26 Ekim 2006 tarihli konular

HİCRİ YILBAŞI NASIL VE NE ZAMAN TESBİT EDİLDİ?

  • Deniz

İslâmî bir tarih başlangıcı tesbit edilirken Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti esas olarak alınmış ve yapılan müzakereler sonunda Muharrem ayı da bu yılın ilk ayı olarak kabul edilmiştir.

Hz. Âdem'den sonra bazı vak'alar, o devrin insanları arasında bir başlangıç noktası olarak kabul edilip daha sonra zuhur eden hadiseler o vak'aya bağlanarak açıklanmaya çalışılmıştır. "Nûh tufanından şu kadar ay veya yıl sonra; Hz. İbrahim'in Nemrud'un ateşinden kurtulmasından şu kadar zaman sonra; Musa aleyhisselâmın Mısır'dan ayrılmasından şu kadar yıl sonra" diye zaman tesbiti ve vak'aların izahını yapmışlardır.

SOFTALARI SEVERİM BEN

  • Nalan

Vâzı tarafından mânâları hizasına konulan bir çok kelimeler; bazı kimselerin ağızlarında, aslî mânâların tam tersine, hiç bir alâka ve münasebet bulunmayan yerlerde kullanılmaktadır.

Ağzından çıkan sözü tedkik etmekten bile âciz bu şahısların yaptıkları hatalar, bilgi seviyesizlikleriyle birlikte iyi olmayan niyyetlerini de aksettirmektedir.

Bu iddiamıza delil olarak gösterebileceğimiz bir çok misaller vardır. Biz, onlardan sadece birini ele almak ve "softa" kelimesi üzerinde durmak istiyoruz.

Hislerine mağlup olan bazı şahıslar, öfkelendiği bir müslümana "softa" kelimesiyle hakarete yeltenmektedir. Şu satırları karalarken, herhangi bir kimsenin kusurunu örtme ve sahibini mâzur gösterme gayreti içinde değiliz. Ancak, haysiyeti zedelenen canım kelimeleri, nâdanların ağzında çiğnenmekten kurtarmak azmindeyiz.

CEDELLEŞME

  • Nalan

Yüce ve yüceltici dinimiz, müntesibi bulunan Müslümanlara, birbi-rine zıt görüşlerle cedelleşmeyi yasaklamış bulunmaktadır. Böyle bir davranış, münakaşaya katılan taraflar ve dinleyiciler arasında menfi bir havanın doğmasına ve tarafların birbirine gücenmesine sebep olur. Di-ğer bir mahzuru da aksi görüşü savunan kimseye "bâtıl"ı müdafaa ve cerbezeli konuşma ile karşısındaki haklı bir şahsi susturmayı "zafer el-de etme" telakki ettirir.
Cedelleşmeyi terk etmek, her iki taraf için dinî bir vazifedir. Bilme-diği bir mevzuyu müdafaaya kalkışan kimse, münakaşayı ilk terk eden olmalıdır. Konuşulacak bahse âşinâ bulunan bir şahıs; dinî meselenin doğru olan tarafını, karşısındaki ferdin isabet ettiği cihetleri açıklamalı ve münasip bir ifade tarzı ile yanıldığı noktaları da hatırlatmalıdır.

CEDELLEŞME

  • Nalan

Yüce ve yüceltici dinimiz, müntesibi bulunan Müslümanlara, birbirine zıt görüşlerle cedelleşmeyi yasaklamış bulunmaktadır. Böyle bir davranış, münakaşaya katılan taraflar ve dinleyiciler arasında menfi bir havanın doğmasına ve tarafların birbirine gücenmesine sebep olur. Diğer bir mahzuru da aksi görüşü savunan kimseye "bâtıl"ı müdafaa ve cerbezeli konuşma ile karşısındaki haklı bir şahsi susturmayı "zafer elde etme" telakki ettirir.

