3 Ekim 2006 tarihli konular

İSLÂMÎ MÜKELLEFİYETLERDE ÖLÇÜ

  • Nalan

İnsan, birçok vazifelerle mükellef bulunmaktadır. Bu gerçeği isbata kalkışmak, abesle iştigal olur. Ancak bu vazifelerin yerine getirilmesinde dikkate alınması gereken başkaca mükellefiyetler vardır. Biz bu hususun izahına çalışacağız. "Her nasıl olursa olsun, yeter ki bir iş yapılmış olsun" anlayışından hareket etmek, yanlışa saplanmak olur. Her işin İslâmî ölçüye uygun olarak ifası, yapılacak vazifelerin makbul ve mahbub olmasına zemin hazırlar. Dikkatten uzak tutulmaması gereken cihet bu olmalıdır.

Mükellefiyetlerimizi bir sıralandırmaya tâbi tutacak olursak, iman, vazife ve ahlâk olmak üzere üç ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlarla içiçe olan diğer mükellefiyetleri şöyle tertip ve tafsil edebiliriz:

İFTİTAH TEKBİRİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Her namazın evvelinde alınan ve "Tahrime" adı verilen iftitah tekbiri farz, buna "ekber" lafzının ilavesi ise vacib bulunmaktadır (1). İftitah tekbirinde erkeklerin, ellerini kulak hizasına kadar kaldırması sünnettir. Kadınlar, ancak omuz hizasına kadar kaldırırlar. Bu, tesettüre daha elverişli bulunmaktadır.

Baş parmağın kulağın yumuşağına değdirilmesi, Kâdîhân ve Zahîriyye adlı kitaplardan başka bir yerde zikredilmemiştir. Bu tasrih-ten maksad, elin baş parmağının hakikaten kulak hizasına kadar kaldı-rılmasını temin içindir (2).

Bu tekbirde el kaldırma "nefiy" menzilesindedir. Alınan tekbir ise is-bat makamındadır. Bu itibarla, önce eller kaldırılır onu takiben tekbir alınır. Allah'tan gayri şeyleri arkasına atarcasına ellerini kaldıran mü-min, Cenâb-ı Hakk'ın her varlıktan daha büyük olduğunu ikrar ve ifade ederek namaza başlamış olur (3).

SECDENİN SIHHATİNDE FIKHÎ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Secde; lügat itibarıyla baş eğmeye, eğilmeye, huzû ve tevazuya denilmektedir. Şer'î terimlerde, yüzün bir mikdarını (yani alın ile burunu), elleri, dizleri ve ayak parmaklarının uçlarını temiz bir yer üzerine koymaktır. Peygamber (s.a.v.), "Ben, yedi kemik üzerine; alın, (bu-nu ifade ederken) eliyle burnuna da işaret etti- eller, dizler ve ayakların parmak uçları) üzerine secde etmekle emrolundum" (1) buyurmaktadır.

Secde, Allah Teâlâ'ya gösterilecek tevazuun ve tâzimin en mükemmel örneğidir. Cenâb-ı Hakk'a manevî yakınlığın en ulvî nişanesi bulunan secde, namazın rükünlerinden biri olmaktadır. Bu itibarla secdesiz namaz, namaz değildir.

CEMAATLA KILINAN NAMAZLARDA SAF TEŞKİL ETME ÖLÇÜLERİ

  • Nalan

Özrü olmayan hür erkeklerin farz namazları cemaatla eda etmele-ri, vacip derecesinde kuvvetli bir sünnettir. İmamla birlikte eda olunan namazlar, münferiden kılınan namazlardan sevap yönünden yirmiyedi derece fazladır. Bu husus sahih hadislerle tesbit ve tescil edilmiş bu-lunmaktadır.

Cemaatla kılınan namazlarda safların tanzimi, başlı başına bir mevzu teşkil etmektedir. İmama gelişigüzel uyuvermek, iktidadan bek-lenen sevaba erişmeye engel teşkil edecek bir ihmal olur. Pazar yerlerindeki karmaşıklıkların teşkil edilen saflarda görülmesi, üzücü olduğu kadar fıkha aykırı bir durumdur. Bu bahsi belirli başlıklar altında ele alıp, İslâmî ölçülere uygun olan şekli açıklamaya çalışacağız.

