Evli Kadının Nafakası

Bir kadın evlenip kocasının evine yerleştikten sonra onun yiyecek, içecek, giysi ve mesken masrafları kocaya aittir. Bunlar israfa kaçmadan ve cimrilik de etmeden eşlerin sosyal seviyelerine göre sağlanır. Eşlerin her ikisi de zenginse buna uygun harcama yapılır, ikisi de fakirse, kadın kocasından, zenginler seviyesinde bir harcama isteyemez. Birisi zengin diğeri fakirse, ortalama yol izlenir. Diğer yandan bazı bilginler nafakanın miktarı konusunda yalnız kocanın durumunun dikkate alınacağını söylemişlerdir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Annelerin yiyecek ve giyeceği gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir." (el-Bakara, 2/233.) "Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılan fakir de nafakayı Allah'ın ona verdiğinden versin. Allah hiçbir kimseye, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah güçlüğün arkasından kolaylık ihsan eder."(et-Talak, 65/7.)
Koca, hanımın giyim masraflarını da karşılamak zorundadır. Burada da sosyal seviye ve İslam'a uygun olan örf ve adetler ölçü alınır. Ayetteki "ma'ruf" terimi bunu ifade eder, her devir ve toplumdaki değer yargılarını ve çevre şartlarını dikkate almaya elverişli bulunur. (bk. el-Bakara, 2/233) Kadının biri yazlık, diğeri kışlık olmak üzere yılda en az iki kat giysi hakkı vardır. Giyim kapsamına yorgan, döşek, çarşaf ve yastık gibi evin normal eşyası girdiği gibi, vefattan sonra kefen de bu kapsama girer. Çünkü kefen tesettürün devamı niteliğindedir.
Koca hanımına bağımsız ve içinde sosyal durumuna uygun mefruşatı bulunan, kötü komşulu olmayan bir mesken sağlamak zorundadır. Bu yer kadının malı, canı ve ırzı hakkında güvenli olmalı ve karı-koca hayatı yaşamaya elverişli bulunmalıdır.
Ayet-i Kerîme'de şöyle buyurulur: "Boşanan o kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerin bir bölümünde oturtun. Evleri başlarına dar etmek için kendilerine zarar vermeyin." (et-Talak, 65/6)
Şer'î bir meskende, koca fakir de olsa en az, kadına ait kilitli bir oda ile diğer gerekli bölmeler bulunmalıdır.
Kadın kocasının hısımları ile birlikte oturmaya zorlanamaz. Ancak koca, bir başka evliliğinden olan ve henüz erginlik çağına ulaşmamış bulunan küçük çocuklarını karısı ile birlikte oturtmak hakkına sahiptir. Buna karşılık kadın, kendi hısımlarından hiçbirini, hatta başka kocadan olma kendi küçük çocuklarını kocasının izni olmadan onun evinde barındıramaz. Çünkü bir erkeğin, eşinin hısımlarına karşı bakım ve nafaka yükümlülüğü bulunmaz. Eşinin hısımlarına yardımcı olursa bu, onun güzel ahlakındandır.
Kadın kendi evini, kendisinin ikametine tahsis etmesi için kocasına kiraya verebilir. Bu takdirde koca, kira bedelini vermekten kaçınamaz. (bk. ibnü'l-Hümam, a.g.e., III, 321 vd.; el-Fetava'l-Hindiyye, l, 544 vd.: Bilmen, a.g.e., II, 450; Döndüren, a.g.e., s: 298, 299.)
Kadın, sosyal seviye bakımından emsali kadınların hizmetçisi bulunduğu veya kendisi bakıma muhtaç olduğu takdirde hizmetçi tutmak da nafaka kapsamına girer.
Kadın, kocasının davetine rağmen, onun evine gelmez veya itaatsiz olarak evden çıkıp gider yahut dinden çıkarsa erkeğin nafaka yükümlülüğü kalkar.
Erkeğin fakirlik yüzünden eşinin geçimini sağlayamaması Hanefîlere göre bir boşanma nedeni sayılmamıştır. Delil şu ayettir: "Eğer evlenecek kişiler fakir iseler Allah onları fazlu keremiyle zengin yapar." (en-Nur.24/32.) Burada, fakirlik bir evlenme engeli sayılmadığı gibi, evliliğin teşvik edildiği de görülür. Diğer yandan Allah elçisinin fakir bir sahabeyi, bildiği Kur'an'ı bu kadına öğretmesi şartıyla evlendirdiğini belirtmiştik. (Buhari, Nikah, 14, 35; Fadailü'l-Kur'an, 22; Libas, 49; Müslim, Nikah, 76)
Malikî ve Hanbelî mezhepleri ile Şafiî'den bir kavle göre, kocasının fakirliği, başka bir deyimle erkeğin hanımının geçimini sağlamaması yüzünden kadın evliliği feshettirebilir. Kadının boşama hakkı sınırlı olduğu için bu görüş uygulamada kadına bazı kolaylıklar sağlayabilir. Nitekim, eşini Türkiye'de bırakarak yıllarca yurt dışında kalan, eşi ve çocukları ile ilgilenmeyen nice kocalar vardır. Kadın kendi başına geçimini, sağlamak hatta çocuklarının eğitimini yaptırmak için ömrünü vermektedir. İşte eviyle hiç ilgilenmeyen, çalışıp kazanma imkanları olduğu halde yıllarca aile fertlerini fakirlik içinde bırakan ve belki onların kötü yollara düşmesine sebep olan bir kocaya karşı kadının çoğunluk fakihlerin bu görüşünden yararlanması mümkündür. (Döndüren, a.g.e., s: 298)
İddet Bekleyen Kadının Nafakası
İddet kocanın ölümü veya eşini boşaması halinde söz konusu olur.
Vefat iddeti bekleyen kadına nafaka gerekmez. Çünkü koca vefat edince tüm malı mirasçılara geçer. Karısı da dörtte bir veya sekizde bir oranında mirasçı olur. İslam'ın iik dönemlerinde koca, eşi için ölümünden sonra bir yıl süreyle nafaka verilmesini vasiyet etmek zorundaydı.
Ayette şöyle buyurulur: "Sizden karısını geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin kendi evlerinden çıkarılmayarak bir yıl süreyle yararlanmasını vasiyet etsinler." (el-Bakara, 2/240)
Ancak bu ayette belirtilen bir yıl süreli nafaka ve mesken île ilgili vasiyet hükmü kadına miras hakkı tanıyan Nisa Süresi 12. ayetin inmesiyle neshedilmiş, bir yıllık iddet süresi de şu ayetle kısaltılmıştır: "İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları karıları kendi kendilerine dört ay on gün beklerler." (el-Bakara, 2/234)
Ric'î olsun, bain olsun boşanma halinde iddet süresince kocanın nafaka yükümlülüğü devam eder. Boşamanın iki veya üç defa olması sonucu değiştirmez. Ancak üçlü boşamada Şafiî, Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre yalnız mesken temin edilir; diğer giyim, yiyecek vb. gerekmez.