Eşarpların Efendisi
Sevgili patron.
Dün bütün televizyon kanallarında senin “tesettür defileni” ve şu manken kızları gösterdiler; bütün haberlerde o kızlardan bahsedildi, bütün kameralar o kızların baygın bakışlarına mevzilendi. İnce kızlardı doğrusu, güzel yürüyorlardı. Tam bedenlerine göreydi diktirdiğin giysiler, o giysilerle salınınca daha bir göz alıcı oldular. Kuşkusuz habercilerin arasında “münafıkça” davrananlar da vardı. Senin özenle giydirdiğin kızların, başka zamanlarda başka yerlerde çekilmiş görüntülerini de esirgemediler bizden. Böylece onların ve senin sayende, bir bedenin bütün ihtimallerini aynı bağlamda görme imkanı bulduk. Yani sen, ekranın bir yarısında kızları bin bir meşakkatle giyindirirken, ekranın öbür yarısında başka patronlar inatla senin giydirdiklerini çıkarıp, kendi giydirdikleri çamaşırları sergiliyorlardı onların üzerinde. Elbette bu bir “kültür” savaşıydı patron. Sen bizim için savaşıyordun, öbür patronlarsa başkaları için. Zaten iki patron vardır, değil mi patron? Bizim ve onların patronu. Tabi ki bizim görevimiz bizim patronu tutmaktır. Dün biz de seni tuttuk patron, “eşarpların efendisi” sensin...