5 Ekim 2006 tarihli konular

TİCARETTE ÖLÇÜ

  • Nalan

Fertlerin ve milletlerin iktisâdî sahada yükselmesinde ticaretin büyük bir payı bulunmaktadır. Bunun ispatı için fazla bir söze ihtiyaç yoktur. Çünkü herkes, alışveriş sahasındaki mücadelesi ile, ticaretin ehemmiyetini ortaya koymuş bulunmaktadır. Unutulmaması gereken husus, kazancımıza haram ve kerahet karıştırmamaktır. Bunun yolu da İslâmî ölçülere uygun bir ticaret usûlü takip ve tatbik etmektir. Şöyle ki:

a) Alış-veriş sırasında, çok yemin ederek kazanç temini yoluna gitmemeli ve yüce Rabbimizin ismini menfaat teminine vâsıta olarak kullanmamalıdır. Böyle bir hareket, önce sürüme ve satışı artırmaya ya-rarsa da sonra sürünmeye sebep olur.

TİCARÎ AHLÂK ÖLÇÜLERİ

  • Nalan

Vaz geçilmez ihtiyaçların baskısı altında bulunan insan, muhtaç olduğu şeyleri değişik yollardan temine çalışmaktadır. Bunların başında, en haysiyetli kazanç yolu bulunan "Ticaret" gelmektedir. İster malı para ile mübadele şeklinde olsun, isterse arazisinde yetiştirdiği veya fabrikasında imal ettiği şeyleri piyasaya arzetmek suretiyle olsun, ticaretin insan hayatındaki yeri ve değeri inkâr olunamaz. Bu isim ile anılan kazanç yolu, her zaman ve her yerde geçerlidir.

Hayatın bu istikametteki seyrine ayak uyduran fertler ve milletler; terakkinin usûlünü kavrayarak zenginleşmişler ve müreffeh bir hayat seviyesine ulaşmışlardır. Bu prensipleri görmezlikten gelen toplumlar, iptidâîliklerin zorlukları içinde bocalamışlar ve iktisaden kalkınmış milletlerin sömürgesi olmaktan kurtulamamışlardır. Rızık yollarının onda dokuzunun ticarette olduğuna işaret eden hadis

MENFAAT TEMİNİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Müslümanlar, gerek ferdî ve içtimaî sahada, gerekse ticari faaliyetlerde sadece menfaat temin etmek için hareket etmemeli; fesada yol açacak ve insanlara zarar verecek hareketlerden uzak durmayı prensip haline getirmelidir. Menfaat, gaye haline getirilecek olursa, kişiyi onu elde etme hırsı kuşatır ve başka bir şey düşünmez hale getirir. Zarar görmeyi de zarar vermeyi de tasvip etmeyen İslâm, herhangi bir çalışmada, failine menfaat ve fakat etrafa mazarrat getiren bir işe izin vermemiş, şaşmaz ve şaşırtmaz bir ölçü olarak, "Defi mefâsit celbi menâfiden evlâdır" düstûrunu koymuştur.

MÜLKİYETİN DEVAMINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Bir kimse satın alma, miras veya hibe yollarından biri ile bir mülke sahip olsa, o mal devamlı olarak kendisinin olur. Uzun bir zamanın geçmesi, sahibi tarafından imar edilmemesi, işlenip ekilmemesi o mal üzerindeki mülkiyete zarar veremez. Mürûr-ı zaman veya ihmalkârlık, sahibinin o mülkten faydalanmayı kendi iradesi ile terk veya gelecek zamana tehir sayılırsa da o mülkü mülkiyetinden çıkarmak şeklinde değerlendirilemez.

Satış veya bağış yolu ile o malı mülkiyetinden çıkardığı şahitler ve belgeler ile işhat ve isbat edilmedikçe mülkiyetin devamına hükmedilir. Mal sahibinin ölmesi ile mülkiyet hakkı mirasçılarının lehine mahfuz tutulur. Zira "Bir zaman sabit olan bir şeyin aksine delil olmadıkça bakası ile hükmolunur". Mürûri zaman, mülkiyeti tahrip ve tebdile sebep olamaz.