KENDİ MEZHEBİNDEN BAŞKA HAK BİR MEZHEBE MENSUP İMAMA UYARAK NAMAZ KILMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Şafiî, Malikî veya Hanbelî mezheblerinden birisine mensup imamın peşinde Hanefî mezhebini taklid ve tatbik eden bir şahsın namaz kıl-masında, esas itibarıyla, engelleyici bir hüküm yoktur. Bazı kayıt ve şartlara dikkat ve riayet etmek suretiyle, bahsi geçen imamların peşin-de namaz kılmak caizdir. Şöyle ki:

A- Hanefî ve Şafiî mezhebi mensuplarına göre; imamın namazının sıhhatine dikkat edilmesi gerekmektedir.

Bu noktadan hareket ile, Hanefî mezhebine mensup bir kimse, vü-cudundan kan çıktığını gördüğü ve daha sonra abdestini yenilemediği-ni bildiği bir Şafiî imama uyacak olsa namazı batıl olur. Çünkü, kendi mezhebine göre, imamın abdestinin bozulduğu ve namazının batıl ol-duğu görüşüne sahip bulunmaktadır. Bu takdirde imama uyacak olsa, abdestinin olmadığını bildiği bir Hanefî'ye uymuş gibi bir davranışta bulunmuş olur. Şayet Şafiî mezhebindeki o imam, kendisine iktida edecek Hanefîlerin namazlarının sahih olmasını dikkate alarak abdes-tini yenileyecek olsa mahzur kendiliğinden ortadan kalkar.

Fazilet Takvimi Namaz Vakitleri

  • web

TAKVİMDEKİ NAMAZ VE İMSAK VAKİTLERİ HAKKINDA AÇIKLAMALAR

Takvimdeki namaz vakitlerinin hesabı İmâm-ı Âzam, İmameyn (İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed) ve Eimme-i selâse (İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel rahmetullâhi aleyhim)'in ictihatlarına ve Hey'et (Astronomî) ilmi esaslarına uyularak yapılmıştır. Yatsı vakti için güneşin 17 derece ufkun altına indiği, imsak vakti için de 19 derece ufka yaklaştığı anlar hesaba esas alın- mıştır. Ayrıca, beldenin arz üzerindeki yayılma durumu ile irtifâ farklılıkları da nazar-ı dikkate alınarak lüzumlu temkinler vakitlere ilâve edilmiş veya çıkarılmıştır.

MESBÛKUN KAZA EDECEĞİ REK'ATLERDE OTURMA VE OKUMADA DİKKAT EDECEĞİ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Mesbûk, imama ilk rek'atte değil, namaz arasında veya sonunda uymuş bulunan kimsedir. Bu durumdaki kişi, kaza edeceği rek'atlerde, kendi başına (münferiden) namaz kılan kimse gibidir. Okuma yönün-den, kazaya kalmış rek'atlerdeki kırâeti dikkate alacak; oturma cihetin-den imamla birlikte kıldığı rek'ati hesaba katarak kâ'deleri yapacaktır, Değişik namazların farklı rek'atlerinde imama uyduğunu dikkate ala-rak, mesbükun namazını nasıl tamamlayacağını izâha çalışalım:

a) Sabah namazının ikinci rek'atinde imama uyan bir şahıs, niyyet edip tekbir alarak namaza başlar. "Sübhâneke" okumayıp sükût eder, Çünkü imam kırâet halinde bulunmaktadır. Rek'atin sonunda sadece "Ettehiyyât" ı okur. İmam selâm verince, kaçırdığı rek'atleri kılmak için ayağa kalkar. "Sübhâneke"yi okur, "Eûzü" ile "Besmele"yi çekerek Fâtiha'yı okur, bir mikdar da Kur'ân okuyarak rükû ve secdeleri yapar. Teşehhüde oturup "Ettehiyyât" ile salevâtı ve "Rabbenâ âtinâ" duâsını okuyarak namazını tamamlar ve selâm verip namazdan çıkar.

CEM'U TAKDİM VEYA CEM'U TE'HİRDE MEZHEPLER ARASI ÖLÇÜLER

  • Nalan

Her cemiyette ve her ekolde farklı grupların bulunması tabiîdir. İfrat ve tefriti müdafaa edenler, istisnayı teşkil etmekle beraber, fikir sahasının en fazla ses çıkaran orkestraları olmaktadırlar. Mutedil ekseriyetler, ilmî vakarı koruyalım derken, çok kere vâveylâ ayyuka çıkmakta ve yangın bacayı sardıktan sonra söndürülmesi kolay olmamaktadır.

Son günlerde amelî mezheblerde, bazı şart ve kayıtlara bağlı ola-rak ve mutlaka mazeret esasına dayamak suretiyle, verilen "Cem'u takdim" veya "cem'u tehir" müsadesini ellerine alıp dillerine dolayan bazı kimseler, televizyon ekranlarına çıkarak bu işi deformist bir istika-mete doğru kaydırma gayreti göstermektedirler. Bundan faydalanan bulanık su avcıları, "Namazların hepsini bir defada ve akşamleyin kıl-sak olmaz mı?" gibi sorular üretmektedirler. Bu hususta fikrimizi beyan etmeden önce, mezheblerin görüşlerini ve ileri sürdükleri şartları açık-lamak isteriz.

İMAM SEÇMEKTE ÖLÇÜ

  • Nalan

Cemaatle namaz, İslâm dininin toplu hareket etmeye verdiği ehemmiyeti ortaya koyan en canlı bir örnektir. Namaz kılacak kimse-ler, iki kişi olsalar bile, cemaat olmayı terk etmemelidirler. Zira mühim olan husus, cemaatin sayısı değil, dinî bir mükellefiyetin yerine getiril-mesidir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), yolculuğa çıkmak isteyen Mâlik bin Hu-veyris ile onun amcazadesine, "Yaşça büyük olanınız size imamlık yapsın" buyurmuştur (1).

İmamlık yapmaya memur bir kimse yoksa veya namaz bir şahsın mekânında kılınacak değilse, ibadet için toplanmış müslümanlar, kendi aralarından bir kimseyi tercih edip namazlarını cemaatle eda etmelidir-ler. İmamlık yapacak kimsenin bu vazifeye liyakatli olması icap eder. İmamlık için yapılacak tercihte isabetli karar verebilmek için dinimizin hükümlerini önceden ve etraflıca bilmemiz lazımdır. Bu sahada arana-cak ehliyet şartlarını, ehemmiyet derecesine göre, şöyle sıralayabiliriz:

RUHSATLA AMEL ETMEDE FIKHÎ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Ruhsat, insanların özrüne binaen ve kendilerine bir kolaylık olmak üzere, ikinci derecede meşru kılınan şeydir. Yolculuk halinde Rama-zan orucunu tutamayıp kazaya bırakmak gibi.

Ruhsat, "mevcut bir özürden dolayı, şer'î bir hükmü zorluktan ko-laylığa tebdil etmektir". Bu kolaylaştırmada aslî hüküm sabit kalır ve özür geçtiği zaman azimetle amel etme mükellefiyeti geri gelir.
Özür sahiplerine rahatlık ve genişlik olsun diye, "ruhsat" adı ile aslî hükümde yapılan bu değişiklik bazı nevilere ayrılmaktadır. Şöyle ki:

a) İstenmeyen bir işi yapmaya zorlanmış kimseye tanınan kolaylık,

CEMAATE DEVAM EDEMEMEYİ MÜBAH KILAN ÖZÜRLERİ TANIMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Cemaatle namaz, İslâm şeairinden ve kâmil iman alâmetlerinden-dir. Toplu olarak eda olunan namaz ile müslümanların tesanüdü açığa çıkmış ve mü'minler arasında bir sevgi duygusu uyanmış olur.

Cemaatle kılınan namaz, nurlu ve şuurlu bir topluluğun doğmasına ve gelişip inkişaf etmesine hizmet eder.

Cemaatle eda olunacak namaz; kişinin nefse esaretten kurtulması-na ve muntazam bir hayatı alışkanlık haline getirmesine yardım eder.
"Cemaatle kılınacak namaz, tek başına edâ olunan namazdan yirmiyedi derece üstündür" (1).

Namazların cemaatle eda olunması, müslüman ve hür erkekler için aslî bir vazife olmaktadır. Münferiden eda edilebilmesi için İslâm dininin kabul ettiği bir mazeret bulunmalıdır. Dinî ölçülere uygun bir öz-rü bulunmayan kimsenin cemaate devamı bırakması caiz değildir. Münferiden kılınan namaz, asgarî şartlara göre borç ödemedir. Cema-atle edâ olunan namaz, azamî seviyede sevap kazanma ve rıza-i ilâhîye nail olma yoludur.

