YEŞİL ŞEHVET..

Hudutları belirsiz, tanımsız bir ahaliyiz artık. Hangi yöne gitse kaybolan, hangi çenginin etrafında toplansa avuçları alkıştan patlayan şaşkın bir ahali. Gözlerimiz hırstan kan çanağı, ellerimiz kılıçsız, ellerimiz pudralara aşina… Yani biz Yunusu anarken derviş, Hallacı anarken zalim; hasımlarıyla kaz becayişine girişen cebi şişkin, cibilliyeti maskaralara dönmüşüz. İçlerimiz darmadağın… Ve o darmadağın olmuş içimiz yanındakiyle saf tutarken şıklık mukayesesine girişecek kadar hesaplı: Boy ölçüşüyoruz üstümüzdekilerle "Kim kimden daha şık?"



Kendimize günahlarımızı unutturacak iyilikler peydahlıyoruz. Sokak lambalarının altında ölümle yaşam arasında saklambaç oynayan birkaç dilenci buluyoruz. Birkaç dilenci, birkaç acıyacak insan. Onlara cebimizi yırtmasın diye arabalarımızın torpidolarına sıkıştırdığımız metal liralarla dünyaları veriyoruz. Kendimizi de unutmuyoruz elbet. Cennetten birkaç köşk eder diyoruz o liralar. Sonra çekip gidiyoruz evlerimize. Bizim evlerimiz bir ibrik, bir hırka, sevgilisine kavuşsun diye ayakları nara dönen Karaniyi anlatan hikayelerle dolu. Az önce dışarıda bıraktıklarımızı beyaz camdan izleyince bu kez "En çok kim üzülecek?" oyununa başlıyoruz. Kimin eli en üstte? Tüm bunları unutmak için bir kumanda düğmesi yetiyor bize. O görüntüleri görmek bile istemiyoruz çoğu zaman.
Çünkü bizim vaktimiz dar, dünyaya üzülmek için.
Boynumuz kalınlaştıkça iyice bihaber oluyoruz kendimizden. Hangi dünyaya kulak kesilmişsek diğerine sağırlaşıyoruz. Betondan tanrılarımıza kulluk ediyoruz. Ve işte o an sansarların edası kaplıyor yüzümüzü. Sansarlar, yani mertlik celladı!


Çalımlı ağrılarımız mı yoksa bunca kabalığımızın sebebi? O çalımlı ağrılar ki merhamet bekleyen kaburgalılara yüz çevirir. Yüz çevirir bir fakirle denk olmaktan. Çünkü yaltaklanacaklarımız vardır bizim. Ne söylese güldüğümüz, ne istese ferman bildiğimiz. Efendilerinden akçe bekleyen soytarılar gibi ve soytarılığını unutup bir efendiye yamanmakla övünecek kadar kibirli, budala, çokça ahmak ucuz cesaretlileriz. Korkuyoruz birinin düşkünlüğü bir yerimize dokunacak diye. Oysa bizim hiç bitmeyen planlarımız var. Yaza dair, kışa dair, cüzdanımıza dair.
Kocaman ve iddialı nutuklar çekiyoruz birilerini görünce.


Müminler diyoruz müşriklerle savaşır. Celali İsyanlarından arta kalmış devrimci hislerimiz azıyor işte o vakit.

Kaşlarımız çatılıyor, tayinimizi nemrutların otağ kurduğu memleketlere çıkartıyoruz. Sahte alay kumandanlarına dönüyoruz konuştukça. Uhudta tepeyi terk eden birkaç söz dinlemezin arasına koşuyoruz. Konuştukça tepeler terk ediliyor tek tek.


Bizim sözlerimizi kendi inançsızlıklarımız emiyor.
Ya helal edinmekten ürküyoruz, ya helalimiz yetmiyor artık bize. Sevdiği kızı alamayınca şirpençe çıkaran oğlanlara ve kızlara rastlayamıyoruz. Selamımız çapkınlaşıyor gitgide. Ağzımıza dadanmış eğreti gülüşlerimiz yarıyor göğü, yeniden başlatıyor tufanı.


Ahizeden duyduğumuz bir kadın sesine methiyeler diziyoruz. Asıyoruz ne varsa masumiyet adına. Yılışık fallar açıyoruz bir ahize sesine bile. Cami avlularına kız kesmeye gidiyoruz. Hangi başörtünün daha çok yakıştığı konuşuluyor yüzü önde giden kız ardından.


Bir zamanlar - ki çok eski zaman değillerdir- yasak düşüncelerden sınıf atladık yasak ilişkilere. Tenimiz şehvet havuzlarından kurtulamıyor. Genç kızlara vaatlerimiz kirletiyor kuduz gövdelerimizi.


Hikâyelerimiz saklandığımız odalarda kadınlar oluyor. Sırlarımıza gizlediğimiz şehvet, çalıların arkasından gözetliyor akşamları yuvamıza dönünce. Kutsal olanı pislettikçe yandaşlar arıyoruz günahlarımıza. Bizi rahatlatacak bahaneler örümcek ağı gibi ördükçe bizi düştüğümüz çukurdan kurtulmak bile istemiyoruz.
Çünkü biz yeşilimizi, başkalarının kızılından daha üstün görüyoruz.
Adı şehvet bile olsa!

Bülent Parlak / banazili@anadolugenclik.com.tr


2 yorum

Her cümlesi tokmak gibi...

Sevgili Bülent Parlak Bey,

Her cümlesi iksir gibi.Tebrik ediyorum.

Ama sevgili Bülent Beyciğim, şehvetin kızılı bile bol bol hoşgörüye mazhar oluyor,nolur birazda yeşiline hoşgörü gösterelim.Malum devir hoşgörü devri.Lütfen Hoşgörün,Hoşgörün,Hoşgörün!!!


-----------------------------------------------------
"ZALİME YARDIM ETMEYİN,YOKSA ATEŞ SİZEDE DOKUNUR."KK.

"MUİNİ ZALİMİN ERBABI DENAETTİR,
KÖPEKTİR ZEVK ALAN SEYYADI BİİNSAFA HİZMETTEN."

06.04.2007 - yalnız savaşcı

ve biz yeşilimizi...

ve biz yeşilimizi maalesf tepelerde bıraktık...artık kral çıplak...

06.04.2007 - mirdad

Konular