MİLLÎ SERVETİ KORUMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Her müslüman, Allah Teâlâ'nın ihsan ettiği serveti koruduğu gibi, başkalarının mallarına zarar vermemeyi kendisi için bir vazife bilmeli-dir. Zira zarara uğrayan bir maldan sadece onun sahibi değil, ondan yararlanacak insanlar da mahrum bırakılmış olmaktadır. Zarar gören şahsın, zarar veren kimseye mukabelede bulunması, karşılıklı intikam alma hissini körükler ve pek çok kimse tarlasını ekemez ve tezgâhını çalıştıramaz bir hale düşer. Bu durum, geliri düşürür, üretim ve tüketim dengesini bozar. Neticede memleketimizin ihtiyacını karşılamak için, ithâlâtta bulunmak zarureti doğar ve millî servetimiz yabancı milletlerin ceplerine aktarılmış olur.

VERESİYE SATIŞTA FİYAT FARKINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Toplu halde yaşayan insanlar, ihtiyaçlarının birçoğunu satın alarak karşılamak zorundadırlar. Çünkü muhtaç olduğumuz şeylerin hepsini bizzat îmâl etmemiz veya yetiştirmemiz mümkün olamamaktadır. İhti-yacımız olan eşyanın hepsini peşin para ile satın almak da -her za-man- kabil olamamaktadır. Bu durumlar karşısında veresiye alış-veriş kaçınılmaz hale gelmektedir.
Bu durumu dikkate alan dinimiz, karşılıklı rıza esasına dayalı olarak, peşin veya veresiye alış-verişe müsade etmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatî bir zaruret olunca, Medineli bir Ya-hudi'den veresiye olarak yiyecek satın almış ve o kimseye zırhını rehin olarak bırakmıştır (1).

YAPILACAK HİBE VE BAĞIŞTA ÖLÇÜ

  • Nalan

Bir kimsenin kendi mülkünde tasarrufta bulunması, en tabiî bir hakkıdır. Bu hakkı dinî ölçülere uygun biçimde kullanması da vazifesi bulunmaktadır. Dinî esaslara aykırı hareket etmiş olmamak için eksik ve aksak bir davranışla hakkı askıda bırakmamak lâzımdır. Vazifelerini kemâliyle müdrik bulunan müslümanlar arasında, karşılıklı veya tek taraflı olarak, hediye alıp verme işi eksik olmamaktadır. Bu güzel ve insânî davranış, halk arasındaki sevgi bağlarının kuvvetlenmesine ve mahabbetin artmasına güzel bir vesiledir.
Mürüvvet sahibi bir mü'min, sevgi veya acıma hissi ile, mahabbet veya merhamet ettiği kimseye, taşınır veya taşınmaz (gayr-i menkul) bir malını hibe etmek ister. Yaptığı teklifi muhâtabının kabul etmesi ile akit tamamlanmış; verilen şeyi alması ile de kendi mülkü haline gelmiş olur.

İŞÇİ KİRALAMADA DİKKATE ALINACAK ÖLÇÜLER

  • Nalan

Hayatî zaruretler, bazı işleri kiralama yoluyla tutulacak bir işçiye gördürmeyi kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu zaruret, beraberinde bazı mükellefiyetleri de getirmektedir. İşçi çalıştıran veya çalışacak olan bunları dikkate alacak olurlarsa ahenkli bir çalışma ve kolayca anlaş-ma zemini meydana gelmiş olur. Bu cihet ihmal edildiği zaman, birbirinin mütemmimi olması gereken iki sınıf arasında mücadele başlar. Bu cedelleşmede patron galip çıkarsa kapitalizmi yeşertmiş, işçi zaferyâp olursa sosyalizmi körüklemiş olur.