ÖZÜRLÜ KİMSELERİN NAMAZLARINI EDA ETMELERİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Abdestin bozulmasına sebep olup devam eden (1) bedenî arızaya "özür" adı verilmektedir. Böyle bir hal, fıkhî hükümlerde şahsın lehine kolaylığa ve ruhsata vesile teşkil eder. Böyle bir illete mübtelâ olmuş kimseye "Sâhib-i özür" denilmektedir. Bir uzvundan kan çıkıp devamlı akması, irade dışı idrar çıkıp zaman zaman akıntı yapması, kısa fasılalarla burun kanaması, bir hastalık sebebiyle gözün irinli olarak sulanması, yel kaçması ve devamlı ishal hali gibi.

Bu gibi hallerden biriyle mazur bulunan kimse, herşeyden önce, özrü engellemeye gücünün yetip yetmeyeceğini araştırmalıdır. Namazı oturarak eda etmek veya imâ ile kılmak suretiyle yahut akıntı yapan mahalli meşakkatsiz olarak tıkamakla özür zuhur etmiyorsa bu yolu tercih eder. Çünkü abdest ile namaz kılmak, hades haliyle namaz kıl-maktan ehvendir. Buna muktedir olamıyorsa, ibadetini terk etmeyip mazur kimselere tanınan dinî ruhsatlardan faydalanarak kulluk vazife-sini yerine getirir.

ORUCUN BAŞLAYIP SON BULMASINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Ramazan orucunun başlayıp son bulması belirli vakitlerle sınırlıdır. Oruç tutmakla mükellef bulunan müslümanların, mevzubahis olan va-kitleri iyi tesbit etmesi ve oruç farizasını noksanlıkla malûl olmaktan koruması gerekmektedir, Ehemmiyetine işaret olunan vakitler; Rama-zan ayı ve bu ay içinde bulunan günler, başlayış ve sona eriş itibarıyla, ikiye ayrılır.

Oruç ibadetinin başlaması, hilalin görülmesi ile; bu mükellefiyetin sona ermesi ise Şevval hilalinin müşahedesiyle olmaktadır. Bu hususu tesbit eden bir âyeti kerimede "Sizden kim o aya erişirse onu (oru-cunu) tutsun" (1) buyurulmaktadır. Bu emr-i ilâhî, "Sizden her kim Ramazan'da mukim olursa, içinde bulunduğu günün Ramazan olduğunu yakinen bilirse veya Ramazan hilalini görürse onun orucunu tutsun" şeklinde tefsir edilmektedir.

İFTAR VAKTİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Oruç tutan müslümanlar arasında akşam namazını önce kılıp sonra iftar etmek gerektiğini söyleyenler ile bunun aksini müdafaa edenler olmaktadır. Namazın Allah Teâlâ'nın hakkı olmasını dikkate alan müslümanlar, iftarın öne alınmaması fikrini müdafaa etmektedirler. Mesele, dinî ölçülere kıyasla incelendiği ve hikmet süzgecinden geçirildiği zaman, insanın temayüllerine uygun düşen daha farklı bir hüküm açığa çıkmaktadır.

Bu mevzuda ifrat ve tefritten uzak ölçüyü tesbit etmiş bulunan Pey-gamber (s.a.v.)'in "Akşam yemeği (önünüze) konup da namaz (için) ikamet olunduğunda yemeğe başlayın" (1) hadis-i şerifi, yemeği öne almak gerektiğini; "Birinizin akşam yemeği (önüne) konul-duğu ve namaz için ikamet olunduğu zaman (yemekten) ayrılma-dıkça kalkmasın." (2) hadisi ise, ikamet olunsa bile sofradan kalkma-mak gerektiğini ifade etmektedir. "Akşam yemeği (huzurunuza) yak-laştınldığı ve namaz da (kılınmaya) hazır olduğu vakit akşam namazını kılmadan önce yemeğe başlayınız. Acele edip de yemek-ten ayrılmayınız" (3) hadisi nebevîsi ise bu husustaki tereddütleri ta-mamen kaldıracak mahiyettedir.

İFTAR SOFRASINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

İslâm'ın şartlarından olan "oruç" vazifesinden kemaliyle faydalanabilmek için, dikkat edeceğimiz hususlardan biri de iftar sofrası başındaki vazifelerimizdir. Akşamın olmasını beklediğimiz dakikalarda, fikrî ve fiilî tavrımız, İslâm ölçülerine ne derece uygunluk arzederse alacağımız ecir ve kalbimizde hissedeceğimiz feyz o nisbette büyük olur. İhmal edilecek bir husus, ibadetteki kemâli engelleyen bir kusur teşkil eder. İftar sofrası başında dikkat edeceğimiz hususları üç esasta hulasa etmemiz mümkündür: Tefekkür, iftar edeceğimiz gıda maddesi ve dua.