12 Aralik 2006 tarihli konular

Dilencilerin Halleri

  • katip

Halk bu hususta ihtilâfa düşmüştür: Cüneyd-i Bağdâdî, el-Havvas ve bir çokları, fakirliğin üstünlüğüne kaildirler. İbn Atâ 'Şükreden ve zenginliğin hakkını yerine getiren zengin, sabreden fakirden daha üstündür' demiştir.

Deniliyor ki: Bu hususta kendisine muhalefet ettiğinden dolayı, Cüneyd, İbn Atâ'ya bedduada bulundu. Bunun üzerine, İbn Atâ'nın başına bir musibet geldi.

Biz bu meseleyi Sabır Kitabı'nda, sabır ile şükür arasındaki farkı anlatırken zikretmiştik. Amellerde ve hallerde faziletin talebinin yolunu da belirtmiştik. Bu ise ancak tafsilât ile mümkündür. Fakirlik ve zenginlik, mutlak olarak ele alındıkları takdirde, haber ve eserleri okuyan bir kimse fakirliğin fazileti hakkında şüpheye düşmez. Fakat burada tafsilât lâzımdır. Şüphe ancak iki makamda tasavvur edilir.

Fakirliğin Hakîkati, Fakir'in Çeşitli Halleri ve İsimleri

  • katip

Fakirin, bâtınında, zâhirinde, ihtilât ve fiillerinde uyması ge-reken birtakım edepleri vardır. Onları gözetmesi gerekir. Bâtın edeplerine gelince, kalbinde Allah Teâlâ'nın kendisine bir deneme olarak vermiş olduğu fakirliği hor görmemesidir; yani Allah'ın fiilini, Allah'ın fiili olmak hasebiyle her ne kadar fakirliği hor görse de hor görmemesidir. Tıpkı kan aldıran bir kimse gibi...

Kan aldırmaktan ötürü eziyet çektiğinden onu hor görür. Fakat kan alıcıya ve kan alma aletine hor bakmaz. Aksine kan alıcıya karşı minnet duyar. İşte derecelerinin en azı budur ve böyle yapmak farzdır. Bunun zıddı ise haram ve fakirlik sevabını yakıcıdır.

Zaruret Olmaksızın Dilenmenin Haram Olması ve Dilenmeye Mecbur Olan Fakirin Âdâbı

  • katip

Kendisine gelen şey hususunda, fakirin üç şeyi mülâhaza etmesi uygundur.
1. Malın kendisini,
2. Verenin hedefini,
3. Kendisinin almaktaki hedefini.

Malın kendisine gelince, malın helâl ve bütün şüphelerden uzak olması gerekir. Eğer malda şüphe varsa, onu almaktan sakınmalıdır. Biz helâl ve haram bahsinde şüphenin derecelerini, nelerden sakınmanın farz olduğunu ve neden sakınmanın müstehab olduğunu zikretmiştik.
Verenin gayesine gelince, ya fakirin kalbini hoş edip, muhabbetini talep etmektir bu takdirde bu hediyedir veya sevaptır ya da Allah için ona yardım etmektir bu takdirde sadaka ve zekât olur veya anmak, riyakârlık ve gösteriştir. Bu da ya mücerred olarak kastolunur veya diğer gayelerle karışık olarak kastolunur.

ZehirliOk.com adresini kaç kisiye önerdiniz?

  • imdat sezer

* Bir kaç kişiye tavsiye ettim (1-5)\n* Beş on kişiye tavsiye ettim (6-10)\n* Kırka yakın kişiye tavsiye ediyorum (11-40)\n* En az yüz kişiye tavsiye etmek hedefim (41-100)\n* Sürekli mail, msn, zdefterleri, link sayfalarına ve forumlarda duyuruyor ve tavsiye ediyorum (100'den fazla)\n* Hiç tavsiye etmedim ancak hemen tavsiye edeceğim:)\n* Kimseye tavsiye edemem?\n* Asla tavsiye etmem!!\n

Dilenciliği Haram Kılan Zenginlik

  • katip

Dilenmek hakkında birçok yasaklar ve tehdidler ve yine dilenmenin ruhsatı hakkında da hüküm vârid olmuştur. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dilenci atın sırtında binici olarak gelse bile hakkı vardır.55

Yanmış bir tırnakla olsa dahi dilenciyi sevindirerek geri gönderin.56

Eğer dilencilik mutlaka haram olsaydı saldırgan bir kimseye saldırganlığından dolayı yardım edilmesi caiz olmazdı. Oysa dilenciye vermek ona yardım etmek demektir. Bu bakımdan burada perdeyi kaldıran (hüküm) şudur: Dilencilik esasında haramdır. Ancak zaruretten veya zarurete yakın mühim bir ihtiyaçtan dolayı mübah olur. Eğer dilencilik mecburî değilse, haramdır. Biz 'dilencilik esasında haramdır' sözünü dilencilik haram olan üç şeyden ayrılmadığı için söyledik.

Cinsel Resimler ve Filmler

  • Sururi Bal

Dinimizde insanı kötülüklere iten zaaflar ve alışkanlıklarkonusunda yasaklayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlere uyabilenler âhiretlerini kurtardıkları gibi, dünyalarını da kurtarıyor; gittikçe yaygınlaşan olumsuz alışkanlıklardan kendilerini ve çocuklarını da muhafaza ediyorlar.

Cenab-ı Hak'kın ikazına kulak verelim:

"Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur."

Zühd'ün Hakîkati

  • katip

Kim zengin olmasına rağmen dilenirse o ancak ateş korunu ister. Öyleyse ister bunu azaltsın, ister çoğaltsın!
Bu hadîs dilenciliğin haram oluşuna açık bir delildir. Fakat buradaki zenginliğin sınırını tâyin etmek çok zordur. Bunun sınırını tâyin etmek bizim vazifemiz değildir. Bunlar ancak şeriat sahibinden dinlemekle öğrenilebilir.

Allah'ın zenginliği ile Allah'tan başka şeylerden müstağni olun!62

Allah'ın zenginliği nedir?' denince, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Bir günlük sabah kahvaltısı ve akşam yemeğidir!'

Elli dirhemi veya onun değeri kadar altını olduğu halde dilenen bir kimse ısrarla dilenmiş olur!63

İstemeksizin Kendisine Verileni Kabul Etmekte Fakir'in Riayet Edeceği Âdâb

  • katip

Bişr el-Hafî derdi ki: 'Fakirler üç kısımdır. Bir fakir vardır ki ne dilenir, ne de kendisine verildiği zaman alır. Bu fakir, ruhânilerle İlliyyin'dedir.

Bir fakir vardır ki dilenmez, kendisine verildiğinde alır. Bu fakir, Firdevs cennetlerinde mukarrebîn'le beraberdir. Bir fakir vardır ki ihtiyaç anında dilenir. Bu fakir de ashab-ı yemîn' den olan sıddîklarla beraberdir. Öyleyse bütün âlimler dilenmenin kötü olduğunda, ihtiyaca rağmen mertebe ve dereceyi düşürdüğünde ittifak etmişlerdir.

Şakik el-Belhî, İbrahim b. Edhem Horasan'dan yanına geldiğinde ona şöyle dedi:

Zühd'ün Fazileti

  • katip

Zühd'ün Hakîkati, Fazileti, Dereceleri, Kısımları; Yemek, Elbise, Mesken, Ev Eşyası Hususunda Zühd'ün Tafsilâta, Geçim Çeşitleri ve Zühd'ün Alâmeti

Zühd, dünyada, sâlihlerin şerefli makamlarından birisidir. Diğer makamlar gibi bu makam da ilim, hal ve amel'den oluşur; zira imanın bütün kapıları selefin dediği gibi akd, söz ve amel'e açılır; yani bunlar etrafında dönüp dolaşır. Şöyle ki; burada adeta söz, hâl'in ortaya çıkması için, onun yerine geçmiştir; zira onunla bâtın (gizli) bir hal ortaya çıkar. Yoksa burada bizzat söz'ün ken-disi kastedilmemiştir. Bir hal'den sâdır olmayan (çıkmayan) söz'e 'iman' değil 'islâm' adı verilir. İlim, hal hakkında 'sebeb'in ta kendisi olup meyve veren (ağaç) gibidir. Hal'in amel kısmı ise, meyve yerine geçer. Bu bakımdan biz hal'i, ilim ve amel 'den ibaret olan iki tarafıyla birlikte ele alalım.

Zühd Hakkında Rağbet Edilecek ve Kaçınılacak Hususlar

  • katip

Ayetler
(Kârun) zînet ve ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler 'Keşke Kârun'a verilenin bir ben-zeri de bize verilseydi. Gerçekten onun büyük şansı var' dediler. Kendilerine ilim verilenler '(Ey Kârun gibi dünyayı isteyenler!) Yazıklar olsun size! İman edip sâlih amel işleyen için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır' dediler. (Kasas/79-80)

Burada görüldüğü gibi, Allah Teâlâ zühdü âlimlere nisbet etmiş ve zâhid kimseleri ilimle vasıflandırmıştır. Bu, medhin en yüksek derecesidir.

İşte onlara sabırlarından dolayı mükâfatları iki kat verilecektir.(Kasas/54)

Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

  • katip

Bir rivayette şöyle vârid olmuştur: 'Kullar, dinleri için dünyalarından eksik olana aldırmadıkça 'Lâ ilâhe illallah' demeleri Allah'ın gazabını onlardan uzaklaştırır!'
Başka bir lâfızda 'Dünyalarının kârını dinlerine tercih etmedikçe' şeklinde vârid olmuştur.
Hem bunu yaptıkları, hem de 'Lâ ilâhe illallah' dedikleri zaman Allah Teâlâ onlara 'Yalan söylüyorsunuz! Bu kelimeyi doğrulukla söylemiyorsunuz!' karşılığını verir.

Ashabın biri şöyle demiştir: 'Bütün amelleri tedkik ettik. Ahiret işinde dünyadaki zühdden daha verimli bir amele tesadüf etmedik'.

Hayatın Zarûrî İhtiyaçları Hakkında Zühd'ün

  • katip

Zühd kuvvetine göre üç mertebeye ayrılır: Birinci Mertebe
En aşağı olan birinci derece, dünyayı istediği, kalbi ona meyyal olduğu ve nefsi dünyaya iltifat ettiği halde mücâhede ile dünyadan kaçınması ve zâhidlik yapmasıdır. Her ne kadar nefsi dünyaya meyyal ise de onunla cihad eder, onu alıkoyar, işte zâhidlik buna denir. Çalışma ve gayreti sayesinde zühd derecesine varan bir kimseye göre bu atılan ilk adımdır. Zühde meyyal bir kimse önce nefsini eritir, sonra kesesini...

Zâhid bir kimse ise, önce kesesini, sonra ibâdetle nefsini eritir. Evet zâhid, ayrıldığına karşı sabretmekle değil ibadetle nefsini eritir. Zâhidliğe kendisini zorlayan bir kimse ise tehlike ile karşı karşıyadır. Çünkü nefsi bazen galebe çalar, şehvet kendisini çeker, dünyaya ve istirahat etmeye ister az, ister çok olsun meyleder.

Kula Göre Dünyanın Hakîkati

  • nesim

Dünyayı kötülemek, dünyanın ne olduğunu bilmedikçe yeterli değildir. Dünyanın nesinden korunmak, nesinden korunmamak gerektiğini bilmeden onu kötülemek bir fayda vermez. Bu bakımdan kötülenen dünyayı belirtmemiz mutlaka lâzımdır. Allah'a giden yolu kesene bir düşman olduğundan dolayı kendi-sinden korunmak ve sakınmak gereken dünyanın ne olduğunu beyan etmeliyiz. O halde deriz ki: Senin dünya ve ahiretin, kalbinin hallerinden olan iki halden ibarettirler. O hallerden yakın olana dünya denilir. O, ölümden önceki herşey demektir. Geciken ve ölümden sonra gelene ahiret denilir. O da ölümden sonrasıdır. Bu bakımdan dünyada her ne nasibin, gayen, şehvetin ve lezzetin varsa ölümden önce meydana gelir ve o şey senin için dünyadır. Ancak meylettiğin, nasibinin olduğu, payının bulunduğu ve kötü de olmayan bu şeyler üç kısma ayrılır:

İnsanlara Kendilerini, Yaratıcılarını, Nereden Gelip, Nereye Gittiklerini Unutturan Meşguliyetler

  • nesim

Dünya mevcut şeylerden ibarettir. İnsanoğlunun o mevcutlarda lezzeti ve nasibi vardır. Onların ıslahında meşgalesi vardır. İşte bunlar üç şeydir. Zannedilir ki dünya, sadece bu üç işin birinden ibarettir. Oysa hiç de öyle değildir. Dünyanın kendilerinden ibaret olan şeyleri; kürre-i arz ve üzerindekilerdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Biz yeryüzünde olan şeyleri yer halkına bir süs yaptık ki insanların hangisinin daha güzel amelde bulunacağını imtihan edelim.(Kehf/7)

Bu bakımdan yeryüzü, insanoğulları için döşek, beşik, mesken ve istikrar yeridir. Yeryüzünde olanlar da onlar için elbise, yemek, içmek, evlenmektir. Yeryüzündeki şeyleri üç kısımda toplayabiliriz:

Giriş

  • nesim

Yaymış olduğu rızkından dolayı hamde müstehak olan Allah'a hamdolsun! Ümitsizlikten sonra zararı kaldıran Allah'a hamdolsun! O Allah ki mahlukâtı yaratmış, rızkı genişletmiş, âlemlere malların çeşitlerini ihsan etmiş... Durumların değişmesi üzerine onları, mal hususunda denemiş... Onları mal hususunda genişlik ve sıkılık arasında kıvrandırmış. Zenginlik ve fakirlik, tamahkârlık ve ümitsizlik, servet ve iflas, âcizlik ve kuvvet, harislik ve kanaat, cimrilik ve cömertlik, mevcut ile sevinmek, yok olanla üzülmek, kardeşini nefsine tercih etmek, yedirmek, genişletmek, fakirlik, israfçılık ve sıkılık, aza razı olmak ve çoğu hakir görmek arasında insanları evirip çevirmiştir. Bütün bunları insanların hangisinin amel yönünden daha güzel hareket edeceğini denemek için yapmıştır. Hangisinin dünyayı âhirete tercih edeceğini, âhiretten sarf-ı nazar edip döneceğini, dünyayı kendisine azık ve ni-met ittihaz edeceğini tecrübe etmek için yapmıştır. Salât, ümmetiyle diğer ümmetleri nesheden, şeriatıyla diğer din ve meşrebleri ortadan kaldıran Hz. Peygamber'in, âli'nin, itaatkâr olarak rablerinin yoluna sülûk eden ashabının üzerine olsun! Yarab! Onlara çokça selâm et!