16 Ocak 2007 tarihli konular

YENİ EVLİLERDE EŞYA PROBLEMİ

  • NaTuraL

AYTEN DURMUŞ


Evlenecek gençlerin nerede oturacakları, evlilik kararından önce taraflarca tespit edilmeli ve bilinmelidir.

Meselâ, erkek eğer ailesiyle birlikte oturacaksa bunu baştan söylemelidir. İki taraftan biri, yeni evlilerin kendileriyle aynı evde, aynı apartmanda, yan yana veya üst üste oturmasını istiyorlarsa bunu onlara söylemeliler. Bazı şeylerin, itiraz etmenin durumu değiştirmeyeceği noktalarda söylenerek, oldubittiye getirilmesi doğru olmaz. O anda bir şeylerin hatırına üstü örtülse bile ilk fırsatta dile getirilip, ortaya dökülecektir.

Tahsis (Kendine Hitap Edildiğini Bilmek)

  • Gülmira

Bu bakımdan kişi, Kur'an'm bir emrini veya bir yasağını dinlediği zaman, o yasağın ve emrin kendisine tevcih edildiğini takdir etmelidir. Bir va'd veya vaîdi işittiği zaman, yine boyle takdir etmelidir ki, burada müsamere ve hikaye kastolunmaz.
Bunlardan gaye geçmişlerin durumundan ibret almak ve okuyanın bu hâdiselerden kendi ihtiyacını idrâk etmesi kastolunmaktadır. Çünkü Kur'an'm hiçbir kıssası yoktur ki, o, Rasülullah ve ümmeti hakkında bir fayda temin etmek için sevkedilmemiş olsun. İşte bu sırra binaen Allah (cc) 'Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini sağlamlaştıracak her haberi sana anlatıyoruz' (Hûd/120) buyurmuştur. Bu bakımdan kul, Allah Teâlâ'nın Kur'an'da bahsettiği peygamberlerin hâlleriyle ezâ ve cefâya karşı olan sabırlarıyla, Allah'ın yardımını beklemek için dindeki sebatkârlıklarıyla kendisinin de kalbini sabit kılmak istediğini anlamalıdır. Kul nasıl bunu böyle takdir etmeyecektir?

Teessür (Müteessir Olmak)

  • Gülmira

Teessür, kalbin çeşitli eserlerden, ayetlerin değişikliğinden ötürü çeşitli renkler alması demektir. Bu bakımdan kalp, her hâlin anlatılışına göre hâllenir. O halden ötürü üzüntü, korku, ümit ve daha nice sıfatlarla sıfatlanır. Kişinin marifeti tamam oldukça, korkusu o nisbette kalpte çoğalır.
Çünkü tazyik, Kur'ân ayetlerinde diğer durumlardan daha fazladır. Kişi mağfiret ve rahmetin ancak ariflerin elde edebileceği şartlara bağlandığını görür. Nitekim şu ayette aynı durum mevcuttur:
Bununla beraber şüphe yok ki, ben, tevbe eden, iman edip sâlih amel işleyen, sonra da hak yolunda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.

Terakki

  • Gülmira

Terakkiden maksat, Kur'ân okuyan bir kimsenin hâlden hâle girip Kur'an'ı, nefsinden değil Allah'tan dinleyinceye kadar yükselmesidir. Bu bakımdan okumanın dereceleri üçtür:

A)En az derecesi, sanki Kur'an'ı Allah'a okur gibi okumaktır.
Sanki Allah'ın huzurunda durmuş, Allah kendisine bakıyor ve
okuduğu Kur'an'ı kendisinden dinliyor gibi düşünüp hissetmelidir. Kişi kendisini böyle düşündüğü zaman, onun hâli, Allah'tan istemek, yalvarmak ve yakarmak olur.

B)ikinci derecesi kalbiyle Allah'ı müşahede etmektir. Sanki
Allah'ı görür ve onun lûtuflarına mazhar olarak ona hitâb eder,

Teberrî

  • Gülmira

Teberri den maksat, Kur'an'ı okuyan kişinin varlık ve kuvvetinden teberri (uzaklaşarak) ederek nefsine katiyyen rıza ve temizlenmiş gözüyle bakmamasıdır.

Sâlihleri medhedip onlara Allah'ın çeşitli nimetlerini va'deden ayetleri okuduğu zaman nefsini onlardan saymamalı, belki o vasıflara lâyık olarak ibâdet edenleri ve o sahada doğru olanları görmeli, onların kervanına katılmak için Allah Teâlâ'dan niyazda bulunmalıdır. Âsiler ve kusurluları yeren ve zemmeden ayetleri okuduğu zaman nefsini onlarla beraber görmeli ve kendisinin muhâtab olduğunu takdir ederek korkmalıdır.

Kur'an'ı Anlamak ve Nakle Başvurmadan Sadece Rey

  • Gülmira

Aklına şu tür sualler gelebilir: Geçen bölümde Kur'an'ın sırlarını anlamak ve temiz kalp sahiplerine keşfolunan Kur'ân mânâları hakkında çok sitayişkâr konuştun. Bu nasıl olur? Oysa Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kur'an'ı kendi reyiyle tefsir eden bir kimse ateşteki yerini hazırlamış olur.
Bu bakımdan tefsirin zahirî ilmini bilenler, Kur'ân kelimelerini İbn Abbas ve diğer müfessirlerden naklolunan mânâ hilâfına te'vil eden mutasavvıf müfessirlere hücum etmişlerdir. Hatta mutasavvıfların anlayışına göre Kur'an'ı tefsir etmenin küfür olduğuna bile hükmetmişlerdir.

Rey ile Kur'an'ı Tefsir Etmeyi Yasaklayan Hadîs

  • Gülmira

Bu hadîsin iki vechi vardır:

1. Kişinin herhangi birşey hakkında bir fikri vardır. Tabiatı, ona meyletmekte, hevâsı da onu istemektedir. Bu gayesinin doğru olduğuna delil göstermek için, Kur'an'ı kendi rey ve hevâsına göre te'vil etmektedir.
Eğer o rey ve hevasına uymasaydı, asla Kur'an'dan o mânâ kendisine görünmeyecekti. Bu kabil te'vil, bazen ilimle beraber olmaktadır. Meselâ birisinin ihdâs ettiği bid'atın doğruluğuna Kur'an'ın bazı ayetlerini delil olarak göstermesi gibi...
Oysa o kişi bilir ki, ayetin gayesi onun iddia ettiği mânâ değildir. Fakat ayeti o şekilde te'vil etmek suretiyle hasmını şaşırtmak istemektedir. Bu kabil te'vil, bazen de cehaletle beraber yürümektedir. Fakat ayetin birçok mânâya gelmesi muhtemel olduğu zaman, kendi gayesine uygun düşen tarafa meyledip rey ve hevâsıyla o tarafı tercih eder ve böylece kendi reyiyle tefsir etmiş olur.

Müfessirîn Bilmesi Gereken Hususlar

  • Gülmira

Kur'an'ın anlaşılması için öğrenilmesi gereken incelikler oldukça çoktur. Onlardan birisi hazf ve izmar yoluyla yapılan i'cazdır.
Biz Semûd'a (açık bir mûcize olarak) dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebep oldu.
(İsrâ/59)
Gramerin zahirine bakan zanneder ki bu ayetten murâd 'Biz
Semûd'a kör olmayan deveyi verdik' demektir. Bilmez ki nefislerine veya başkasına ne ile zulmettiler. (Ayette 'açık bir mûcize' tâbiri ve 'inkâr edip öldürdüler' tâbirleri hazf ve izmar edilmiştir).
Çünkü küfürleri sebebiyle kalplerine buzağı (sevgisi) içiriîmişti.

Evlilik Ebedî Bir İhtiyaçtır

  • NaTuraL

Aile yuvasını bir yük kabul eden, tek başına bağımsız yaşamayı mutluluk sanan bir tanıdık, eşini boşamış, iki çocuğunu bir kenara atmış ve toplumun içine dalmıştı. Bu şekilde kendisine kimse karışmayacak, özgür kalacak ve hayatın tadını çıkaracaktı.



Ama bu hayali, sandığından da çabuk yıkıldı.



Aile yuvasının sıcaklığı gitmiş, toplum hayatının buz gibi havasıyla karşılaşmıştı.



İnsanların sahte dostluklarını çabuk fark etti. Çünkü parasının azaldığı yerde, dostları, kıymeti ve itibarı da azalıyordu.

Titrek Sesli Kız

  • NaTuraL

Telefonun öteki ucundaki genç kız ağlamaklı ses tonuyla konuşuyordu:



“Hocam, moralim çok bozuk, çok kötüyüm, bana yardım eder misiniz?”



“Buyurun nedir probleminiz?”



“Nişanlım beni terketti. Hem de eften püften meseleler için. Bana sadakatsizlik gösterdi. Hayallerim kırıldı. Ben şimdi ne yapacağım?”



“Evlenip, yuva kurduktan sonra sizi terketseydi, daha mı iyi olurdu?”



Titrek sesiyle devam etti:



“Ama gururumu çok kırdı. Dayanamıyorum.”

Pişmanlık sebebi gafletlerimiz mi?

  • NaTuraL

Unutmayın! Biz Azrail’le (a.s.) anlaşma yapmadık, bize haberci göndermeden de gelebilir. Birçoğuna geldiği gibi... O takdirde pişmanlık daha dehşetli olabilir. Öyle ise, gelin, efendimizin (a.s.m.) şu hadisine bir daha kulak verelim: “Bir saat tefekkür bir sene ibadetten hayırlıdır.” Çünkü tefekkür gafleti yok eder, bilinçli yaşamaya sebep olur.



Büyüklerden biri vefat edince arkasında kalan öğrencilerden biri, merak ettiği hocasını rüyasında görüp sorar:



Hocam! Sen gerçek âleme göçüp gittin, biz ise hâlâ oranın hayaliyle yaşıyoruz burada. Söyler misin, orada en çok neden pişmanlık duyuyor, neyi keşke yapmasaydım, diye söyleniyorsunuz?"

İşimiz Ne Zaman Allah’a kalır?

  • NaTuraL

Kendimizi kendimize yeter hissettiğimiz yerlerde,



sahiden "Allah’a iş kalmıyor" mu? İşler yolundayken, dua gerekmiyor mu?






İstemek, yoksulluğun ve çaresizliğin hemen yanıbaşında bekler. Elimizde bir şey yoksa, dilimiz istemeye yönelir. Elimizden bir şey gelmiyorsa, dudağımıza istemek gelir. Tam tersine, doygunluk ve varlık, dilimizi istemekten geri çevirir, dudağımızı dilekten çeker. Kendimizi kendimize yeter görüyorsak, bir başkasına başvurmayız. İhtiyaç duyduğumuz her şey elimizin altındaysa, önümüzdeki her engeli aşabiliyorsak, kimseden bir şey istemek durumunda değiliz demektir. Fakir ya da aciz değilsek, kapımız istemeye kapalıdır.

Şeytan bize uzak mı?

  • NaTuraL

Şeytan'ı pek fazla yanımızda hissetmiyoruz; uzaklarda, tuhaf biçimli, anlaşılmaz hileler hazırlamakla meşgul garip biri şeytan. Herşeyi güncelleştirip yenilediğimiz şu zamanda şeytan imajımız oldukça demode duruyor. Şeytanın hipermarketteki hileleri gündemde değil mesela.. Şeytan otoyola çıkmıyor, sürat yapmıyor, cep telefonuna cevap vermiyor. Bilgisayar kullanmıyor, CD ile aldatmıyor, politikaya karışmıyor, Ankara'ya uğramıyor, İstanbul'da boğaz turu atmıyor, blucin giymiyor, Bodrum'da güneşlenmiyor, borsada oynamıyor. Şeytan, ta Mekke'lerde hacıların hınçla taşladıkları hantal yürüyüşlü, kalın kafalı

Hatalar Bizden Yanadır

  • NaTuraL

Hata, kusur, noksan, kötülük ve benzeri şeyleri aramaya sıra geldiğinde, asla uzaklara gitmemeliyiz. Sorgulamalarımız bu yanda, beri tarafta kalmalı. Soruları ve suçlamaları kendimize yöneltmeliyiz. Nefsimizin karnında, dünyanın dalgalı denizinde, zamanın zifirî karanlığında çaresizken,Yunus Âleyhisselâm’ın ardına düşmekten başka çaremiz yok. Bir Yunus istiğfarı ile, başkalarını değil yalnız kendimizi ‘zalimlerden olmuş’ bilmeliyiz. Yusuf’un (as) çile kuyusuna insek de, zindanına düşsek de, “nefsim muhakkak kötülüğü ister; Rabbim merhamet ederse başka” demekten ötesi yok. Diğerlerinden önce kendimizi musibeti hazırlayan cinayette pay sahibi görmeliyiz. ‘Onlar’dan önce, ‘bizim’ tarafta cinayetin izlerini sürmeliyiz. Diğerlerinin cinayetlerini kendilerine bırakmalı ve biz kendimizi de hatalı bilmeliyiz. Kendimizde, kendi tarafımızda düzeltilecek şeyler bulmalıyız.

Hayatın Amacı Haz Mı?

  • NaTuraL

DİYORLAR Kİ: Dünyaya bir kere gelinir... Sonun başlangıcı yoktur... Gülün, eğlenin, bir yıldırım hızıyla geçen ömrünüzü eğlenerek geçirin... İman, ahiret, ibadet, helal, haram, ölüm gibi size sorumluluk getiren, zevkinizi kısıtlayan kavramları düşünmeyin... Sınırsız özgür olun, canınız ne isterse onu yapın... Vur patlasın çal oynasın yaşayın...
Söylediklerinin özü, bunlar... Bir hayat felsefesi işte... Epikür isimli bir adamla birlikte anılır bir düşünce biçimi... Zevkinin ardından gidenlere Epiküryen de derler... Gerçi başka türlü tanımlamış o, daha yüce bir hazdan söz etmiş... Ama lafta kalmış söyledikleri... Allah ile ilintili olmayan bir haz arayışı maddeden, bedenden öteye gidemezdi zaten... Nitekim gitmemiş...