Cedelleşmeyi terk etmek, her iki taraf için dinî bir vazifedir. Bilmediği bir mevzuyu müdafaaya kalkışan kimse, münakaşayı ilk terk eden olmalıdır. Konuşulacak bahse âşinâ bulunan bir şahıs; dinî meselenin doğru olan tarafını, karşısındaki ferdin isabet ettiği cihetleri açıklamalı ve münasip bir ifade tarzı ile yanıldığı noktaları da hatırlatmalıdır.

RUH HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

  • Nalan

Lügat mânâsı itibariyle "Ruh"; nefs, soluk, can mânâlarında kullanılmakta (44) ve "Maddî hayat olan vedîa-i ilâhî"ye isim olmaktadır (45).

Felsefeciler; "Ruh'un cisim olmadığını, binefsihî kaaim bir cevheri mücerred olduğunu, bir mekânla ilgisinin bulunmadığını ve tahrik gibi bir tasarrufla bedene taallûk ettiğini söylemişlerdir.

İslâm kelâmcılarının büyük bir ekseriyeti, ruhun şeffaf bir cisim olduğunu söylemişler ve "Yeşil bir filize, suyun sirâyeti gibi vücuda yayılmış bulunan lâtif bir cisimdir" diye tarif etmişlerdir (46).

Muhyiddin b. Arabî, Levâkıhu'l-Envâr'da şöyle ifade etmektedir: Ruhun, Allah'ın emirlerinden oluşu, vasıtasız hitâbı ilâhîden vücud bulması itibariyledir. Cenâb-ı Hakk, ona "Ol" dedi de oluverdi (47).

RUH YAPISI VE İNSANLIK

  • Nalan

Ruh ve cesedin imtizacı ile meydana gelen insanda, başlıca, üç yapı vardır: Fizik yapısı, fikir yapısı ve ruh yapısı...

Fizikî yapının gelişmesinde ve varlığını devam ettirmekte, insanın diğer canlılarla ortak olduğu göze çarpar. Zira Anatomik yapı, kâh mide ve karaciğerin, kâh amûd-i fıkarî (omurilik) sisteminin ihtiyacını hissetmekte, gelişme ve faaliyetlerini devam ettirmektedir.

Fikir ve bilhassa ruh yapısının varlığından haberdar olmayan veya bu yapılara ehemmiyet göstermeyen kimseler, ruh itibariyle ve fikir cephesiyle insanlıktan nasibi olmayan "biyolojik insan" örneğini teşkil etmektedirler.

RUHÇULUK VE MEDYUMCULUK

  • Nalan

Asrımızda, bazı kimseler arasında, ruh çağırma ve ruhlarla temas kurma özentisi mevcuttur. Derinliğine İslâmî bilgisi bulunmayan, hamhayâl sahiplerinin saplanıp kaldığı bir özentidir bu.

Kimi bir masanın etrafında toplanıyor, alfabe harfleri yazılmış bir kâğıdı masa camının altına yerleştirip camın üzerine bir fincan koyuyor, fincanın üzerine de parmaklarını temas ettirerek -kendilerine mâlûm usuller ile- ruhları çağırıyormuş.

Bir kısmı da medyum (uyur konuşur) vasıtasıyla temas kurup kâh babasının veya çocuğunun ruhunu çağırıp, geçmişten ve hâlden sorular açarak heyecanlı dakikalar geçirmektelermiş... Bazan bir şairin ruhunu çağırıp şiirler okutmakta veya bir filozofun ruhunu davet edip hikmetli laflar (!) ettirmektelermiş... Bazı kimseler de ebediyet âlemine göç etmiş bir velinin ruhunu çağırıp tasavvufî neşve ve feyz iktibas etmeye çalışıyorlarmış.

ZEHİR...

  • Sururi Bal

Uzun yıllar önce Cinde Li-Li adli bir kız evlenir ve ayni evde kocası ve kaynanası ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kısa bir sure sonra kayın validesi ile gecinmenin çok zor olduğunu anlar.İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır buda onların sik sik kavga edip tartışmalarına yol acar. Bu cin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrenin oldukça tepkisini alır. Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin kaynana kavgalarından ev onun ve annesi ile karisi arasında kalan esi içinde cehennem haline gelmiştir.

Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kız doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır.