Medine'yi Ziyaret

Medine'nin evlerini gördüğün zaman, derhal şunu hatırlamalısın ki, Allah Teâlâ bu beldeyi peygamber-i zişânı Hz. Muhammed (s.a) için seçmiştir ve Rasûlü'nün hicretini de oraya münâsip görmüştür. Medine öyle bir yerdir ki, Hz. Peygamber orada rabbinin farz olan emirlerini ve kendisinin de sünnetlerini ilân etmiş ve oradan düşmanlarına savaş ilân etmiştir ve yine orada dinini ölünceye kadar öğretmeye devam etmiştir. Sonra gerek kendisinin ve gerekse kendisinden sonra hakkı ilân eden iki halifesinin mezarları da oradadır. Bütün bunları
hatırladıktan sonra Hz. Peygamberin, Medine'de gezerken yere bastığı mübarek ayağını ve onların yerlerini görüyor gibi düşünerek ve edebe bürünerek gezmelisin. Belki de her attığın adım Rasûlüllah'ın mübarek adımlarının yerleridir ve her attığın adım, mutlaka onun çiğnediği toprak üzerinde olmaktadır. Bu bakımdan sükûnetle, vekar ve edeble gezmelisin.

Hz. Peygamberin Medine'nin çarşılarında gezdiğini ve o topraklara bastığını hiçbir zaman kalbinden çıkarmamalısın. Gezerken Allah'a karşı nasıl bir tavır takındığını, ne gibi bir huşû ve sükûnete riâyet ettiğini de düşünmelisin. Allah'ın adıyla birlikte anılan o büyük şânı da kalbinden hiçbir zaman çıkarmamalısın. Unutma ki Allah Teâlâ (c.c), o rasûl-ü zişâna karşı, sesini onun sesinden daha yükseltmek sûretiyle de olsa, edebe muhalif hareket edenin amelini boşa çıkarır. Sonra Rasûlullah'ın sohbeti sayesinde yüce mertebelere vardırmak sûretiyle Allah'ın minnet ettiği o mübarek sahâbîleri, Rasûlullah'ı görmekle saadetin zirvesine eren ve onun kelâmını dinlemek suretiyle derecelerin en yücesine varan o mutlu topluluğu da hatırlamalısın. Bütün bunlardan sonra elinden kaçan Rasûl'ün sohbeti ve ashab-ı kirâmın arkadaşlığı için son derece üzülmelisin. Sonra şu hakikati de hatırlamalısın! Dünyada Rasûlullah'ı görmek fırsatı elinden kaçtığı gibi, âhirette de onu görmemek şeklinde senin için büyük bir tehlike sözkonusudur. Belki de sen onu ancak büyük bir teessür ve hasrete kapılarak göreceksin ki, senin kötü amellerin seninle onun arasında büyük bir perde olmuştur.

Nitekim, bu hâdiseye işaret ederek Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Azîmüşşân, beni görmek için bir kavmi karşıma çıkarır. Onlar beni görüp 'Yâ Muhammed! Yâ Muhammed!' diye bağırırlar. O zaman ben de 'Ey rabbim! İşte bunlar ashâbımdır' diyeceğim. Bunun üzerine Allah Teâlâ bana şu cevabı verecektir: 'Sen onların, senden sonra neler ihdâs ettiklerini bilemezsin'. Bunun üzerine ben onlara 'uzaklık ve azap sizlere olsun' diyeceğim.90

Eğer Hz. Muhammed'in şeriatının hürmetini bir an bile de olsa- terkedersen seninle onun arasına uzaklık gireceğinden, onun muhabbetinden sıyrıldığın için ondan uzak kalacağından kork-malısın. Bununla beraber ümidin büyük olmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ sana iman ihsân ettikten sonra seni herhangi bir ticarî ve dünyevî maksatla değil, sadece onun ziyâreti için vatanından çıkarıp göndermiştir. Senin burayı ziyaret etmen, sadece ona karşı olan sevgin ve onun eserlerine, onun kabrinin duvarına olan aşkının bir neticesidir. Zira elinden kaçan o mübarek yüzün cemâ-line bakmayı telâfi etmek için nefsine memleketinden çıkarak bunca zahmetlere katlanma müsamahasında bulunmuşsun. Bu nedenle bu niyetinden ötürü Allah Teâlâ'nın sana rahmet gözüyle nazar etmesi, haline en uygun düşen bir lûtuf olsa gerektir,

Mescid-i Şerîfe vardığın zaman hatırla ki, orası Allah'ın peygamberine seçtiği ve müslümanların en şerefli nesline ithaf ettiği bir meydandır ve yine bil ki, Allah Teâlâ'nın farz ibâdetleri ilk önce o meydanda yerine getirilmiştir. O meydan, gerek diri ve gerekse ölü olsun Allah Teâlâ'nın en faziletli kullarını sinesinde barındırmıştır. Oraya girdiğinden ötürü, sana rahmet edeceği hususunda çok ümitli olmalısın.

Bu bakımdan oraya Allah'tan korkarak ve oranın hürmetini kalbinde yücelterek girmelisin. Her mü'minin kalbinde en fazla huşû ve huzur isteyen bir mekândır orası...

Nitekim Ebu Süleyman -ed-Dârânî şöyle anlatır: "Veysel Karânî haccedip Medine'ye geldiği zaman, mescidin kapısında durur Kendisine 'Şurası Rasülullah'ın kabr-i şerifidir denildiği zaman, düşüp bayılır. Gözünü açtığında 'Beni dışarı çıkarın' der. Hz. Muhammed'in defnolunduğu bir beldede benim için lezzet duymak ne mümkün!"



90) Müslim ve Buharî (İbn Mes'ud ve Enes'ten)