15 Ekim 2006 tarihli konular

İSLÂM DİNİNİN MÜMEYYİZ VASIFLARI

  • Nalan

İslâm dini, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)fin Allah Teâlâ tarafından tebliğe memur olduğu yüce ve yüceltici bir dindir. İslâm; semavî dinlerin sonuncusudur. Allah tarafından gönderilen peygam-berlerin tamamını ve indirilen kitapların hepsini tasdik etmesi itibâriyle de dinlerin en mütekâmilidir, bu ulvî dinin içinde toplanmış bulunan hükümler, insanların fıtratına en müsait müeyyideler olduğu için, her asırda yaşamış insan toplulukları tarafından sevilerek ve kendi ihtiyarları ile kabul edilmiştir.

Semâvî dinler, birbirini tasdik ve ikmâl ederek vücud bulmuş; hepsi aynı menbâdan feyz almış ve vahyin nurları ile aydınlanmış bulunmatadır Bu hikmete müsteniden İslâm dini, daha önce geçmiş bulunan semâvî dinlerin itikâdî esaslarını aynen tebliğ etmekle birlikte, genişleyen ülkelerin ve değişen hayat şartlarının hepsine cevap verecek hükümleri sinesine toplamış olduğu için daha önce geçmiş bulunan semâvî dinleri neshetmiş bulunmaktadır.İslâm dini; en sağlam inanç esaslarını, akla en uygun işleri ve ahlâkî hükümleri emretmiş bulunmaktadır. Bu ulvî din Allah Teâlâ tarafından diğer peygamberlere indirilmiş bulunan kitapların hakikatlerini tasdik etmiş bulunmakla beraber, zamanın geçmesi ve insanlar tarafından tağyir ve tebdil edilmesi sebebiyle hükümleri bilinemez hâle geldiği için, onların hükümleri ile amel edilemiyeceğini açıklamıştır. Bu cihet dikkate alındığı zaman, neshedilmiş bulunan dinler ile amel et-mek, yanlışta israr olur.

PEYGAMBERLER'İN GÜNAHTAN MASUNİYETİ

  • Nalan

Hz. Nuh:
Nuh aleyhisselâm, Ulü'l-azm peygamberlerden olup kırk veya elli yaşında iken kendisine peygamberlik verilmiştir. Tam dokuzyüz elli sene kavmini imana davet etti ve onları irşada çalıştı. Halkı, iman hakikatlarına çağırmakta asla gevşeklik göstermiyen bu yüce peygamber, "Allah'a kulluk edin. Ondan korkun, bana da itaat edin"(5); "Ey kav-mim, bundan (bu tebliğimden) dolayı sizden hiç bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım Allah'tan başkasına ait değiidir"(6), diyordu.

Hz. Nuh, kavmini, gece gündüz dinin hakikatlerine çağırıyor, onlar da dünya ve ahirette kendilerine saadet getirecek bu davetten kaçışıyorlardı. O peygamberin sözlerini işitmemek için parmakları ile kulaklarını tıkıyorlar, elbiselerine bürünüp sarınıyorlardı.

SÜNNETULLAH'TA ISTIFA

  • Nalan

Kâinat kitabını tedkik ettiğimizde, yaratılmış her cinsin birbirinden daha mümtaz olduğu görülmektedir.

Nebâtlarda bir takım madenlerin bulunduğu müşahede edilmekte ve büyüyüp gelişme istidadı ile madenlerden daha üstün bir mahiyet arzetmektedir.
Hayvanlar, hem nebatlardaki hâsselere sahip, hem de canlılıkları ile nebattan daha üstün bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsan, hayat şartları bakımından, diğer canlılarla benzerlik ve ortaklık arzeder. Fakat o, aklı ile, diğer canlılardan daha yüce bir mevki işgal eder.
Madde ve mana bahreyninin mültekaası bulunan insan, manevî değerler yönünden, gözden geçirildiğinde bu ıstıfâ ve imtiyaz açıkça müşahede edilmektedir.

MELEKLERİN DEĞİŞİK ŞEKİLLERE GİRMESİ

  • Nalan

Melekler, Cenâb-ı Hakk'ın murad-ı ilâhîsi gereğince, almış oldukları vazifenin icabı olarak muhtelif şekillere girebilirler. Şekil değiştirdikleri sırada melekiyet makamının şeref ve vakarına aykırı bir davranış kendilerinden asla sudur etmez. Zira onların şekil değiştirmeleri, mahiyetlerindeki asalete tesir etmediğinden, ahlâkî bir değişikliği gerektirmez.

Meleklerin, yaratıldıkları halden başka bir şekle girmesi kendileri. için zarurî olan bir husustan doğmamaktadır. Ancak verilen vazifenin, insanlara dönük cephesinde halka gerekli tebliği ve uyarıyı yapabilmek için bu mecburiyet ortaya çıkmaktadır. Zira peygamberlerden başkasının, melekleri yaratıldıkları şekilde, görmeleri mümkün değildir.

MELEKLERDE İBADET ŞEKİLLERİ

  • Nalan

Nurânî birer varlık olan melekler, akıl sahibi oldukları için, ibadetle mükellef bulunmuşlardır. Onların ibadete devamı, insanların nefes alıp vermesi gibi zaruret arzeder. Bu itibarla melekler, mükellef bulundukları kulluk vazifesine durmadan devam ederler. Bu hususta bir gevşeklik getirmedikleri gibi, yorulmaz ve usanmazlar. Onların kudsî hayatı, Allah Teâlâ'ya kulluk ile, tesbih ve hamd ile devam edebilir.

Meleklerin ibadetleri ile insanların yaptıkları kulluk vazifeleri arasında bir çok yönden ortaklık ve benzerlik vardır. Ancak, meleklerde yeme ve içme olmadığından onlar oruç tutmakla mükellef değillerdir.

MELEKLERİN BÜYÜKLERİ VE VAZİFELERİ

  • Nalan

Melekler arasından dört tanesine meleklerin peygamberleri ve reisleri unvanı verilmiştir. Bunlardan biri Hz. Cebrail'dir.

Cebrail; İbranice bir isim olup "Abdullah" manasına gelmektedir (52).
Cebrail aleyhisselâmın hususiyetlerini ve gördüğü vazifeleri açık-lamak gerekirse şöyle ifade edebiliriz:

İbni Mes'ud'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte buyrulmaktadır ki;
"Peygamber (s.a.v.) Cebrail'i (yaratıldığı hal üzere) gördü. Onun altıyüz kandı vardı" (53).

Hz. Cebrail, Kur'an-ı Kerim'de şu sıfatlarla anılmış bulunmaktadır:

a) Resûl-i Kerim (şerefli elçi).

HÂRUT İLE MÂRUT VE MELEKLERİN İSMETİ

  • Nalan

Meleklerle ilgili İslâm itikadı gözden geçirilirken "Meleklerin Allah'a isyan etmiyecekleri" açıkça görülmektedir. Bu husus, Kur'an-ı Kerim âyetleri ile de sabittir (67).

Hâl böyle iken, Hârut ve Mârut adındaki meleklerle ilgili olarak halkın dilinde dolaşan ve bazı kitaplarda yer alan yersiz söylentilerin İslâmî inançlarla bağdaşması kâbil değildir. O söylenti şudur Yeryüzüne indirilen bu iki melek, -hâşâ- Zühre adındaki güzel bir kadına tutulmuşlarmış da, kendisiyle güya zina etmek istemişlermiş de, o fahişe de bu meleklerden Allah'a şirk koşmalarını istemiş fakat melekler, bu teklifi kabul etmemişler.

CİNLER HAKKINDA BİR TEDKİK

  • Nalan

Cenn ve cünûn, lügat itibariyle, gizlemek ve örtmek manasında kullanılmaktadır.

Rahm-i mâderde gizli olduğu için, ana karnındaki çocuğa cenin; aklı örttüğünden dolayı, deliliğe cünûn; düşmanın silahına karşı siper olup şahsı gizlemesi itibâriyle, kalkana cünne; vücudu örttüğü için elbiseye cenân; ölüyü gizlediği için kabre ve kefene cenen denilmektedir (80).
Bu manâlarla alâkalı olarak, "Gözle görülmeyen akıllı ve lâtif cisimler'e de cinn adı verilmektedir (81).

Cinn lâfzı ile, çok kere, insan karşılığı bir varlık kastedilir (82). Bu kelimenin müfredi, "cinnî"dir. Frenklerin "genie", lâtinlerin "genius" dedikleri de budur (83).

Fitre-zekat parasıyla meyhane

  • Ahmet Emin

Hem laiklik, hem de halkın dinî duyguları işte böyle istismar ediliyor. THK, hem de laikliğe aykırı olduğu halde fitre, zekat ve kurban derisi topluyor... Bu paralarla da "bar" açıp, içki satıyor!..

Bütçesi, topladığı fitre, zekat ve vatandaşın kurban derisinden elde ettiği gelirlerden oluşan Türk Hava Kurumu’nun, Selçuk-Efes Eğitim Merkezi’nde içkili lokal işlettiği belirlendi. THK’nın tanıtım broşürlerinde; fotoğraflarda rakı, şarap, votka, bira satışı yapıldığı gözlenen lokalden, “2006 yılında açılan kafeterya bar” olarak bahsediliyor.