Gerek bir işi gördürmek, gerekse bir malı korutmak için işçi kiralamanın meşruiyeti kitap ve sünnetle sabit bulunmaktadır. Bu hususları vesikalandırmak gerekirse, "Kimini derece derece diğer kiminin üstüne çıkardık ki bir kısmı bir kısmını iş adamı edinsin" (1) meâlindeki âyet-i celile delil gösterilebilir. Peygamber (s.a.v.)'in "İşçinin ücretini teri kurumadan önce verin" (2) hadisi şerifinde çalışan kimseye ücretinin verilmesinin emredilmiş olması, icarenin sahih bulunduğunu göstermektedir (3).

İŞÇİ VE İŞVEREN MÜNASEBETLERİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

İşçi ve onu çalıştıran şahıs veya müessese, huzurlu bir sistem ku-rabilmek için, şu hususları açıklığa kavuşturması lazımdır. Yapılacak iş, işçiye verilecek ücret ve çalışmada geçecek zaman... Hakkaniyet esaslarına dayalı bir anlaşmanın doğması ve yayılması için şu hususlara dikkat edilmesi lazımdır:

a) Bir kimseyi hizmet görmesi veya bir malı koruması için muayyen bir müddet ile sınırlı olarak kiralamış ise, işçinin yapacağı hizmetin belirtilmesi gerekir. Şayet bir zaman belirtmezse yapılacak işin açık-lanması yeterli olur.

b) İşçi, zaman israfına sebep olacak tembellikten sakınmalı; işverenin zararına yol açacak her türlü davranıştan uzak durmalı ve sözleşmesine sadakat göstermelidir. Çalıştığı iş Allah Teâlâ'nın ihsan edeceği rızık için bir vasıta olduğundan, yapacağı hile kazancındaki bereketin kaybolmasına sebep olur.

İŞLERİMİZİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜ

  • Nalan

İnsanlar tarafından yürütülen faaliyetlerin dinî ölçüler karşısında* değeri, işi yapan şahsın kalbindeki niyyetle alâkadar bulunmaktadır. Bir işin sadece yapılmış olması, Allah rızasına erişmek için, yeterli değildir. O işe teşebbüs sırasında kalpte iyi bir niyetin mayalanmış olması da lâzımdır. Bu gerçeği tesbit eden bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Amellerin değeri ancak niyetlere göredir. Her kişiye ancak niyet ettiği şey(in karşılığı) vardır. Artık kimin hicreti(ne se-bep olan düşünce) Allah ve Resûlü'ne (müteveccih) ise, hicreti Allah ve Resûlü'ne yapılmıştır. Kimin hicreti de kazanacağı dünya (malı için) olmuşsa ona erişir veya bir kadını nikahlamak için yapılmış ise onu nikahlar. Onun hicreti, ancak göç ettiği şey içindir" (1).

jurnal.net

  • imdat sezer

Bir meslekiçi haberleşme sitesi olarak 1 Nisan 2000 tarihinde yayına başlayan Jurnal.net, medya çalışanlarının sorunlarını yansıtmak, sektörde olup bitenler hakkında doğru bilgileri aktarabilmek, medyanın kimi zaman karanlıkta kalan yüzünü gözleyerek kamuoyuna duyurmak, mesleki bilgi ve haberlere ulaşım kolaylığı sağlamak amacıyla kuruldu.


Zaman içerisinde sektördeki gelişmeleri yansıtan güncel bir medya haber sitesi haline gelen Jurnal.net’in haber kaynağı, medya çalışanları, ajanslar, televizyon kanalları, gazeteler ile yerli ve yabancı internet siteleridir.

