26 Mayis 2007 tarihli konular

Yalnız Gitme

  • celin



Yapma beni birakma eller ne der sonra diller ne der sonra

Yalniz gitme giderken benide götür,
Ben gelmesem hic durma,
Bu aski bitir
Yapma beni birakma
Eller ne der sonra ,diller ne der sonra

Sen insafliydin sevmeden önce,
Sen vicdanliydin bu askdan önce
Yüzüme baksana bir sey sorunca
Hosunami gidecek bensiz kalinca

YALNIZ GITME, GIDERKEN BENI DE GÖTÜR

(asef den dinlemenizi tavsiye ederim:) )

Virgül Hikayeler

  • nisyan

Esadullah Said


KUR’AN’A SAYGI
,,,
Uzun zamandır görüşmediği akrabasının evine konuk oluyordu. Konuk olduğu kişi ise yeni satın almıştı bu evi.Tam üç kat, birde çatı.
Hoşbeşlerden sonra, çay-kahve faslı yaşandı.Ardından ise abdest ve namaz...
Ama bu kutsi vazifelere ev sahibinde iştirak yoktu.Adam, namazını bitirdikten sonra, namazın dindeki yerini anlatmaya koyuldu.Namazın dinin direği olduğunu, namaz kılmayanlar için verilen fetvaları bir bir anlattı.Ama ev sahibi gayet rahat:

Çam ağacının gölgesinde

  • nisyan

DEFİLE: Ünlü mankenlerin boy gösterdiği bir defile yapıldı geçen ay.. Tesettürlü mankenlerin kırıtan yürüyüşleri gözlerimi yaşarttı, yüreğimi cızlattı.... "Nasıl daha fazla ilgi çekebilirim?" sorusuna cevap arayan bayanlar için son derece faydalı bir defile olmuştur herhalde.. Defileyi seyreden muhafaza KÖR erkekler ne düşünmüşlerdir acaba: Belki de şunları: "Nöbetçi hakimi bulsam da, bizim hanımı hemen boşayıp şurdan bir manken kapsam." ya da "İnşallah bizim hanımla kız seyretmiyordur. Bunları giyip de böyle yürürlerse toplu katliam yapmam gerekebilir."

Defile görüntülerini izlerken bir ara uyku bastırmış, uyuyakalmışım. Rüyamda Şeytan'ı gördüm.

SENİ SEVİYORUM EY NEBİ

  • nisyan

Erol Çam


Bana sevgini bahşet ey Fahri Kainat, ey Alemlere Rahmet Nebi!
Sadece benim yüreğim değil, tüm yürekler senin sevgi yağmurlarına muhtaç Efendim! Küçük elleri büyük yürekle-riyle, ebabiller gibi zulmün üstüne taş olup yağan, Filistinli çocuğun kalbine de yağdır sevgi yağmurunu sağnak sağnak..

Aşk’ınız kaç?

  • nisyan

Hülya Koçyiğit’li bir Türk filminin finalinde, pek çok kavgaya ve belaya sebebiyet vermiş pahalı bir kolye, aşklarının böyle bir uğursuzlukla zedelenmesini istemeyen âşıklar tarafından denize atılır. Bu bir ‘mutlu son’dur. İnsanın içinden ‘paraya çevirip kenarda bekletseydiniz, bunun yarını var, öbür günü var’ diye geçer. Ama belli ki âşıklar paraya tahvil edilebilen şeylerin parayla ölçülemeyecek değerleri erozyona uğratabileceğinin farkındadırlar ve böyle bir tehlikeyi göze almak istemezler. Tevazu gösterirler, aşk yeterlidir ve insan olana kâfi gelir.

Türk sinemasının ideal bir aşk tasavvuru sunduğunu, onun olması gereken her halini doğru bir biçimde karşılamış olduğunu iddia edecek değilim. Ama bu filmden ve benzerlerinden 20–30 yıl sonra, bugün gelinen noktaya baktığımda keşke Türk filmlerine o kadar çok gülmeseydik diyorum. Şimdilerde aşk kapitalizmin sosyal küvetinde yıkanıyor ve pahalı havlulara sarınıp çıkıyor, çıkan şey aşka benzemiyor. Elime bir bakkal mumu alıp şu meşhur ‘Bedenime sahip olabilirsin; ama ruhuma asla!’ klişesini arıyorum, bu ateş olsa cürmü kadar yer yakacak mağrur söze, insanların kendine gülüyor olmasına aldırmadan, bir anlam üzerinde deviniyor olmasına bakıyorum.

GÜL'CE

  • Yagmur Öncesi

GÜL’CE


Gün ışığı adını öperek uyandırır badem ağaçlarını
Her çiçek sana gözlerini açar gibidir
Kuşlar bile diktiğin seher imâretini
Sabah yelinin mahmûr saçlarında haşrolarak
Kutsar gibidir

Ve dolunay göğsünde taşıdığı için parmağının nadir kolyesini
Baygın bir yüzle dolaşır mutlu zamanlar dilberi gibi
Saçların karanlık geceler ayetidir
Yüzünü gören der: Kutlu olsun sabahımız


Ne vakit haberlerini duysam
Hoyrat ağızlardan
Nutkum tutulur bakar kalırım