiz, bu hususları sağlam esaslara bağlamıştır. Bu ölçünün ilerisine taşmak aşırılık, gerisinde kalmak ise eksiklik olur. Bu noktadan hareket edildiğinde denilebilir ki, aile fertlerini zor durumda ve başkalarının yardımına muhtaç bırakacak derecede hayra para harcamak, ifrat; onları muhtaç bırakmayacağım diye cemiyet içindeki çaresizlerin derdine merhem olmamak, tefrit olur. Her iki yanlıştan kaçınmayı emreden bir âyeti kerimede "Elini bağlı olarak boynuna asma. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kınanmış, pişman bir halde oturup kalırsın" (2) buyrulmaktadır.


İslâm dini, hem hayrın yapılmasını hem de aile fertlerinin nafakasının teminini emretmekte ve bir de bunlar arasında ehemmiyet derecesine göre bir sıralama yapılmasını istemektedir. Hak yolunun yol göstericisi bulunan peygamberimiz, bahsi geçen sıralandırmaya ışık tutan bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Senin Allah yolunda sarfettiğin bir para vardır. Köle âzâd etmede harcadığın bir para vardır. Yoksula sadaka olarak verdiğin bir para vardır. Hane halkına harcadığın bir para da vardır. Bunların sevap yönünden en büyüğü, hane halkına harcadığındır" (3).

Bir kimsenin üzerinde bulunan borçları ödemesi, başkaca hayır yapmasından daha iyidir. Kendisi ve çocukları muhtaç bir durumda iken hayır yapmaya özenmek, farzı bırakıp nafile ile meşgul olmaya benzer. Malî mükellefiyetlerimizi zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirebilmemiz için Allah Resûlü şöyle ikaz etmektedir: "Malının bir kısmını (mülkiyetin) üzerinde tut. Bu senin için hayırlıdır" (4).

Saad bin Ebi Vakkas Mekke'de iken hastalanmıştı. Kendisini ziya-rete gelen Resûl-i Ekrem'e, malının üçte ikisini hayra vasiyyet etmek istediğini açıkladı. Resulullah (s.a.v.) buna müsade etmedi. Servetinin yarısını hayra sarfetmek için izin istedi. Peygamberimiz, "Olmaz" bu hassas bir koruyucusu bulunan fahr-i kâinat, "üçte bir (yeter). Üçte bir çoktur" buyurdu (5).

(1)Sûre-i Hac, 77,
(2) Sûre-i İsrâ, 29.
(3) Müslim, c. 3, sh. 78.
(4) Buhârî, c. 2, sh. 117..
(5) Buhârî, c. 2, sh, 82.