EVLENECEK KADINLA ERKEK ARASINDA DENKLİK ÖLÇÜLERİ

  • Nalan

Kadınla erkeğin renkli hayâllerle kurmaya çalıştıkları müşterek yuvanın muhabbet ve sadakat temelleri üzerine oturtulabilmesi ve uzun yıllar saadetle payidâr olması, ikisinin arasında denklik bulunmasına bağlıdır. Bu denge tesis edilemezse, evliliğin zahirî şekli aklen uygun görülse bile, kalbin ızdırapları ve itirazları önlenemez. Müşterek hayat, sağlam temeller üzerine oturtulamazsa ve gönüller sevgi ile perçinlenemezse, mail-i inhidam bir duvarın payanda ile durması gibi, zoraki bir hayat tablosu ile karşı karşıya kalınır.

İslâm fıkhında "kefâet" başlığı altında ele alınan bu bahis, ilk bakışta her iki taraf için aynı seviyede bir denklik gibi görünmekte ise de. üç bu'udlu olarak ele alınacak olursa erkeğin kadına denk veya ondan üstün olması mânâsında kullanılmaktadır. Nikâh akdinin icap ve kabul ifadeleri ile yuva

ÇOCUK TERBİYESİNDE USÜL VE ÖLÇÜ

  • Nalan

Evlât terbiyesinde takip edilecek usül, verilmesi gereken terbiye kadar mühim bulunmaktadır. İslâmî esaslara ve millî harslerimize aykırı bulunan bir terbiye usûlü, daima zararlı olmuş ve olmaktadır da!

Hatalı bir usülle terbiye edilmiş çocuk ile hiç terbiye edilmeyen ara-sında, zarar bakımından, büyük bir fark yoktur. Tatbik edilmesinde mi-let ve memleket için fayda umduğumuz terbiye usül ve ölçülerini ıttılaınıza arza çalışalım:

a) Çocuk terbiyesinde aceleci olmamalıdır:
Çocuğun tedricî olarak gelişen fizikî yapısı gibi fikrî yapısı da yavaş yavaş inkişâf eder. Bu sebeple çocuğun terbiyesinde uzun bir zamana ve engin bir sabra ihtiyaç bulunmaktadır. Bu gerçek; bizi usandırmamalı, ihmale sevk etmemeli ve çocuğu kendi haline bırakma hatasına düşürmemelidir. Bilakis, sistemli bir şekilde, verilmesi gereken terbiyeyi devamlı bir şekilde uygulamalıdır.

ÇOCUĞA İSİM KOYMADA DİKKAT EDİLECEK ÖLÇÜLER

  • Nalan

Doğumunun haftasında veya daha önceki bir zamanda çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet okumak suretiyle (1) konulacak isimde kendi bildiğimizle hareket etmeyip, dinimizin vazettiği ölçülere dikkat etmemiz lâzımdır. Muallimü'l-ukûl olan Peygamberimiz, "Siz, kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın adları ile (huzurı ilâhîye) çağrılacaksınız. Bu sebeple isimlerinizi güzelleştiriniz"(2)
buyurmaktadır. Konulması düşünülen bir isim, güzel olabileceği gibi aksi de olabilir. Hataya düşmemizi önlemek için onları ayrı ayrı açıkla-mak istiyoruz.

EVLAT EDİNMEDE DİNİ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Bir müslüman, fakir bir ailenin çocuğunu veya bir yetimi evlât edinebilir. Bu müsaade, o çocuğu himayesine alıp büyütme ve terbiyesi ile ilgilenme mânâsında kabul edilmelidir. Böyle bir vazifeyi üzerine alan insan, o çocuğun tahsil yapması veya sanat öğrenmesi hususunda gayret gösterebilir. Evlenme çağına geldiğinde, yuva kurabilmesi için, her türlü maddî fedakârlığı gösterebilir. Dilerse ev alıverir, içinin mefruşatını da döşeyebilir. Bu gibi yardımlar, asıl olarak caizdir. Tatbi-katta görülecek kayıtlar, işin teferruatı olmaktadır. Bu mevzudaki dinî ölçüleri ve caiz olmayan hususları açıklamak isteriz. Şöyle ki: