26 Aralik 2006 tarihli konular

KADININ SESİ:

  • NaTuraL

Kadının sesinin avretliği konusunda, ne Kur'ân-ı Kerim'de, ne de Efendimizin hadîslerinde bir açıklık vardır. Bazı Hanefî bilginler bu konuyu şöyle açıklamışlardır:

Allah Kur'ân-ı Kerîm'inde, kadınlar, başkalarına duyurmak için ayaklarını yere vurup ses çıkarmasınlar buyuruyor. Ayaklarının sesini duyurmaları haram olursa, kendi sesleri öncelikle haram olur. Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.); Imam namazda yanılırsa onu, erkekler "subhanellâh" diyerek, kadınlar da el çırparak uyarır, buyurur. (Örnek olarak bk. Buhârf, sehv9; Nesâî, Imamet7) Hac sırasında okunan "telbiye" duâsını erkeklerin yüksek sesle okuması sünnetken, kadınların seslerini yükseltmeleri yasaklanmıştır. Bunlar da kadının sesinin avret olduğunu gösterir. (bk. Ibn Âbidîn I/406)

KADININ SORUMLULUKLARI

  • NaTuraL

Hayatı bu kadar garantili olan bir insanın elbette bir takım görevleri de olacaktır.

Kadının, Peygamberimizin belirlemesiyle ilk akla gelen görevi, "yatağı başkasına çiğnetmemek, yani ırzını korumak ve eve, kocanın istemediği kimseleri almamaktır." (Ebû Dâvûd, menâsik 56; Tirmizî, radâ' 11; Ibn Mâce, nikâh 3, menâsik 84; Dârimî, meriâsik 34; Müsned V/73.) Evin reisi kocadır. Karı-koca arasındaki iş bölümünde bu hak ona Allah (c.c.) tarafından verilmiştir. Sebep; "Allah'ın sizi birbirlerinize üstün tutması" (Kur'ân-ı Kerîm Nisâ (4)/34.) olarak gösterilir. Yani bu âyetten, erkeğin kadına mutlak bir üstünlüğü anlaşılmaz: Bazı konularda da öbürü üstündür. Idare konusunda erkek üstün olduğu için reis odur.Kadın, kendi hakları çiğnenmemek üzere kocasına itaatla emredilmiştir-. Öyle ki, Efendimiz, "bir insan AIlah'tan başkasına secde edebilseydi, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." (Ibn Mâce, nikâli 4; Müsned IV/381, VI/76, V/228 ) buyurur. Bu hadîs kadının kocasına itaat etmesi gereğini anlattığı gibi, kocanın da karısına karşı ilâhlaşamayacağını, zorbalaşamayacağını anlatır.Kadının, Peygamber Efendimiz'in, yukarıya aldığımız hadîslerinde bildirilen görevlerine, başka bir hadîs bir tanesini daha ekler: Kocası onu ihtiyacı için çağırdığında, tandır başında ise de ona gelmesi. (Tirmizî, radâ' 10; Müsned IV/23.) Aynı sebeple kocası evde olduğu günler onun iznini almadan nafile oruç tutmaması. (Buhârî, nikâh 84; Tirmizî, savm 65; Müsned N/245, 464, 500.) Bundan kadının, kocanın haklarına engel olacak diğer nafile ibadetleri de onun rızası olmadan yapamayacağı anlaşılır. Çünkü onun asıl görevi odur. Öyle bir görevdir ki, aynı zamanda hak ve kendisinin kocasından daha çok yararlanacağı, daha çok zevk alacağı ve daha az yorulacağı bir ilişki. Öyleyse onu hakkıyla yapmalı ve deyim yerinde ise, bu konunun uzmanı olmalıdır. Çünkü onun bu işte, beraber zevkte erkekten daha büyük pay alması yanında, fazlalık olarak bu davranışı ile, sevabın da büyüğünü alacaktır. Efendimiz bu konuda: "Kadın beş vakit namazını kılar, farz orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse, Cennetin diledigi kapısından girsin" (Müsned I/191 ) buyurur. Diğer yönüyle de: "Kocası kendisini yatağa çağırdığı halde gelmeyen kadına, dönünceye kadar melekler lânet ederler" (Buhârî, nikâh 85; Müslim, nikâh 121; Ebû Dâvûd, nikâh 40;Müsned N/439, 480) uyarısı vardır.Allah Rasûlü Efendimiz'in öğretileri arasında ve İslam'ın sade olarak uygulandığı dönemlerde kadının, kocanın ihtiyacını giderme (aynı anda kendisinin de) ve ev işlerinde ona yardımcı olma dışında birşeyle sorumlu olduğu görülmemiştir. Ama bu, elbette onun yiyen, içen, yatağa girip çıkan bir robot olduğu anlamına gelmez. O çocuğunun şefkat, kocanın huzur kaynağı olmasını da başarmalıdır.

KADININ TENASÜL UZVUNA TIBBI BİR PARÇA YERLEŞTİRİLEREK HAMİLE KALMASININ ÖNLENMESİ

  • NaTuraL

KADININ TENASÜL UZVUNDA DEVAMLI KALMAK SURETİYLE TIBBI BİR PARÇA YERLEŞTİRİLEREK HAMİLE KALMASININ ÖNLENMESİ CAİZ

İslam dini evliliğe iki yönden büyük ehemmiyet vermektedir.

1- İnsan neslinin çoğalması. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Evleniniz ki çoğalasınız. Ben kıyamette sizinle iftihar edeceğim." (İmam Şafii rivayet etmiştir) (Muğnil Muhtaç).

2- İffet ve namusu korumak. Peygamber (sav) buyuruyor: "Ey gençler topluluğu evlenme gücüne sahip olan kimse evlensin. Çünkü o (evlenme) göz namusu korur. Gücü yetmeyen kimse oruç tutmağa gayret etsin. Çünkü oruç onu frenler" (Buhari, Müslim).

KADININ YAKINLARINI ZİYARET HAKKI

  • NaTuraL

Kocanın izni olmasa dahi kadının kendi anne ve babasını ziyaret için evden çıkma hakkı var mıdır?

Bu konuyu açıklamadan önce şu noktaya işaret et etmemiz gerekir: Müslümanın evi Kur'an ifadesi ile bir "sükûn" ve sekînet yuvasıdır.Müslüman erkek dünya yorgunlukları ve stresinden kurtulmak için huzuru evinde arar. Gerçekten de erkek için en büyük ferahlama ve huzur yeri evidir, âilesidir. O hanımından emindir, hanımı da ondan emindir: Ilişkileri güven esası üzerine kuruludur. Bu, ideal ve ütopik bir roman değil, pek çok müslümanın fiilen yaşadığı bir hayattır. Yaşamayanlar buna ne inanabilir, ne de anlayabilirler. Bir iki sene kadar önce meşhur bir aktristimizle bir dergide yapılan bir röportajı okumuştum. "Kocanızın sizi aldatıp başka bir kadınla beraber olduğunu duyarsanız ne yaparsınız?" tarzındaki bir soruyâ şu cevabı veriyordu: "Karısını aldatmayan erkek olmaz. O kadarına elbette göz yumulur. Ama bunu alenen yapar ve onurumla oynarsa, ben de onu cezalandırırım." Gerçekten de Islam'la şereflenmeyenlerin eşini aldatmaması normal dışı bir olaydır. Onlar kendilerini buna tahammüle alıştırmak zorundadırlar. Oysa "taaddüt"e karşı olanlar da onlardır.Allah kadınlarla maruf vechile (akl-ı selim ve şeriat ölçülerine göre güzel bilinen ölçülerde) geçinilmesini emreder.(K. Nisâ (4) 19) Insanın yakınlarını görmesi, gözetmesi, ziyaret etmesi hem şeriatın, hemde fıtratın istediği bir şeydir. Binaenaleyh, müslüman ve anlayışlı bir aile reisinin herhangi bir ciddi sebep yokken buna mani olması, az önce işaret ettiğimiz "Onlarla maruf vech ile geçinin" ilâhî emrine uymaması demektir. Keza Rashûlullah Efendimiz: "Birinin hanımı mescide gitmek isterse ona mani olmasın" (Buhari, ezan 166, nikah 116; Müslim, salât 134)Kadınlara hitaben: "Allah ihtiyaçlarından dolayı çıkmanız için size izin vermiştir" buyurmuşlardır.(Buhari, nikah 115) Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de "anne-babâya iyiliği" kendisine şirk koşulmamasıyla beraber istemiş,(K. Isrâ (17) 23) Onlarla iyiliği emrederken de, sadece çocuklarını şirke zorlama halini istisna etmiştir.(K. Lokmân (31) 15) Yani bu halin dışında herkes annesiyle Babasıyla "Dünyada maruf vechile beraberlik kurmak zorundadır." (aga) Durum bu olunca, azıcık Islâmî bilgisi ve bir nebze anlayışı olan koca için mesele, hukuki müeyyidelere bâşvurmadan, ahlâkî ölçülerle kolaylıkla halledilir. Eğer mesele mahkemelik olmuşsa, ipler zaten iyice gerilmiş demektir. Ama ahlâki ölçülerle bağımlı olmayan koca, hukukî zorlamalardan etkilenebilir. Işte bu noktada Hanefi fıkhına göre mahkemenin vereceği karar şudur: Kocanın karısını her cuma (haftada bir) ziyârete gitmekten alıkoyma hakkı yoktur. Karısının annesi Babası kâfir de olsa durum böyledir. Bazılarına göre bu, annesinin babasının kendi yanına gelmemeleriyle kayıtlıdır. Yani kadının anne-Babası kendisini ziyarete gelebiliyorlarsa, koca karısını onlara göndermeyebilir, ancak onların gelip kendi evinde kızlarını haftada bir ziyaret etmelerine mânî olamaz. Anne-baba dışındaki mahremlerde bu süre bir yıl olarâk belirlenmiştir.(Ibn Âbidîn NI/602-603; Mavsilî, ihtiyâr 534; Vehbe, el-Fıkhu'1- Islâmî VN/336) Ancak bu süreler nasla değil, zamanın örfü (maruf olan ölçüsü) ile sabit olduğundan, her yerin örfüne göre değişebilir. Şâfi ve Hanbelîlere göre ise durum biraz farklıdır: Koca karısını, onun için önemli olan konularda dahi evinden çıkmaktan alıkoyabilir. Bu önemli konular ebeveynini ziyaret, onları hastalıklarında bakma, cenazelerinde bulunma olsa da farketmez. Ahmed b. Hanbel; annesi hasta olan bir kadının, eğer kocası müsâade etmiyorsa, kocasına itaat etmesi, annesine hasta ziyareti yapmasından daha kuvvetli vâciptir, der. Ama izin verirse ne âlâ.(Ibn Kudame, el-Mugnî VN/20; Vehbe, agk.) Böylece onlar da, ahlâkî davranış gereği(bunu diyaneten de diyebiliriz) kocanın karısına anne-babasını ve yakınlarını ziyaret konusunda izin vermek zorunda.olduğunu kabul ediyorlar demektir. Bunu da şu şekilde ifade ediyorlar: Kocanın karısını, valideynini ziyaretten ve hastalıklarında uğramaktan alıkoyması (ahlâken) uygun olmaz. Çünkü bu, sıla-i rahimi kesme ve "maruf vech ile muâmele" etmeme anlamı taşır:(Ibn Kudâme, agk. Mûellif burada Hanbeli ve Şafi görüşlerine delil olmak üzere bir hadis nakleder, doğrusu sıhhati araştırılmaya değer: "Ibn Batta'nin Ahkâmü'n-nisâ da Enes'ten naklettiğine göre: Bir adam yolculuğa çıktı ve karısınında evden çıkmasını yasakladı. Arkadan karısının Babası hastalandı, o da onu ziyaret için Rasûlüllah'tan izin istedi "Allah'tan kork, kocana muhalefet etme" buyuruldu. Derken Babası öldü, kadın babasının cenazesinde bulunmak için Rasulüllah'tan izin istedi. "Allah'tan kork, kocana muhalefet etme" cevabını aldı. Bunun üzerine Allah onu kocasına itaatından ötürü affettiğini Rasulüne vahyetti." Bu iki mezhebin konu hakkındaki görüşlerinin dayanaklarından biri bu hadistir,ama, bunun sihhati konusunda kulağı tırmalayan yönleride erbabı için açıktır. Araştırıla.)

KADINLA MUSAFAHA

  • NaTuraL

Islâm fıkhında (hukukunda) genel kaide olarak: "Bakılması helâl olan yere dokunulması da helâldir." Bundan sadece erkeğe göre yabancı kadınlar istisna edilir. Meselâ erkek, Hanefî mezhebine göre, yabancı bir kadının eline ve yüzüne belli şartlarla bakabıldiği halde, dokunması câiz değildir. Buna göre, kadınla musafaha (tokalaşma), kadın genç ve şehvet duyabilecek yaşta ise ittifakla haramdır. Bu konudaki rivayetlerin hemen hemen hepsi ve sahih olanları Rasûllüllah Efendimizin kadınlarla tokalaşmadığını söyler. Ümeyme bint Rakika kadınların biatını anlatır ve: "Allah Rasûllü bizim hiç birimizle musafaha yapmadı, gidin artık, sizinle biatlaşmış olduk, yüz kadına diyecegim de, bir kadına dediğimden ibarettir, buyurdu" ( Taberî XXVNI/80). Aişe validemiz: "Vallahi Allah Rasûllünün eli aslâ bir kadının eline değmedi. O kadınlarla sözle biatlaştı" demiştir. ( Kurtbî XVNI(71)) Hz. Aişe validemiz bunu çok sonraları söylemiş olacâğına göre, Akabelerde vuku bulan "Bey'atü'n-nisâ" hakkında Rasûlüllah'tan bilgi almış olması gerekir. Aksi halde böyle te'kidli bir yemin etmesine anlam verilemez. Bunun anında Rasûlüllah'ın kadınlarla elinde elbise varken, bir kâb içindeki suya, ellerini birbirine değdirmeden sokarak biatlaştığı haberleri de vardır. Bunlar da onun kadınlarla tokalaşmadığını gösterir. Suyûtî, Taberâni'den alarak, Allah Rasûlü'nün kadınlarla "elbise altından" (tahtes'sevbi) tokalaştığı rivayetini, zayıf olduğunu belirterek verir. ( el-Câmi'u's sağîr (fethu'I-Kadir) V/221 ) Gümüşhanevî aynı hadisi şerhederken "bez altından=tahtes'sevbi" ibaresini "yani arada bir engel olmâksızın (bilâ hâilin) diye açıklar ki, ( Levami'u'I-‚ukûl V/605) doğrusu garip karşılanmalıdır. Ama hadîs her hâlükârda zayıftır. Safâ tepesinde Allah Rasulü kadınlarla biatlaşırken Hz. Ömer'in de onlarla musafahalaştığı rivayeti de vardır. (Kurtubî agk.) Ancak sahih kaynaklarda buna da rastlayamadık. Aksine onunla ilgili olarak meşhur olan rivayet şudur: Ümmi Atiyye anlatıyor: "Rasûlüllah Medine'ye gelince Ensar kadınlarını bir evde topladı. Sonra Ömeri bize gönderdi. Ömer gelip selâm verdi. O evin dışından elini uzattı, biz de içinden uzattık. O da, Allah'ım şahid ol!, dedi" ( Taberî .; Kurtubî agk.) Görüleceği gibi burada musafaha değil, el uzatma vardır. Şehvet duyulmayacak derecede yaşlı kadınlara gelince: Hanefî fıkhının meşhur kitaplarından olan el-Hidâye, onlarla musafahalaşmakta mahzur olmadığını söyler ve delil olarak Hz. Ebûbekir'in süt annesinin bulunduğu kabilelere gittiğinde kocakarılarla musafahalaştığı ve Abdullah b. Zübeyr'in hasta bakıcı olarak bir kocakarı tuttuğu, ona ayağını ovdurup başını kaşıttığı haberlerini zikreder. ( Merginânî, el-Hidâye IV/84) Kâdizâde Efendi Hidâye'nin bu kısmını serhederken "el-Muhît" ve başkalarından diye bir de Rasûlüllah Efendimizin bey'atta, "genç kadınlarla değil ama yaşlılarla musafahalaşırdı" rivayetini verir. (Fethu'I-Kadîr (Tekmile) VNI/98 NNI/461 eski)) Fakat Hidâye'nin hadislerini tahriç eden Zeyla'iye başvurduğumuzda: Hem bu rivayetin hem de Hz. Ebûbekir ve Abdullah b Zübeyr'le ilgili rivayetlerini "garîb" olduğunu söyler. ( Nasbu'r-râye IV/240) Aynı konuda çalışması olan Ibn Hacer ise, bu üç rivayeti de hiç bir yerde bulamadığını söyler. (ed-Dirâye N/225; Konu hakkında ayrıca bk. Merdavî, el-insaf 8/32)

KADINLARLA İLGİLİ BAZI GENEL BİLGİLER

  • NaTuraL

Birden fazla koca ile evlenmiş olan kadın, birisinin nikâhında değilken ölmüşse, Cennette onların ahlâkı, en güzel olanı ile beraber olacaktır. Birisinin nikâhında iken ölmüşse onunla beraber olacaktır. (Heysemî, el-Fetava'l-hadisiyye 354)

Kadınların hasta olan yabancı bir erkeği, yada erkeğin hasta olan bir kadını, tesettür şartlarına uyarak, meşru ölçüler içerisinde ziyaret etmesi câizdir. Allah Resûlü Efendimizin hasta kadınları ziyaret etmesi ile ilgili hadîsler vardır. Çünkü hasta ziyareti, Islâm'da önemli bir hak ve terbiye kuralıdır. Allah Resûlü Efendimiz bir hadîslerinde, müslümanın müslüman üzerindeki altı hakkından birinin, hasta iken ziyaret etmesi olduğunu bildirmişve bunda kadın-erkek ayırmamıştır.( Buharî, el-Edebü'l-Müfred I/539; Hattâb es-Subkî, el-menhel VNI/220)

KARI - KOCA ARASINDA HUKUK

  • NaTuraL

Başka kadınların çekiciliginden bahsedip, gözü dışarda olan biraz çapkın kocasının kadının uyarması; ona Islâmi nasihatte bulunması uygun olur mu?

Uyarabilir; çünkü uyarmakla erkekler değil, bütün müslümanlar görevlidir. Bu durumda olan bir kadın da, kocasının en güzel ve en etkileyici yollarla uyarmalı. Bunun en hoşa giden yöntemini bulmalı. Onun erkeklik onurunu kırmadan, bunu cilvelerle, sürprizlerle yapmaya çalışmalıdır. Çoğu Müslüman,ama cahil kadın, kocasına cazip görünmek için, evinin içinde dahi süslenmeyi, boyanmayı ve kokulanmayı Islâma aykırı sanır. Oysa kocanın karısına ta'zir cezası verebileceği konulardan biri de, süslenmesini istediği halde onun süslenmemesidir: Halbuki, Rasûlulah Efendimiz buna çok önem verir. Israil kadınları süslenmedikleri için, onların erkeklerinin zinayâ düştüğünü söyler: (el-Hindî, VI/640 (Ibn Asâkir'den)) Uzakta olan bir erkeğin evine gece ansızın dönmemesini, karısının üstünü başını düzenlemesi için ona önceden haber ulaştırılmasını emreder.( Buhârî, nikâh 121,122; Müslim, radâ 56 imâret 181,182; Ebû Dâvûd, cihad 163; Dârimî, nikâh 32; Müsned lIl/303, 355 ) Günümüzde olduğu gibi sokaklarda kadınların cicili bicili pazarlandığı bir ortamda müslüman kadınlar da, elbette daha becerikli ve uyanık olmalı, namahremine göstermemek şartıyla, süslenmeli, boyanmalı ve kocanın gözünü sokaktan evine çekmeyi başarabilmelidirler. Bu, günâh değil, sevaptır ve erkeklerin bu çapkın nahoşluklarında, karılarının da hatâsı vardır.

KARISINI DÖVME HAKKI

  • NaTuraL

Aile huzursuzluklarında kocanın karısını dövme hakkı var mıdır? Varsa derecesi nedir?

Sıradan âile huzursuzluklarında, kocanın karısını dövme hakkı yoktur. Çünkü huzursuzluğun sebebi erkekte de olabilir. Hiç birisinin elinde de olmayabilir. Kadında olmakla birlikte, basit bir sebep ya da bir yanılma ve bir hatâ da olabilir. Eğer erkeğin karısını kayıtsız şartsız dövme hakkı olsaydı, erkeğin güçlü olması, zalimleşmesine sebep olurdu. Allah Rasûlü Efendimiz (s.a.v.) hanımlarına hiç vurmuş değildir. Halbuki, hanımlarının onu üzdügü, kırdığı, hattâ ona karşı birlik olup söz ettikleri vardır. O, hanımlarına hiç vurmadığı gibi, onlara sözlede hakaret etmemiş ve ümmetine de hanımlarına iyi davranmalarını emretmiş, onların erkeklere Allah'ın birer emaneti olduklarını hatırlatmıştır. Ancak değil dövmeye, âileleri yıkıp parçalamaya kadar giden huzursuzluklar da vardır. Böyle durumlarda bazen bir iki tokat işe yarar, evdeki otorite boşluğunu giderir, kadına evin bir hakimi olduğunu hatırlatır ve bir ilâç olarak başvurulan bu çâre, çok büyük felâketlere ve kötülüklere engel olabilir. Ancak bu bir ilâçtır. Hastalık kangren olmaya yüz tutmadan kullanılmaz ve dozu da fazla kaçırılmaz. Aksi halde kötü olan yan etkileri olur. Kur'ân-ı Kerimin bu konudaki âyeti ilginçtir: "Allah'ın bazılarını bazılarına üstün yaratması sebebiyle erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. Bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Iyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah'ın (onları) koruması sebebiyle görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırmalarından (nüsûz) korktuğunuz kadınlara öğüt verin. (Vazgeçmezlerse) onları yataklarında yalnız bırakın. (Yine kâr etmezse) döğün. Size itaat ederlerse aleyhlerine bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür" (Nisâ (4) 34) Tefsirciler, başkaldırma diye terceme edilen"nüsûz"ü: Eşinden tiksinme, ona isyan etme, yüz çevirme, bugzetme, eşi için kokulanıp süslenmeme, eşinin arzusunu menetme, eşinin evinde oturmayıp başka evde ve başkalarıyla oturma... (147 ibn Kesîr N/257; Kurtubî NI/170; Elmalı N/1351; Lisânü'I-Arap "ne-seze" md.) diye açıklamışlardır. Anlaşılacağı üzere kadının bu duruma gelinceye kadar dövülmesi yasaktır. Yüzde bir de olsa, işi bu duruma kadar götüren kadın için aslında başka çâre de yoktur. Ya verilen öğütleri tutar, iş biter. Ya kocası yatağına girdiği halde ona sırtını döner. Ilgilenmez ve bu yolla uslanmasına çalışır. Çünkü bu, kadınlar için çok etkili bir çâredir. Bu da olmazsa iş boşanmaya kadar gelmiş ve yuva cehenneme dönmüş demektir. Ama boşanma daha büyük felâketlere ve yıkımlara sebep olabilir: Onun için dağlama kabilinden, son çare olarak incitmeyecek ve iz bırakmayacak kadar dövmeye başvurulur. Çünkü bu duruma düşenlerin bir çoğunu bu hafif dayak yola getirir ve çoğu boşânmaları önler. Önlemezse Islâm, yine erkeğin boşamasına izin vermez ve iki tarafın akrabasından seçilecek hakemlerin arabuluculuk yapmasını önerir. ( Nisâ (4) 35)

KARISININ GAYR-I MEŞRU OLARAK YAŞADIĞINI BİLEN KİMSE NE YAPMALIDIR, ONU BOŞAMAK MI YOKSA ONU ÖLDÜRMEK Mİ İCAB EDER

  • NaTuraL

Kesin olarak karısının gayr-i meşru olarak yaşadığını bilen kimsenin onu öldürmek veya öldürtmek için teşebbüse geçmesi caiz değildir. Çünkü evli olan kadının zina ile hiyanet ettiği zaman bunu tatbik etmek mümkün değildir.

1- Her şeyden evvel dört müslümanın, göz ile, zanilerin tenasül organlarının birbirine girift olduklarını görmeleri şarttır. Bu da mümkün değildir.

2- Cezayı tatbik eden fert veya fertler değil, hükümettir. Herkes uygun gördüğü cezayı infaza kalkışacak olursa düzen bozullur, anarşi doğar.

3- Günümüzde, bir kimse zina eden karısını öldürmek için teşebbüse geçecek olursa davasını isbat etmek mümkün olmadığı için Allah'ın indinde mes'ul olacağı gibi, kanunen de mesul olup yıllarca haps sefaletini çekecektir. Böyle bir olay karşısında boşamadan başka çare yoktur.

KARMA OTURMA

  • NaTuraL

Evimizin küçük olması sebebiyle kadın erkek birarada oturuyoruz; bu doğru mudur?

Evde kadınların mahremi olmayan erkekler yoksa, bunun herhangi bir sakıncası yoktur. Kocanın erkek kardeşi (kayın); dayısı, amcası dayı ve amca çocukları, ya da daha uzak akrabalar gibi namahremler varsa, kadın tam tesettürüne, oturuşuna kalkışına, gülüşüne,konuşmasına, onların yanında kokulanmamaya ve süslenmemeye, onlarla tek tekine bir odada kalmamaya dikkat etmek şartıyla bir arada bulunabilirler, beraber yemek yiyebilirler. Ancak bu durumda kadının ayrıca başını omuzlarıyla beraber örten bir üstlüğü, ya da büyük bir başörtüsü bulunmalı ve elbisesinin süsünü de onunla örtmeli ve ayrıca göğüs ve kalça gibi vücut hatlarını belirten dar elbiseler giymemelidir.

KAŞLARI ALDIRMA:

  • NaTuraL

Peygamberimiz (s.a.s.) kaşını incelttiren kadına ve bu işi yapana da lânet etmiştir (Örnek olarak bk. Buhârî, teFsir sûre 59/4; Müslim, libas 120.). Fakat bazı Islâm âlimleri kadının yüzünde anormal olarak (çeşitli hormon bozukluklarından ötürü) biten kılları kadın koparabilir. Çünkü bu fıtratı değiştirmek değil, çeşitli hastalıklardan ötürü bozulan kadınlık fıtratını düzeltmek anlamını taşır. Kadın böylece kocasını süslenme arzusunu da karşılamış olur. Ibn Âbidîn, bu maksatla yapılırsa müstehaptır der. Ayaklardaki, anormal kılları yolmak için de aynı şey söylenir(Ibn Âbidin VI/373.). Fakat Imam Taberi yüz kıllarını yolmanın da, yasaklanan ve lânet edilen kaş yolma çeşidine girdiğini söylemiştir. (bk. Nevevi, Serhu Müslim XIV/354; Ibn Hacer, Fethu'l-BârîX/378.) Ama doğru olan önceki görüştür.

KAYIN PEDERE HİTAP TARZI

  • NaTuraL

Kişinin kayınpederine "baba"; kayınvalidisine "anne" demesinin mahzuru var mıdır?

Bu durum ya çok önemli olmadığı ya da Türklerin örfüne has bir keyfiyet olduğu için fıkıh kitaplarımızda yer almaz. Biz bu konudaki Islâmî edebi, bilinenlerden hareketle öğrenebiliriz. Önce Kur'ân-ı Kerim'de kişinin kayınpederine "baba", kayınvalidesine "anne" demesini isteyen bir âyet-i kerime yoktur. Hadislerde de böyle bir şey bilmiyoruz. Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) kendisinin Ebûbekir ve Ömer Efendilerimize (ki, onun kâyinpederi idiler) "baba" diye hitap ettiği vaki olmadığı gibi, kendi damadı olan Osman ve Ali Efendilerimizin de ona "baba" dedikleri bilinmemektedir. Onlarla alâkalı Hadislerde hep "Ey Allah'ın Rasûlü" dediklerine şahit oluyoruz Rasûlullah'ın hanımları, "mü'minlerin anneleri" (Ahzâb (33) 6) olduğu gibi, kendisi de mü'minlerin manen Babası olduğundan onun, kendi eşlerinin babalarına "baba" demesi uygun olmazdı, diye düşünülebilir ama, kendi damatlarının ona "baba" demelerinin bir değil iki sebebi bulunmâsına rağmen, dememiş olmaları bize, kayınpedere "baba" denmeyeceğine dair ışık tutar. Ayrıca Ahzâb sûresindeki iki âyet-i kerime ile Müslim'deki iki hadîs-i şerif de ibareleriyle olmasa dahi işaretleriyle bize bunu anlatırlar

KINA YAKMAK

  • NaTuraL

Saç, sakal, el veya ayakları kına yahut başka bir şeyle boyamak. Kınayı sulandırıp eline sürmek. İslâm'ın çıkışından önce yahudi ve hristiyanlar güzel görünme ve süslenmenin ibadetle bağdaşmadığını düşünerek, saçı boyayarak rengini değiştirmekten kaçınırlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) müslümanları başka milletleri aynen taklitleri sakındırmak ve onlara bağımsız bir kişilik kazandırmak için emir ve tavsiyelerde bulunurdu. Saçı ve sakalı kına veya başka boya maddesi ile boyamak da bunlar arasındadır.

Ebû Hureyre'den nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: "Yahudi ve hristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onların aksini yapınız. Yani saçlarınızı boyayınız" (Buhârî, Enbiyâ, 50, Libâs, 67; Müslim, Libâs, 80; Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesaî, Zîne, 14; İbn Mâce, Libas, 32; Ahmed Hanbel, Müsned, II, 240, 260, 309, 401). Buradaki emir bağlayıcı olmayıp, nedb (sevimli amel) ifade eder. Nitekim uygulamada ashab-ı kiramdan Hz. Ebû Bekir ve Ömer, Hz. Ali ve Ka'b ve Enes (r.anhüm) gibi bazıları da boyamamıştır.

KIZ VE ERKEK İÇİN EN MÜNASİP EVLENME YAŞI NE OLMALIDIR? EVLENİLMEK İSTENEN KIZDA VE ERKEKTE HANGİ ŞARTLAR ARANMALI

  • NaTuraL

Gerekli evlilik yaşı konusunda belirlenen bir sınır yoktur. Fıkıh açısından teorik olarak bebek de, yüzellilik ihtiyar da evlenebilir. Ancak evlilik hayatında problem olabilecek derecedeki yaş farklılıklarına kefâet (denklik) açısından bu konuda dikkat edilmelidir Islâmda evlenmenin faydaları olarak, Huzur bulmak (Rûm 30/21), insan neslini sürdürmek (el-Hindî XVI/276 "Evlenin, çogalın. Çünkü ben kıyamet günü sizinle diğer ümmetlere övüneceğim") ve kendini haramdan korumak, (Hadîs için bk. Tirmizî, nikâh 1: Nesâhî, siyâm 43; Buhârî, savm 1, nikâh, 2,3) gösterildiğine göre, bunlardan birinin gerektiği, ya da ihtiyaç duyulduğu yaş, evlilik için tavsiye edilecek yaştır. Erginlikle Allah'ın insanda bir takım fizyolojik, psikolojik değişiklikler husule getirmesi, artık bu işe başlanılabileceğinin işareti olmalıdır. Yukarıda zikredilen üç fayda, ya da sebebe, içinde yaşamları toplumun karakterinin (Islâm toplumu, cahiliyyet toplumu gibi) ve çevre şartlarının da etki edeceğini de düşünerek, bu yaşı herkesin kendisinin tesbit etmesi gerekir. Ergin olduktan sonra, olabileceğine erken evlenme, dînen de tıbben de tavsiye edilmiştir. ( Sibâî, el-Mer'a 59 vd.)

KOCANIN AMCASININ MAHREMLİK DÜZEYİ

  • NaTuraL

Beyimin dayısı, amcası ve dedesi ile karışık oturabilir miyiz, tokalaşabilir miyiz? Beyim benim babaannemin elini öpebilir mi. onunla beraber oturabilir mi?

Kocanın amcası ve dayısı kadının mahremi olmadığından onlarla bir odada başbaşa (halvet) kalamaz. Beraberlerinde başkaları da varken, onların yanında ancak tam tesettürlü olârak oturabilir. Kötü duygular (fitne) sözkonusu olmaması halinde ve yanında başka mahremi varken, yüzü ve elleri dışında heryerini kapatmak şartıyla onlarla beraber yemek yiyebilir. Beyinin dedesi ise, kadının mahremi olduğundan, onunla oturması, başbaşa olsalar ve kadının kolu başı, bacakları açık bulunsa dahi haram değildir. Kadın kocanın dayısı ve amcasının elini öpemez, çünkü onun mahremi değillerdir. Kocanın dedesinin elini ise öper. Ancak öpmemesi daha güzeldir.